05 Aralık 2025, Cuma
25.07.2025 04:45

Her akşam Ulus Meydanı’ndaki Atatürk heykeline selam duran çocuğun öyküsü

A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Altan Öymen basın ile siyaset arasında zaman zaman döner kapıda olduğu gibi geçişler yaptı ama gazetecilikteki saygın çizgisi siyasi kimliğinden hiç etkilenmedi. Toplumda kendisinin arkasından gösterilen saygı ve sevginin boyutları, her kesimde güven duygusu uyandıran bir isim olduğunu ortaya koydu. ‘Ağabeyliği’ hak edilmiş sahici bir mertebeydi…


Hıfzırrahman Raşit Öymen’in ailesiyle yerleştiği ev Ankara’nın Ulus Meydanı’na yakın bir mahallesindeki dar sokaklardan birindeydi. İki katlı eski bir ahşap evdi. Her ikisi de eğitimci olan anne ve baba çalıştığı için evin tek çocuğu Altan’ın sorumluluğu gün boyunca anneannesi Feride Hanım’daydı. Anneanne torununu her gün Ulus civarında gezintiye çıkarırdı.

Onu gezmeye götürdüğü yerlerden biri de Ulus’taki Meclis bahçesiydi. “Evden yürüyerek kısa zamanda giderdik” diye yazıyor Altan Öymen, çocukluğunu da anlattığı hatıratının “Bir Dönem Bir Çocuk” isimli birinci cildinin giriş bölümünde.

Meclis bahçesi halka açıktı ve havuzları vardı. Havuzların içinde kırmızı balıklar yüzüyordu. Küçük bir çocuk olarak bütün balıkları bir süre hep kırmızı sanmıştı. Bu gezintinin eğlenceli bir tarafı akşamları Meclis bahçesine gelen bandoydu. Halk, kadınlı-çocuklu toplanıp bandoyu dinlerdi.

Ve daha sonra Ulus Meydanı’ndan geçerek evin yolunu tutarlardı anneannesiyle.

Şimdi Altan Öymen’in çocukluğunun belki de en kritik ritüeline gidiyoruz. Çünkü dönüş yolunda anneanne ve torunu Ulus Meydanı’nın merkezinde duran Atatürk’ün at üstündeki heykelinin yanından geçeceklerdir.

“Herhalde anneannem öğretmiş olacaktı, oraya varınca heykeli asker selamıyla selamlardım” diye anlatıyor Öymen.

Hatta annesi ve babası, akşam evlerine gelen ziyaretçilerine her seferinde “Altan Atatürk’e hep selam verir” diyerek, bunu çocuklarıyla ilgili bir övgü konusu yapardı. Hatırladığına göre, ziyaretçilerden de her seferinde “Aferin”i alırdı.

Altan Öymen, ilk baskısı 2002 yılında yapılan bu kitabı kaleme alırken, geriye bakıp o dönemin Ankara’sında Atatürk’e saygının çok doğal olduğunu, ancak işi heykel selamlamaya kadar götürmenin “biraz abartma sayılabileceğini” yazıyor. Yine de asker selamı veren o küçük çocuğa hoşgörüyle bakıyor şu notu düşerek:

“Ama bunu yapan çocuksa, o da doğal karşılanırdı…”

Altan Öymen’in yüzünden tebessüm eksik olmazdı. Karşısındaki insan kim olursa olsun saygı gösterir, dinler, diyalog kurmaya ve anlamaya çalışırdı.

 

Osmanlı hakimi dede Midilli’de görev yaparken…

1930’lu yılların ortalarından, Cumhuriyet’in ilk on yılını henüz geride bıraktığı kuruluş döneminden söz ediyoruz.

İstanbul’da bir süre İstanbul Maarif Müdürlüğü’nde muavinlik görevini yürüten Hıfzırrahman Raşit Öymen’in tayini 1934 yılında Ankara’ya çıkmıştır. Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü’ne meslek dersleri muallimi olarak atanmış, ayrıca Milli Maarif Vekaleti’in İlk Tedrisat Şube Müdürlüğü görevini de üstlenmiştir.

