Bu sayfada size Bodrum’un nostaljik hikayelerini de anlatıyoruz, otunu da limonunu da… Bu hafta “üst segment”ten bir Bodrum fotoğrafıyla karşınızdayız. Gerçi üst-alt fark etmez; gayrimenkul konusu oldu mu Bodrumlu bayılır konuşmaya…
Aksoy Holding adına gelen ilk e-mail’de çok kısaca “Siz Oksijen’de Bodrum yazıyorsunuz, bizim de Bodrum’da çok özel bir projemiz var, buyurun size bir anlatalım” deniyordu. Önce düşündüm, bizim sayfanın “pastoral tarzı”na çok uygun değil. Ayrıca proje görmeye bir kez evet derseniz önünü alamazsınız, aklına esen inşaat firması sizi arar. Bu işin bir tarafı; diğer tarafı ise bahsi geçen Tilkicik’teki projenin sırf maliyeti ve çapı nedeniyle bile aslında zaten haber değeri taşıyor olması. Hele de Bodrum’daysanız. Gayrimenkul seçenekleri -alacak olsun olmasın- Bodrum’da yaşayanların en ilgi duyduğu konulardan biridir. Herhangi bir ev veya bahçeyle ilgili izlenimleriniz, kulis bilgileriniz bile normal bir Bodrum sohbetinin en az 10-15 dakikasını alır. Ki ben de bu projeyi ilk kez geçen yaz yan komşumuz Müjdat beylerden dinlemiştim. Öyleyse dedim, “İlgimi çektiği kadarını yazarım, çekmezse yazmam, bu sizin için de uygunsa bir kahvenizi içmeye gelirim.” Hayhay dediler; holdingin CEO’su Batu Aksoy’un Bodrum’a ilk ziyaretinde görüşmek üzere sözleştik.
5 bin taş işçisi, 20 bin ton taş
Bu hafta gittim; karşımda günlük hırkası, kotu, lastik ayakkabısıyla, kenara bisikletini park etmiş, son derece nazik ve güler yüzlü yeni nesil bir iş insanı. “Projeyi bitirene kadar saçım sakalım ağardı, o yüzden burayı anlatma zevkini kimseye bırakmadım, sizi ben gezdireceğim” diyor. Memnuniyetle, ama önce bilmeyenlere nerede olduğumuzu bir izah edeyim: Bodrum yarımadasını “başını Ege’den Akdeniz’e doğru uzatmış bir denizatı”na benzetecek olursak üzerinde bulunduğumuz arazi, o denizatının en kuzeybatısındaki antenlerinden biri. Bir komşusu Küdür, bir komşusu Gökçebel, Yalıkavak Marina’ya 2 kilometre. Bodrum’un güneyinde nasıl Datça’ya bakıyorsak, burası da kuzeyde Didim’e bakıyor. 126 dönümlük bir yarımada, ama biraz daha boğazından sıksalar ada olacakmış. O yüzden Batu Aksoy da hep “ada” diye söz ediyor, zaten projenin adı “Epique Island”. Çevreme ilk baktığım anda fazla bir ağaç göremiyorum. Batu Aksoy hemen telefonundaki fotoğrafları açıp adanın ilk halini gösteriyor, çıplak bir arazi, “Ağaç çok azdı, olanı tuttuk, hatta evleri onlara göre yaptık. Palmiyeler falan da dikmedik. Buranın doğası neyse ona uyduk. Peyzaj mimarı olarak özellikle Dr. Deniz Aslan’la çalışmayı seçtik. Yurt dışında da saygın bir yeri olan, çok değerli bir hoca” diyor. İkinci fark ettiğim şey ise taşlar. Konsiyerj bölümünden karşımıza çıkan ilk sıradaki evlere kadar her yere döşenmiş çeşit çeşit taş var. “Ah” diyor Batu Aksoy, “Saota, ‘Her yeri doğal taş yapalım, beton sokmayalım’ dediğinde nereden bilelim bu kadar zor olacağını… Taş işçiliği ne kadar emek isteyen bir şeymiş? Bakın aralarında derz bile yok. 5 yıl boyunca 5 bin taş işçisi çalıştı burada. ”Ne kadar bir alan kaç ton taşla kaplandı acaba diye merak ediyorum, hemen öğreniyorlar: 50 bin metrekare alan, 20 bin ton taş! Yürürken karşımızdaki ilk evi gösteriyor Aksoy; “Bakın evin bir cephesi Gümüşlük, bir cephesi Limra taşı. Avluda gördüğünüz traverten. Havuzlarda diyabaz, yollarda kayrak, doğal küp taşlar ve solüsyonlu toprak zemin var. Çok emek, çok zaman harcadık ama bu projede en gurur duyduğumuz şeylerden biri bu doğal taşlar.”
