18 Mayıs 2024, Cumartesi Gazete Oksijen
22.12.2023 04:30

Murat Özyeğin : İşler iyiye gitmeden önce kötüye gitmiş gibi hissedeceğiz, karamsarlığa kapılmayalım

Murat Özyeğin Türkiye’de iş dünyasının son 50 yılda çıkardığı en özel girişimcilik ve başarı öykülerinden birinin içinde büyüdü. Hüsnü Özyeğin’in sıfırdan kurduğu şirketin tüm adımlarına tanıklık etti. 47 yaşında olan Murat Özyeğin, FİBA Grubu Yönetim Kurulu Başkanı. 2024 beklentilerini konuştuğumuz bu seride Murat Özyeğin’in Türkiye ekonomisi ve dünyadaki gelişmelerle ilgili görüşlerini aldık.

"Türkiye’de de bazen “acı reçete” olarak tanımladığımız bu süreci hepimiz yaşayacağız. Bu zorluğu bankalarımız da, reel sektörümüz de, toplumumuz da yaşayacak. Bir yavaşlama sürecinden geçeceğiz. Ancak önemli olan toplumun bunu dengeli bir şekilde yaşaması, alt gelir grubundaki vatandaşları koruma konusunda hassas davranılması"

2023 hem dünya hem de Türkiye için zor bir yıldı. Savaşlar, küresel ticarette değişen dengeler… Siz hem kendi işlerinizde hem de TÜSİAD’daki sorumluluklarınız gereği bir ayağınız yurtdışında yaşıyorsunuz. 2024’e girerken neler gözlemliyorsunuz?

Hakikaten enterasan bir dönemeçteyiz. Hem dünya ekonomisi ve jeopolitik konular, hem de farklı ülkelerde yaşanan zorluklar ve bunların yansımalarıyla 2023 tüm dünya için zor bir yıl oldu ve bu zorluğa neden olan koşullar 2024 yılında da etkisini sürdürecek gibi görünüyor. Önce Rusya-Ukrayna savaşı ve buna bağlı kutuplaşma, sonrasında da maalesef Orta Doğu’da yaşanan gelişmeler hepimizi derinden üzdü ve sarstı, aynı zamanda da dünyanın işini zorlaştırdı. Dünyada yaşanan enflasyonist sürecin kontrol altına alınması bir vadede faizlerin düşüşüyle mi sonuçlanacak yoksa yüksek faizli ortam bir süre daha devam mı edecek sorusuna herkes cevap arıyor. Fakat her halükarda küresel büyümenin yavaşlayacağı bir döngüden geçeceğimiz anlaşılıyor. Avrupa özelinde parasal sıkılaşmanın ekonomi üzerinde uzun süreli bir etki oluşturabileceği konuşuluyor. Birkaç hafta önce BusinessEurope’ta Avrupa iş dünyasının liderleriyle temas etme fırsatı buldum. Brüksel’de çok farklı dinamiklere şahit oldum. Bir yıl önce ağırlıklı olarak enerji fiyatları ön plandaydı bu sene ise çok farklı bir gündemleri olduğunu gördüm. Çok önemli bir uyum, regülasyon ve hukuki gereksinimler enflasyonu var diyebilirim. Şirketler bunlara uyum sağlama noktasında inanılmaz bir efor sarf ediyorlar ve çok zorlanıyorlar. Diğer yandan çok ciddi nitelikli işgücü problemleri var, bu problemin aşılması için tabii ki göç politikalarını gözden geçirmeleri gerekiyor, ancak ağırlıklı olarak da sağ partilerin hükümete geldiği seçimler söz konusu. Bunun yanı sıra kendi iç daralmaları, yatırımlardaki azalma da onları zorluyor. 

"İhracatının yarısını Avrupa’ya yapan bir ülke olarak ihracat pazarlarımızı ve iş ortaklarımızı çeşitlendirmek önümüzdeki önemli dönemeçlerden birisi"

2024’te Türkiye için önemli gündem maddelerinden biri olarak AB-Türkiye Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesi müzakerelerinin hızla başlatılması gerektiğine de değinmek isterim. Bu güncelleme dijital, yeşil ve sosyal politikalarda sürdürülebilir kalkınma hedeflerini de kapsamalı. Avrupa entegrasyonu ve katılım çerçevesi ruhu içinde ileriye dönük bir sürecin yeniden etkinleştirilmesi, bizi ortak hedeflerimize daha da yaklaştıracaktır. 2024 yılının Gümrük Birliği tarafında çok önemli gelişmeleri beraberinde getireceğini söyleyebilirim.