Cumhuriyet’in eğitim hamlesinin, bu alandaki reformların önde gelen aktörlerinden biridir.

Çocukluğu, ilk gençlik yılları, eğitimi Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine rastlar. 20. yüzyılın hemen başında, 1900 yılında Trabzon’da doğmuştur. Ceza hakimi babası Mehmet Raşit Bey’in 1904 yılında Midilli’ye tayini nedeniyle ilkokulu burada okumuş, rüştiye (ortaokul) eğitimine de yine burada başlamıştır.

Midilli’de çocukluğu sırasında yaşadığı bazı olayların Hıfzırrahman Bey’in belleğinde bir iz bıraktığı anlaşılıyor. Örneğin, çocukluğunda Midilli’de mahalledeki Rum arkadaşlarının ellerini boğazlarına götürüp kesme işareti yaparak “Kopiskefal” (Kafanı keseriz) diye tempo tuttuklarını unutmamıştır.

Öymen’in yazdığına göre, Mehmet Raşit Bey tayini 1911 sonunda Diyarbakır Ergani’ye çıkınca eşi Mesrure Hanım ve altı çocuğunu Trabzon’da yakınlarının yanına yerleştirerek, yeni görev yerine tek başına gitmeyi tercih etmiştir. Aile Trabzonludur, o tarihte bugünkü havaalanının bulunduğu bölgede arazileri vardır.

Altan Öymen gazeteciliğe Aralık 1950’de Ulus gazetesinde stajyer olarak başladı.

 

Baba Hıfzırrahman Bey’in Cumhuriyet’in eğitim hamlesindeki yeri

Hıfzırrahman Raşit Öymen, liseyi burada bitirdikten sonra 1916 yılında İstanbul’a giderek Dârülmuallimîn’e (Erkek Öğretmen Okulu) yatılı talebe olarak kaydolur ve okulu iki yıl sonra birincilikle bitirir. Aynı yıl, Maarif Nezareti tarafından lisansüstü eğitim görmesi için Almanya’ya gönderilir. 1919 yılının sonunda Almanya’dan dönüp Kastamonu İdâdîsi’ne (lise) meslek dersleri hocası olarak atandığında Mustafa Kemal’in önderliğindeki Milli Mücadele’nin ateşi Anadolu’yu çoktan kaplamıştır.

Kastamonu’dan hemen sonra Samsun’da, ardından memleketi Trabzon’daki öğretmen okulunda görevlendirilir. Bu sırada eğitimle ilgili meselelere yer verdiği “Yeni Mektep” isimli 15 günlük bir dergi yayımlamaya başlar. Bu dergi Ankara’ya da gönderilmektedir. 1922 yılında ‘TBMM Reisi, Başkumandan’ Gazi Mustafa Kemal’den bir tebrik mesajı alır.

Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte önü hep açık olacaktır Hıfzırrahman Öymen’in. Önce öğretmen, ardından Milli Eğitim Bakanlığı bürokratı olarak yükselecek, eğitim üzerine birçok kitap yazacak, tek parti rejiminde 1943 sonrasında iki dönem milletvekilliği de yapacaktır.

Gelgelelim Demokrat Parti’nin 1950 yılındaki seçim zaferi sonrasında yazarlığa, eski gönül ağrısı olan yayıncılığa dönecek, aynı zamanda üniversitede hocalığa yönelecektir. Muhalefetin sözcüsü “Ulus” gazetesine de yazar olarak katkıda bulunmaktadır.

İşte Altan Öymen’i anlamak istiyorsak, onun gözünü açtığı aile ortamını, bunu çevreleyen tarihsel koşulları, o dönemin siyasi ve kültürel dokusunu, atmosferini de arka plana yerleştirmemiz gerekir.

Babasının yazarlık ve yayıncılık tutkusu, herhalde aile genetiğinin, oğluna aktardığı mirasın en önemli damarlarından biridir. Nitekim Altan Öymen’den altı yıl sonra 1938 yılında doğacak olan kardeşi Örsan da aynı güzergahı izleyecektir.