Mimarlık şirketi Güney Afrika’dan
Bu arada Saota kimdir derseniz ben ilk kez duydum. Yabancı bir dostları “Bir numaradır” dediğinde Aksoylar da ilk kez duymuş. Güney Afrika merkezli bir mimarlık şirketi. Google’a İngilizce “Dünyanın en lüks evleri” yazmış Batu Aksoy, bakmış sayfaya gelen 40 evin 20’sinin mimarı Saota. Hemen Tilkicik’e davet etmişler; Aksoy ailesi “Biz Ege’yi yansıtan doğayla uyumlu evler istiyoruz” demiş. Saota ekibi Bodrum’u önce gezmiş, görmüş, sonunda “Size taş ve lineer (yatay) evler yapalım” teklifinde bulunmuş. Böylece Türkiye’deki ilk ve tek mimarlık projelerini Tilkicik’te gerçekleştirmişler. Yürümeye devam ediyoruz, bu kez karşımıza 74 evin ortak clubhouse’ı çıkıyor; “Ritz Carlton markasının gereği olarak artı bir de clubhouse binası koymak zorundasınız” diyor Batu Bey. Şimdi Ritz Carlton meselesi şu: Aksoy Holding’in akaryakıt sektöründe Shell’le, turizmde Hilton’un Conrad markasıyla, doğalgaz santrali yaparken Alman RWE’yle çalışmak gibi -Aksoy’un ifadesiyle- bir “merger etme” stratejileri var. Rezidans yönetimi konusunda da bakmışlar en tecrübeli şirket Marriott International, onun da en iyi markası Ritz Carlton. 1 Mayıs’tan itibaren Epique Island’ın yönetimini Ritz Carlton devralacak, siteye onlar hizmet verecek ve ana binanın üzerinde de “The Ritz-Carlton Residences, Bodrum” yazacak.
Evin elektrik panosu bir duvar boyutunda
Evleri anlatmaya başlamadan önce ortak kullanım alanlarında gördüğüm bütün havalı ayrıntıları geçip bana göre mimari projenin alameti farikasını söyleyeyim: Adadaki eğimden faydalanarak açık galeriler yapmışlar. Aşağıdaki galerinin tavanı yukarıdaki evin bahçesinin zemini oluyor. Araç park yerlerini de o galerilere saklamışlar. Şimdi gelelim evlerin içine; hiç not almadığım için yine komşuma anlatır gibi sadece aklımda kalanları paylaşacağım sizinle: • Biz Bodrumlu emekçilerin evlerinde olduğu gibi duvara asılmış klimalar yok, sistem evi aşağıdan ve yukarıdan kendi ısıtıp-soğutuyor. • En akıllısını yapmışlar, yatak odaları küçük, salon ve teras çok büyük. Ayrıca çoğu Bodrumlu kadının maruz kaldığı Amerikan mutfak saçmalığı yok. • Sizi bilmem, ama şahsıma “İsyanım var nitelikli gayrimenkul yatırımlarına” dedirtecek bir aşırı lüks ayrıntısı: Evdeki Alman marka kapıların tanesi 6 bin euro ve yardımcının odası dahil evde 14 iç kapı var. • Bodrum’da metrekaresi büyük projelerde evin en geniş yaşam alanı toprağa gömülüyor. Bir süre sonra bastıran rutubet ve kapana kısılmışlık hissi hiç iyi değil. Burada zemin katını 360 derece dönen dışarı çıkış noktaları ve pencereler yapmışlar. Pencere yapmakla duvar yapmak arasındaki maliyet inanılmaz büyük diyor Batu Aksoy, ama gerçekten değmiş. • Salonun bir tarafı şelale ve ısıtmalı havuza açılırken bir tarafı da deniz manzaralı bahçeye açılıyor; her şeyi aynı yere koymamak çok iyi bir fikir. • Şimdi benim en etkilendiğim yere geldik; mekanik odadaki elektrik panosu. Bir duvar kadar alan sırf şalterlerle, kumanda düğmeleriyle, ışıklarla dolu. Ve her evin altında böyle bir oda var. Bir otel yöneticisi gezmeye geldiğinde “Bizde böyle bir pano yok” demiş, evdeki sistemi oradan hesap edin. Havuzu idare eden bölüm ise ayrı bir odada, ki orası da Almanya’dan ödül almış. Denizli’de yaptıkları santralle Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 2’sini karşıladıkları için insan herhalde “doya doya kullanalım” dediler diye düşünüyor.