İç piyasa yavaşlayacak

Türkiye bir seçim atlattı, yeni bir ekonomi yönetimi geldi. Türkiye’nin önümüzdeki birkaç yılını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

2023’te seçimlerin ülke gündemini domine ettiği bir yıl yaşadık. Hem seçim süreçleri hem de 6 Şubat depremleri ekonomi üzerinde oldukça etkili oldu. İçinde farklı riskleri barındıran zorlu bir dönem geçirdik. Ancak seçim sonrası yeni görevlendirmelerle atılan rasyonel adımların yerli ve yabancı ekonomi paydaşlarında da karşılık bulduğunu söyleyebiliriz. Şimdi 2024 Mart’ındaki seçimler sonrasında 4 yıl gibi bir süre seçimsiz bir döneme gireceğiz. Bu çerçevede Türkiye’nin önünde önemli bir fırsat penceresi var ve şu anki ekonomi yönetimimiz bu fırsatı en akıllı şekilde kullanıyor. Ülkemizde rasyonel ekonomik politikaların uygulanması son derece önemliydi. Bunu da en üst seviyede uygulayan bir ekonomi yönetimiyle birlikteyiz. Hem para politikaları tarafında hem ekonomi politikaları tarafında hem de sadeleştirme tarafında çok önemli adımlar atıldı. Bunun meyvelerini de görmeye başladık. Türkiye geçtiğimiz 4 ayda hem brüt hem net tarafta tekrar döviz rezervi biriktirmeye başladı. Bununla birlikte geçtiğimiz haftalarda önemli gelişmeler oldu. Bankalar yıllar sonra sendikasyon yenilemelerini yüzde 100’ün üzerindeki rasyolarla gerçekleştirmeye başladı. Birçok kurum ve devlet eurobond ihraçları gerçekleştirdi. Bana göre en önemli gelişmelerden biri, 10 yıllık TL tahvil ihalesi yapıldı ve yüksek ilgi gördü. Türk lirası getiriye 10 yıllık bir talebin oluşması çok önemliydi ve ikinci el piyasasında da bu tahvillerin değeri arttı. Tüm bu gelişmeler yurtdışından Türkiye’ye para girişinin başladığının göstergeleri. Bunların sonucunda ülkemizin risk primi 900 seviyelerinden 350’nin altına geriledi, rezervlerimiz artmaya başladı. Bu ortamda uzun vadeli finansmana erişme potansiyeliyle yeni yatırımlar da değerlendirilmeye başlandı. 

Bir yandan da ciddi bir parasal genişleme sürecinden geçtik. Bu süreç düşük kur düşük faiz politikasıyla oldukça genişlemeci şekilde gerçekleşti. Biz normalde büyüme süreçlerinde bir denge ararız ve ihracat odaklı büyüme olmasını isteriz. Ancak son dönemdeki büyümemiz ağırlıklı olarak perakende odaklıydı. Şimdi bunun hem arz hem talep tarafında üretime dönüşmesi önemli. Türkiye’nin kendi iç piyasası önümüzdeki dönemde yavaşlayacak. 2023 yılında bunun sinyallerini görmeye başladık, 2024 yılında da iç piyasada belli ölçüde daralma yaşayacağız. Türkiye’nin iç piyasasında bu daralmayı yaşamak durumundayız. Mevcut ekonomik program da bunu öngörüyor ve bu öngörü sağlıklı. İş dünyası olarak biz de buna hazır olmalıyız.

Nasıl bir yol izlenmeli?