Altan Öymen ile Türkiye’nin ilk kadın Hazine Genel Müdürü Aysel Öymen 1956 yılında evlendi.

 

Gazetecilik ile siyaset arasındaki döner kapı

Ankaralılık vasfının Altan Öymen kimliğinin en önemli boyutları arasında yer aldığı tartışma götürmez. Herkes onu Ankara doğumlu zanneder. Oysa İstanbul doğumludur. Babası Hıfzırrahman Bey’in İstanbul’da öğretmen olarak görev yaptığı dönemde 1932 yılında İstanbul’da dünyaya gelir. Doğduğu yer İstanbul’un Laleli semtindeki ünlü Tayyare Apartmanları’nın bir dairesidir.

Ama hemen ardından daha iki yaşındayken babasının tayini üzerine Ankara’ya gidecek ve tam bir Ankaralı olarak yetişecektir. İlkokulu Kızılay’daki Mimar Kemal İlkokulu’nda bitirir. Ankaralı birçok siyasetçinin, bilim adamının, gazetecinin okuduğu Atatürk Lisesi’nin orta kısmına 1943 yılında başlar ve 1949 yılında buradan mezun olur. Ve aynı yıl Mekteb-i Mülkiye, yani Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne kaydolur. Gazeteci olarak çalışıp okuduğu için Mülkiye’yi 6 yılda bitirebilir.

Gazeteciliğe 1950 yılı aralık ayında Ankara Rüzgarlı Sokak’taki Ulus gazetesinin iki katlı binasında stajyer olarak adım atar. Henüz 18 yaşındaki Mülkiye öğrencisi, hayattaki yönünü çoktan gazeteciliğe doğru çevirmiştir.

O gün Ulus’un kapısından içeri attığı bu adım, Türk basınında kendi başına bir müesseseye dönüşecek olan etkileyici, saygın bir gazetecilik yolculuğunun da başlangıcıdır.

Ama bu yolculuğa baktığımızda Altan Öymen’in zaman zaman makas değiştirerek siyasete de geçiş yaptığını görürüz. Gazetecilik ile siyaset arasında bir ‘döner kapı’ gibi gidip gelerek geçişler yapan bir öyküdür bu...

Bir gazeteci olarak siyaseti çok yakından izlerken, bir noktada Bülent Ecevit’in davetiyle kendisini 1977 seçiminde milletvekili kimliğiyle siyasetin içinde bulmuştur. Açılan bu yol onu aynı yıl kısa süreliğine Turizm ve Tanıtma Bakanı koltuğuna, 1999 yılında ise CHP genel başkanlığı koltuğuna taşıyacaktır.

Ancak her seferinde aktif siyaset serüveni görece kısa süreli olur; gazetecilik ve yazarlık uğraşı sonuçta ağır basar. Buna karşılık 1950 yılında başlayan CHP üyeliği kesintisiz devam etmiştir; arada partinin 12 Eylül darbesinden sonra askerler tarafından kapatıldığı dönemi hariç tutarsak…

Altan Öymen ile geçen yıl yaşamını yitiren Aysel Öymen, 60 yılı aşan evlilikleri boyunca birçok kez birlikte röportaj verdi.

 

73 yıllık gazetecilik serüveninin son yazısı

Öymen’in tanıklığının belli başlı dönemeçleri ve temaları şöyle seyreder: Tek parti dönemi, çok partili demokrasiye geçişin sancıları, Demokrat Parti dönemi, DP’nin otoriterliğe kayışı, 1960 darbesi, idamlar, demokrasiye geçiş, 12 Mart muhtırasıyla girilen ara rejim, demokrasiye dönüş, 12 Eylül darbesi, yeniden demokrasiye geçiş, AKP iktidarı…

Zaman zaman birbirini tekrarlayan döngülerin tanıklığıyla geçen, belli aralıklar verilmekle birlikte, toplamda 75 yıla yayılan bir gazetecilik serüvenini karşımızda buluruz.