“Foklar ve çayır hepsinden güzel”
Bunların hepsini gezip konuşmamız neredeyse iki saat sürüyor. Bir kahve molası vermek için oturduğumuzda ise aslında tüm bu gezi boyunca aklımın bir kenarına takılı kalmış olan düşüncemi paylaşıyorum Batu Bey’le… Siz de katılır mısınız bilmiyorum, ama özetle dediğim şu: “Burada Türkiye’ye birkaç gömlek fazla büyüklükte bir iş yapmışsınız. En iyi malzemeler, en iyi markalar, en iyi isimlerle çalışmışsınız. Ve tutkuyla yapmışsınız, her ayrıntıdan belli bu. Ama bunların hepsini bana göre 10’a katlayacak başka bir zenginliğiniz var: Posidonia çayırlarınız, Akdeniz foku yuvalarınız ve Helenistik döneme ait çıkan küçük açık hava müzeniz. Evet, İtalyan ahşap kaplama tavanlar kesinlikle çok etkileyici, ama bence ‘Benim denizim o kadar temiz ki her metrekaresi litrelerce oksijen üreten bir çayırla kaplı’ deme lüksünüz veya ‘Benim arazim o kadar nadide ki nesli tükenmekte olan Akdeniz fokları bile kıyılarımda yuva yapıyor’ deme ayrıcalığınız bunların hepsinden çok çok daha fazla görkemli. İyi ki herkes gibi marina yapıp da bozmamışsınız.” Bu lafımın üzerine Batu Aksoy’la marinalar, foklar ve deniz çayırları hakkında yaklaşık bir saat daha sohbet ediyoruz. Ne de olsa Aksoy ailesinin Tilkicik projesi, Bodrum’da sonuç almayı başarmış en güçlü sivil toplum girişimlerinden birinin de vesilesi. Düşünün, Bodrum Tilkicik Koyları Girişimi’nin açtığı davalar sonucunda Aksoy Holding buraya tekne-park ve otel yapmaktan vazgeçiyor. Konu artık kapanmış durumda, ama hem Bodrum hem de iş dünyası için emsal niteliğini koruyor.
Bodrum’da aidat isyanına karşılaştırmalı yanıt
Mandarin Oriental Bodrum’da geçtiğimiz hafta Arda Turan’ın başını çektiği bir “aidat isyanı” başladı. Kimi konut sahipleri özellikle pandemi döneminde aylık tutarın 15 bin TL’yi bulmasına tepki gösterdiler. Hatta evini satan oldu. Batu Aksoy’a sorduk, kendi evinizin üzerinden de hesap yapabileceğiniz bakın nasıl bir “karşılaştırmalı” yanıt verdi: “Mesela bir tekne aldınız, diyelim ki değeri 3 milyon dolar. O teknenin marinası, yakıtı, çalışanı, erzağı, bakımı değerinin yıllık tam yüzde 7’si kadardır. Bu birrr… İki; teknenin bir özelliği vardır, değeri aldığınız anda yüzde 15, ayrıca her sene de yüzde 5 düşer. Yani siz değeri düşen bir varlığa yılda yüzde 7 maliyetle katlanıyorsunuz. Peki, bunu cebe koyalım. Arabaya gelelim. Araba aldık, 300 bin TL. Bu arabanın yıllık kaskosu, bakımı, yakıtı, minimum yüzde 7-10 arasıdır. Değeri ise tekneden de hızlı düşer. Şimdi eve gelelim; 3 milyon dolarlık bir ev aldık. Hele İstanbul ve Bodrum’da dolar bazında alınan bir evin değerini kaybettiğini hiç gördünüz mü? Dünyanın hiçbir değerli lokasyonunda kaybetmez. Dolayısıyla mesela bir tekne almak tamamen life style’dır, ev de life style’dır ama artı bir de yatırımdır. Peki bu evin bir bakımı olmayacak mı? Mesele sadece ev de değil, bütün ada senin burada. 126 dönümün 74 sahibinden birisin. O 126 dönümün de bir yıllık maliyeti var. Bunu bilmiyorsan zaten gelme. Şimdi eğer o yıllık maliyet o mülkün değerinin yüzde 1’ini geçmiyorsa ve yurt dışındaki muadilleri bunun çok üzerindeyse -çünkü bizdeki asgari ücret o ülkelerin çok altında- bırakın pahalı olmayı ben çok rekabetçi bile olduğunu düşünüyorum. Amerika’da böyle bir evi alan kişi yüzde 2 civarında bedel öder, artı yüzde 2 de vergi verir. 3 milyon dolarlık mal alıyorsanız onun bir bedeli olduğunu da lütfen herkes kabul etsin.”