Yurtdışında ihracat pazarlarını çeşitlendirmeliyiz. En büyük ihracat pazarımız AB, ancak orada da bazı zorluklar var, orası da daralma sürecinde. Bu nedenle AB dışındaki pazarlara genişlememiz gerekiyor. Türkiye’de bazen “acı reçete” olarak tanımladığımız bu süreci hepimiz yaşayacağız. Bu zorluğu bankalarımız da, reel sektörümüz de, toplumumuz da yaşayacak. Ancak önemli olan toplumun bunu dengeli bir şekilde yaşaması, alt gelir grubundaki vatandaşları koruma konusunda hassas davranılması. Bir yavaşlama sürecinden geçeceğiz ancak buna izin vermeli ve etkilerini hep birlikte sırtlanarak ilerlemeliyiz. Şuna hazır olmalıyız: İşler daha iyiye gitmeden önce daha kötüye gitmiş gibi hissedeceğiz. Bu süreçte karamsarlığa kapılmamamız lazım. Türkiye daha düşük hızda büyüdüğü bir dönem geçiriyor olabilir, bu çok normal. Önemli olan bu dönemin ileriye dönük olarak bizi nereye götürdüğü. Türkiye’nin çok daha sürdürülebilir bir patikaya girdiğini net bir şekilde söyleyebilirim. Unutmamak gerekir ki çeşitli ekonomik krizlere rağmen ülkemizde birçok başarı öyküsü yaratmış, unicorn’lar çıkarmış, savunma sanayi ve turizm gibi sektörlerde dünya ile rekabet edecek noktaya gelmiş marka ve şirketlerimiz oldu. 2024’ten sonraki yılların çok daha iyi bir büyüme, kalkınma ve refah dağıtımı ile karşılanacağına inanıyorum. 

Avrupa resesyona doğru gidiyor, ABD ve Çin’den karışık sinyaller geliyor. Büyük ekonomiler, örneğin Almanya da daralma sinyalleri veriyor. Nasıl yorumluyorsunuz bu gelişmeleri?

Avrupa ekonomisi uzun yıllardır ucuz enerji ve düşük faiz etkisinde ilerlerken, hızlı değişen koşullardan derin etkilendi. Bu koşulların çevikliklerini, adaptasyon yeteneklerini kaybetmelerine neden olmuş olduğu ortaya çıktı. Teknolojik girişimler dünyasında da geride kaldılar. Pandemi Çin’in hızlı büyüme sürecinde üstünü kapattığı pek çok yapısal sorunu ortaya çıkardı. Çin artık eskisi gibi büyümenin lokomotifi rolünde değil ve bu küresel büyümeyi de doğrudan etkiliyor. Ancak dinamik yapısıyla elektrikli araçlar ve yenilenebilir enerji gibi bazı alanlarda tüm dünyaya öncülük eden hatta hakimiyet kuran bir noktaya geldi. Tabii bu gelişmelerin Türkiye açısından da önemli sonuçları var. İhracatının yarısını Avrupa’ya yapan bir ülke olarak ihracat pazarlarımızı ve iş ortaklarımızı çeşitlendirmek önümüzdeki önemli dönemeçlerden birisi. Ülke olarak yüksek katma değerli ürün ve hizmetlere odaklanarak kendimize bir üst ligde yer bulabilme fırsatını yaratacak istikamette çalışmalıyız.

Türkiye’de Fibabanka ile, yurtdışında Credit Europe Bank ile farklı ülkelerde bankacılık faaliyetlerinize devam ediyorsunuz. Grubun bankacılık faaliyetlerinde Türkiye operasyonları mı, yurtdışı operasyonları mı daha büyük?

Fiba Grubu olarak 11 ülkede toplam 72 şirketimiz bulunuyor. Yurtiçi-yurtdışı dengesine baktığımızda 2022 yıl sonu itibarıyla yurtdışındaki şirketlerimiz grubumuzun toplam cirosunun yüzde 37’sini oluşturuyor.Fiba Grubu’nun en büyük iş kolu hala bankacılık. Türk sermayesi olarak, global ölçekte bankacılık yapan en etkin ve yetkin grup biziz. İsviçre’deki tek Türk sahipli bankayız, Hollanda’da da sanıyorum ki en büyük olan Türk bankasıyız. Bizim uluslararası finans faaliyetlerimiz özkaynak anlamında konsolide olarak baktığımızda Fibabanka’nın iki misli. Ama bankamız Türkiye’de IT yatırımları, farklı satış modeli ve dijital altyapısı ile inanılmaz bir noktada. Fibabanka artık bir teknoloji şirketi noktasına geldi.

Türkiye son 2-3 yılda çok dalgalı bir dönem yaşadı. Bankalar nominal olarak yüksek karlar elde etti. Önümüzdeki yıl yavaşlama olasılığı yüksek. Fibabanka bundan nasıl etkilenecek? Fibabanka’yı çok şubeli-mevduata dayalı büyük bir franchise haline getirme planınız var mı?