Altan Öymen bu yolculuğun son durağında 15 Temmuz 2023 tarihinden bu yana Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarı olarak Türk kamuoyuna seslenmekteydi. Cumhuriyet’teki en son yazısını akciğerlerindeki tümörün alındığı 11 Haziran’daki ameliyatından tam beş gün önce 6 Haziran tarihinde yayımlamıştı.

“Kim Ne İstiyor” başlıklı bu yazısında mevcut anayasanın değiştirilmesi taleplerine getirilen gerekçeleri sorguluyordu. “Askerler yaptı, o yüzden değiştirmeliyiz” şeklindeki gerekçelendirmenin “inandırıcı olmadığını” vurgulayan Öymen, yazısını şöyle bitiriyordu:

“Anlaşılıyor ki bugünkü siyaset alanımızda aktif olanlardan büyük bir kısmı neyi istediğini, neyi hedeflediğini kendisi de bilmiyor...”

Bu, Altan Öymen’in yazar kimliğiyle kaleme aldığı son cümleydi.

Öymen, Ulus Meydanı’ndaki heykeli selamlamanın “abartılı” olabileceğini kabul etse de, yıllar sonra “o çocuğu” hoşgörüyle anmıştı.

 

Kurucu meclis üyeliğinden Bonn basın müşavirliğine

Yeniden yaşam öyküsüne dönelim. Önce temel bir tespit. Öymen’in biyografisini bir “ardından” yazısının içine sığdırabilmek güç. Ancak Cumhuriyet gazetesinde son dönemdeki yazarlığına kadar geçen süre zarfında gazetecilikten siyasete kadar birden çok kulvarda, basında ise çok sayıda yayın organında muhabirlikten köşe yazarlığına, genel yayın yönetmenliğine kadar neredeyse bütün kademelerde ve unvanlarla karşımıza çıkıyor.

Örneğin, 1950’li yıllarda aralarında Ulus, Yeni Gün, Tercüman ve Akis’in de bulunduğu birçok gazete ve dergide muhabirlik yapmış, tabii o dönemde basın üzerindeki baskılardan kendi üstüne düşen payı da almıştır. Polis nezaretinde karakola götürüldüğünü gösteren fotoğraf, sonraki yıllarda da bu dönemi simgeleyen bir belge olarak zihinlerde yer edecektir. Bu, geçen hafta cumartesi günü vefat etmesinden sonra en çok paylaşılan fotoğrafı olmuştur.

O dönemde aldığı bir hapis cezası da vardır. Yeni Gün’deyken yayımladığı bir haberden dolayı 10 ay mahkumiyet almakla birlikte, temyiz aşamasındaki bu dosya “27 Mayıs İhtilali”nin gerçekleşmesi ile düşmüştür.

Sonrasında, yeni anayasayı hazırlamak üzere kurulan Kurucu Meclis’e basın kontenjanından giren üyelerden biri olur. Kurucu Meclis üyeliğine, bu kontenjan için Türkiye Gazeteciler Federasyonu bünyesinde yapılan seçimle gelmiştir. Bu seçimi kazanmasından, teşkilatçılık yönünün de kuvvetli olduğunu anlıyoruz.
Seçimlerin 26 Ekim 1961 tarihinde yapılmasından sonra Hazine’de görevli olan Mülkiye’den sınıf arkadaşı eşi Aysel Hanım, Bonn Büyükelçiliği’ne bu kurumun temsilcisi olarak atanır. Altan Öymen de Bonn Büyükelçiliği’nde basın müşaviri olarak görevlendirilir. Öymenler 1966’ya kadar Bonn’da kalırlar.

Dönemin CHP lideri Bülent Ecevit’ten gelen daveti kabul ederek milletvekili olan Altan Öymen, kısa bir dönem Turizm Bakanlığı da yapmıştı.

 

Anka Ajansı’nda etkileyici gazetecilik

Türkiye’ye dönüşünden bir süre sonra 18 yaşında stajyer muhabir olarak gazeteciliğe başladığı Ulus gazetesinden içeri bu kez Genel Yayın Yönetmeni unvanı ile ayak basacaktır. Bu dönemde Milliyet ve Akşam gazetelerinde dizi yazarlığı yapar.

