16 Ekim 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
07.04.2023 04:30

İnsan odaklı tasarımdan yaşam odaklı tasarıma döndük

Dünyanın farklı coğrafyalarında tasarım yapıyorlar. Ayakkabılar çıkarılarak girilen ofislerden, masasız yeni nesil çalışma alanlarına kadar farklı iş ve yaşam alanlarını tasarlıyorlar. Markanın ikinci nesil yöneticileri Koray ve Doruk Malhan anlattı

Koleksiyon markası bu yıl 50’nci yılında. Kurucusu mimar Faruk Malhan’dan sonra oğulları Doruk ve Koray Malhan markanın yurt içi ve yurt dışı yolculuğunu emin adımlarla güçlendiriyorlar. Koleksiyon’un Hacıosman’daki merkezinde Malhan kardeşlerle buluştuk.

En son pandemiden önce Paris’te yeni ofis tasarımlarınızı görmüştüm. Sanırım pandemiden sonra da ofislerde en çok tercih edilen modeller oldular. Yepyeni bir anlayış getirmiştiniz…

Koray Malhan: O tasarımların iş yaşamındaki değişimleri gören, bunu yeni ihtiyaçlarla buluşturan ve doğayla insanı ayrı ayrı değerlendirmeden bir bütün olarak gören bir bakışı vardı. Haklısınız, pandemi ofis yaşamında da kalıcı değişimler getirdi. Biz de buna hazırlıklıydık.


Babanız Faruk Malhan Türkiye’nin tasarım yolculuğunda önemli bir isim. Aynı zamanda da Türkiye’yi bu anlamda yurt dışına taşıyan bir öncü. Bu sizlere nasıl yansıdı?

K.M: Markanın kurucusu markanın DNA’sına iz bıraktı. Yapılan işleri belirleyen en önemli durum da bu. Mimarın kurduğu bir marka. 2010 yılında bir karar aldık ve “Yakın coğrafyalar yerine dünyanın gelişmiş ülkelerinde var olacağız” dedik.

Genelde Türkiye’den çıkan markalar önce yakın coğrafyayı tercih eder… Sizi bunun dışında hareket etmeye ne yöneltti ve riskli gelmedi mi?

Doruk Malhan: Yakın coğrafyalara çok hızlı girebiliyorsunuz. “Biz dünyanın girmesi en zor ülkeleri, girmesi zor olan pazarlarına gireceğiz ve bu mücadeleyi vereceğiz ama buraya bir màna götüreceğiz” dedik.
K.M: Dünyanın farklı coğrafyalarında, çok farklı ızdıraplar yaşanıyor. Göçler yaşanıyor, insanlar topraksız, güvensiz, evsiz ve kültürsüz kalabiliyor, kopmalar yaşayabiliyorlar. Biz de bunları görmeyebiliyor ve kanıksayabiliyoruz. Fakat tasarlamak ve bir şey oluşturmak diyorsak insanların yaşadığı acı ve ızdırabı görmemiz ve empati yapmamız gerekiyor. Dolayısıyla her yaptığımızda “Biz kime yapıyoruz, nasıl yapıyoruz ve neyi daha iyiye götürüyor” sorusunu sormamız gerekiyor. 

Açık İş modeli

Ben de buna nasıl yanıt verdiğinizi merak ediyorum.

K.M: Umberto Eco’nun Open Work (Açık İş) teorisi var. Bu teori bizim tüm yaptığımız çalışmaların temelini oluşturuyor. Bu önermeye göre; insanlar 20. yüzyıla kadar kapalı önerdi. Besteci eser yaptı, kapattı, dinledik. Resim yapıldı, kapatıldı ve izleyici pasif olarak izledi. Ancak 20. yüzyılda bu değişti. Yaratıcı işi kapatmamaya başladı ve izleyici bu işe aktif olarak katıldı. Bu izleyici ile yaratıcı arasında çok farklı bir ilişki geliştirmeye başladı. Biz “ürün tasarladık, kataloğa koyduk, müşteri satın aldı” diye yaklaşırsak 20. yüzyılın öncesine düşmüş oluruz. Ancak planlamacılardan iç mimarlara, müşterilere, tüm bu kişileri aktif tasarım sürecine katabilirsek, yani bu işin linguistik ve yapısal formatını değiştirebilirsek, çağdaş bir tasarım ve çağdaş bir ifade biçimine varmış oluruz. Biz “Açık İş” modeliyle ilerledik. Herkesi dinleyerek tasarladık.