Bankacılık, çok yüksek özsermaye barındıran bir sektör. Aslında özsermayenin karlılığına baktığınızda, çok yüksek kar edildiğini düşündüğümüz yıllarda dahi enflasyonun altında bir sermaye getirisi söz konusu oldu. Dolayısıyla bankaların nominal olarak yüksek kar elde ediyor görünmesinin sebebi sermayedarların içeride yüksek özkaynaklarının olması. Ancak güçlü ve Türkiye ekonomisine önemli bir katkı sağlayacak nitelikte bir bankacılık sistemimiz olduğunu da ifade etmek isterim. Fibabanka çok ilginç bir dönüşümden geçti. Yedi yıl önce 1.600 çalışanı, 150 bin müşterisi varken, şu anda 1.900 çalışanı olmasına rağmen müşteri sayısı 5.5 milyona yaklaşıyor. Bunu mümkün kılan dijital altyapımıza, ekosistemimize ve iş ortaklarımıza yaptığımız yatırım. Çalışanlarımız arasındaki IT ve veri uzmanlarımızın sayısı oldukça arttı. 150 bin müşterinin olduğu dönemde 200-250 IT ve veri uzmanı varken, bugün bu sayı 700’e yükseldi.
Fibabanka’yı büyük bir franchise haline getirme hedefimiz var ancak bunu şubeleşme yoluyla değil tamamen dijital altyapı ve kanallarla yapmak istiyoruz. Müşteri neredeyse, biz de müşteri kazanımı için orada olmayı hedefliyoruz. Şubelerimiz dışında farklı kanallardan da müşterilerimize ulaşıyoruz. Fibabanka’nın büyüme stratejisinin en önemli paydaşlarından biri girişimcilik ekosistemi. Finberg ile Türkiye’deki ilk kurumsal girişim sermayesi lisansını alan ve bu konuda sektöre öncülük eden bir bankayız. Bu alanda faaliyetlerini aktif bir şekilde sürdüren Finberg, Fibabanka’nın girişimcilerle direkt ve dinamik bir işbirliği içerisinde olmasını sağlıyor; geniş bir yelpazede girişimcilerle kurduğu organik bağlar sayesinde artık sadece bir banka değil bu alandaki girişimleri altında toplayan bir holdinge dönüşüyor. Finberg’in bugüne kadar yaptığı toplam yatırım, 42’si girişim ve 10’u fona olmak üzere 52 milyon dolar değerine ulaştı. 

Enerjide yeni yatırım dalgası açıyoruz

Fiba Holding bünyesinde 553 MW kurulu güce sahip yenilenebilir enerji yatırımlarınız olduğunu gördüm. Bu yatırımlara başladığınızda rüzgar daha ön plandaydı. Şimdi yeni yatırımların çoğu güneş kaynaklı. Enerjide büyüme ne tarafa doğru yönelecek? 

Yenilenebilir enerji, yerel ve doğal kaynaklara dayanması nedeniyle arz güvenliği açısından oldukça kritik bir görev üstleniyor. Bu kapsamda özellikle Avrupa’da yeşil dönüşüm sürecinin yeni bir ivme kazandığını, birçok hedefin öne çekildiğini görüyoruz. Bizim de bu dönüşümün bir parçası olarak hem enerji sektöründe yaratılan ekonomik değerin sürdürülmesine hem de iklim krizi ile mücadeleye ve toplumların sürdürülebilir kalkınmasına katkı sağlamamız gerekiyor. Türkiye’nin çok kuvvetli bir rüzgar koridoru ve güneş ışınlarının da güçlü bir potansiyeli var. Ülkemiz hem yüzölçümü anlamında hem de rüzgar ve güneş enerjisi potansiyeli noktasında çok büyük bir fırsat ile karşı karşıya. Bu yatırımlar uzun vadeli finansman gerektirdiği için, ekonomideki öngörülebilirliğin de artmasıyla birlikte kazanılan ivme ile ülkemizin yenilenebilir enerji alanındaki potansiyeli bir araya geldiğinde büyük bir yatırım hamlesi olacağına inanıyorum. Önümüzdeki 3-4 yılda Türkiye bu alandaki yatırım kapasitesini birkaç katına çıkarabilir. Bu anlamda ülke olarak çok kuvvetli bir yatırım dönemine girdiğimizi düşünüyorum. 

Bu alana ilk yatırım yapan gruplardan biri olarak bu dönemde biz de üstümüze düşeni en güçlü şekilde yapacağız. Fiba Grubu olarak toplam 1.250 MW güce erişerek bölgesel ölçekte, yenilenebilir enerji alanında Türkiye’nin öncü grubu olmak istiyoruz. Global enerji krizi sebebiyle Avrupa’da yenilenebilir enerji yatırımları konusunda fırsatlar görüyoruz. Bu fırsatları somut girişimlere dönüştürme açısından da önemli adımlar attık. Yeni bir yatırım dalgasını açıyoruz, bunun detaylarını da zaten netleştikçe paylaşacağız.

