Ekonomi ve finansal piyasalardaki gelişmeleri haftalık bir gazetedeki köşeden yakalamak hiç kolay değil. Hele yine hiperaktivitenin doruğa çıktığı bir gündemin içindeyken bu imkansız gibi. O yüzden bu köşede derdimiz günceli değerlendirmekten çok ana problemleri ele almak oluyor. Ama herkesin endişeli gözlerle dolar kuru gelişmelerini izlediği günlerde de bu gündemden uzak durmak mümkün olamıyor. Geçen hafta daha biz Merkez Bankası acaba faiz indirir mi falan diye konuşup olası senaryoları tartışırken, Banka 200 baz puan daha faiz indirimine giderek irrasyonel beklentileri haklı çıkardı. Bu gelişme ile ilk etapta 9.60 düzeyine çıkan dolar kuru, büyükelçiler krizi ile 9.85’e kadar çıktıktan sonra krizin yatışması ile bir taban arayışına girmiş gibi görünüyor. Eğer önümüzdeki günlerde devreye yine bir siyasi kriz girmezse kurların yönelimini TCMB’nin para politikasında atacağı adımlar belirleyecektir. Zira sermaye hareketlerinin serbest olduğu ve kurlara doğrudan ve dolaylı müdahalenin olmadığı ortamda, kurların yönü için tek belirleyici faizdir. Burada ise TL varlıklar için önemli olan bu faiz kalkanının hızla devreden çıkarıldığını, hatta kamu bankalarını kredi piyasasında devreye sokarak TL yangınına körükle gidildiğini şaşkın şekilde izlemekteyiz. TCMB son toplantıda da hiç ikna edici olmayan gerekçeleri tekrarlayarak; (enflasyon yükselişini arızi (geçici) unsurlar kaynaklı görmesi, parasal sıkılaştırmanın ticari kredileri öngörülenden fazla daraltması ve bireysel kredileri sınırlamaya yönelik tedbirler alınması) sert bir faiz düşüşüne gitmiş, ancak piyasayı daha fazla endişelendirmemek ve zaman kazanmak için arz yönlü arızi unsurlardan kaynaklı olarak politika faizinde yapılan aşağı yönlü düzeltme için yıl sonuna kadar sınırlı bir alan kaldığı değerlendirmesinde bulundu. Sınırlı nitelendirmesinin TCMB sözlüğünde ne anlama geldiği her yönetime göre değişeceğinden, bunun yılın kalan iki toplantısında ne boyutta bir faiz indirimi olarak yansıyacağını söylemek zor. Ayrıca, bu sinyal indirim sürecinin yeni yılda devam etmeyeceği anlamına da gelmiyor. Zaten, TCMB’nin son Piyasa Katılımcıları Anketi’ne 12 ay içinde yüzde 14 civarına inişin beklendiği yansımıştı. Ancak 50 baz puanlık beklentiye karşılık 200 baz puanlık indirim getiren son karar sonrası bu beklentinin daha da aşağı çekildiğini görebiliriz. Faizlerde düşüşün bundan sonra hangi hızla devam edeceği ve toplamda ne boyutta olabileceği açısından kritik gelişme ise 28 Ekim’deki yeni Enflasyon Raporu’nda yer alacak TCMB tahminleri olacak. Bankanın yıl sonu enflasyon tahminini son OVP’deki yüzde 16.2’nin bir miktar üzerinde belirlemesi olası görünürken, gelecek yıl tahmininin yüzde 9.8 olan OVP tahminine göre değişip değişmeyeceği de önemli. Bu yazıyı okuduğunuzda yeni tahminleri de biliyor olacaksınız, ama Banka bu tahminleri yukarı çekmiş olsa bile piyasa tahminlerinin çok uzağında kalacağını göreceğiz. Son kur gelişmeleri, akaryakıt eşel mobil sisteminin artık zamları engelleyememesi ve küresel tedarik zincirindeki aksaklıkların enflasyonist baskıları yükseltmesi ile enflasyon patikasına ilişkin ortalama tahminlerin Ekim’de ulaştığı yüzde 20-21 aralığının fazla altına inemeyeceği ve en iyi senaryoda bile yeni yılda yüzde 15’in üzerinde kalacağı yönünde şekillendiği izleniyor. Dolayısıyla, bu görünüm değişmeden yapılacak her yeni faiz indirimi TL’nin değer kaybı ve ülke risk priminin artması ile sonuçlanacaktır. Enflasyonun bu şekilde seyrettiği ve faiz indirimlerinin devam ettiği senaryoda, bankaların da bu gelişmeyi TL cinsi tasarruflara verdikleri faize yansıtacağı düşünüldüğünde mudilerin 2020 yılına benzer bir rekor negatif reel faiz ortamında yatırımlarının erimesine ne ölçüde seyirci kalacakları bir soru işareti olarak karşımıza çıkıyor.
29.10.2021 04:30
Emir demiri keser döneminde irrasyonel beklentiler öne çıkar
Algılanan ve beklenen enflasyon
22 Kasım 2024
Bu enflasyon ile 'şahinlik' geçici bir duruş olmamalı
15 Kasım 2024
İç hesaplaşma ve dertleşme
08 Kasım 2024
Oyun değişti farkında mısınız?
25 Ekim 2024
Para peşin kırmızı meşin
Tüm Yazıları
18 Ekim 2024