Yeni markalar geliyor

GAP ve Marks&Spencer lisanslarıyla Türk perakende piyasasının büyük oyuncuları arasındasınız. Pandemi sonrası perakende piyasası iyi performans gösterdi. 2024’ü nasıl görüyorsunuz? Bu iki küresel markaya yenileri eklenecek mi?

Perakende piyasası pandemiden çıkışla birlikte geçmişten farklılaşan hareketlilik ve karlılık seviyelerine ulaştı. 2024 ile birlikte buradaki dinamiklerin normale dönmesini bekliyoruz. M&S’in 25 yıllık, GAP’in de 16 yıllık ortağıyız. 52 M&S mağazamız ve 34 GAP mağazamızla toplam 8 şehirdeyiz, 2.3 milyon müşterimiz var. Ayrıca e-ticaret tarafında web siteleri, app’ler, market place’ler ile müşterilerimize ulaşıyoruz.Mevcut markalarımıza ek olarak perakende grubumuz Fiba Retail ile uzun zaman sonra ilk kez yeni bir markayı Türkiye’ye getireceğiz ve yerli üretime de destek vererek ülkeye sağladığımız katkıyı daha da artıracağız. Bununla birlikte bir marka daha odağımızda. Bu sektörde ilerleyen süreçte sürpriz ortaklık ve satın almalar da gündemimize girebilir.

Fiba Holding her zaman toplumsal fayda yaratan işlerin içinde oldu. Üniversiteyi bu sohbete katmadım ama ailenizin bu konuda ne kadar özenli çalıştığını biliyoruz. Türkiye beyin göçüne sahne oluyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet maalesef bu konu toplumumuzun kanayan yarası haline geldi ve çok üzücü. Genel bir umutsuzluk ve kötümserlik hakim gençlerde. Bugün bu ülkenin gençlerinin yüzde 43’ü ülke değiştirmeyi düşünüyorsa bir yerlerde büyük bir yanlış yapılmış demektir. Bunu sadece ekonomik olarak değil toplumsal olarak da söylüyorum. Hem Hüsnü Özyeğin Vakfı okul ve yurtları vesilesiyle hem de Özyeğin Üniversitesi ile gençlerle çok sık temasımız oluyor. Ben kişisel olarak da gençlerle mümkün olduğunca bir araya gelmeye özen gösteriyorum. TÜSİAD, Endeavor ve YGA gibi sivil toplum kuruluşları aracılığıyla çok fazla mentor-menti ilişkim var. Onlarla temas ettiğim her noktada duyduğum en temel ihtiyaç birleştirici bir dil. Ümit verdiğinizde onu almaya, karşılıklı öğrenmeye hazır bir gençliğimiz var. Kendilerini gerçekleştirmekle ilgili inanılmaz bir çaba içindeler. Gençlerin çabaları ülkemizin her türlü zorluğu atlatabileceğinin en net göstergesi. Cumhuriyetimizin 100. yılında birlikteliği derinden hissetmemiz gençleri ülkemizde tutmak adına bana umut veriyor.Bana göre günümüz gençliği bizim nesle göre çok daha özgün, otantik. Biliyorsunuz ‘otantik’ kelimesi 2023 yılının sözlüklerde en çok aranan  kelimesi seçildi. Bu kadar yapaylaşma eğilimi olan bir dünyada bu özgünlüğü aramak çok doğal değil mi? Kısacası gençlerin özgünlüklerini koruyabilmeleri, farklı bakış açılarında ısrarcı olmaları bence çok önemli. Bizim neslin belirli kalıplara uymak için çok fazla renginden vazgeçtiğini düşünüyorum. Oysa bu renkliliği koruyabilmek birlikte ilerlemenin temeli. Biz grup olarak eğitim alanında fırsat eşitliği yaratma yönündeki çalışmalarımızın yanı sıra, gençlerin hayallerini gerçekleştirebilecekleri temelleri sunmak için de adımlar atıyoruz. Girişimcilik, Grubumuzun en çok önem verdiği alanlar arasında yer alıyor. Girişimcilik ekosisteminin büyümesi, inovasyonların artması, yeni alanların açılması gençlerin istihdamına doğrudan katkı sağlayarak beyin göçünü tersine döndürebilme potansiyeline sahip.