Akşam’daki görevi 12 Mart 1971 muhtırasından bir süre sonra son bulur. Bunu izleyen dönemde Altan Öymen’in 1972 yılında kurduğu ANKA Ajansı, Türk basın tarihi açısından önemli bir hadisedir. Bunun nedeni, ANKA’nın bağımsız bir haber ajansı olarak kuvvetli gazeteciliği ile Türk basınında yabana atılamayacak bir etki icra edebilmiş olmasıdır.

Ajansın başarısında Öymen’in insan seçme becerisinin rolünü teslim etmek gerekir. Önemli bir kısmı daha sonra Türk basınında kritik görevlere gelecek pek çok ismin yolu bir şekilde ANKA’dan geçer, birçok köşe yazarı ve genel yayın yönetmeni bu mektepten çıkar. Uğur Mumcu, Örsan Öymen, Teoman Erel, Hasan Cemal, Nuri Çolakoğlu, Zafer Mutlu, Derya Sazak, İsmet Solak, Füsun Özbilgen, Raşit Gürdilek, Ahmet Tan bu uzun listedeki isimlerden bazılarıdır.

Öymen ile Mumcu’nun birlikte ortaya çıkardıkları, dönemin başbakanı Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel’in hayali ihracat yolsuzluğuna ilişkin skandal, araştırmacı gazetecilik alanında Türk basın tarihinin en çok ses getiren dosyaları arasındadır.

Örgütteki ağırlığından yararlanan Baykal, ilk kurultayda Altan Öymen’i yenerek CHP Genel Başkanlığı’nı geri almıştı.

 

THY uçağını Sofya’ya kaçırmakla da suçlandı

Askerlerin bütün ipleri ellerinde tuttukları 12 Mart ara rejim döneminde Altan Öymen iki kez cezaevinde demir parmaklıklar arkasında bulacaktır kendisini. Bunlardan birincisi, 1971 Haziran ayında pek çok solcu aydının hapse atıldığı ilk büyük dalgada, Mamak Muharebe Komutanlığı’ndaki cezaevinde yaklaşık iki hafta kalmasıdır.

İkincisinde ise yine Mamak’ta, bu kez 28’inci Zırhlı Tümen Komutanlığı’ndaki tek kişilik bir hücrede bulur kendisini Altan Öymen, ardından koğuşa transfer olur. Bu kez kendisine yöneltilen suçlama, 3 Mayıs 1972 tarihinde Ankara-İstanbul seferini yapan bir THY uçağının Sofya’ya kaçırılması eylemine karıştığının ileri sürülmesidir. İkinci tutukluluğu yaklaşık iki buçuk ay sürer. Uçak kaçırma iddiası Altan Öymen biyografisinin trajikomik bir sayfasıdır.

Siyasete ara ve yeniden muhabirliğe dönüş

Ve siyasete geliyoruz. 1977 yılı Altan Öymen’in CHP lideri Bülent Ecevit’ten gelen daveti kabul ederek milletvekili olarak aktif siyasete atıldığı yıldır. Ecevit’in 1977 yılında güvenoyu alamayan kısa süreli hükümet denemesinde Turizm Bakanı olarak görev yapacaktır. Bunu, CHP Genel Sekreter Yardımcılığı görevi izler.
Ve 12 Eylül askeri darbesiyle TBMM kapatılıp CHP diğer partilerle birlikte feshedilince, Altan Öymen için asli mesleği olan gazeteciliğe dönmekten başka bir seçenek kalmamıştır. Dönemin Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Hasan Cemal’in davetiyle bu gazeteye katılır. Fakat kapatılan partilerin yöneticilerine makale yazma yasağı da getirilince siyaset yazması da imkansız hale gelir.

Ancak Milli Güvenlik Kurulu’nun ilgili kararının muhabirlik ve röportaj yazarlığını yasaklamamış olmasına dayanarak, Altan Öymen de röportajlara başlar, Fransa’da Avrupa Konseyi toplantılarını, ASALA militanlarının yargılandığı duruşmaları muhabir olarak izler. Bu arada, hazırladığı Adana yazı dizisi büyük sükse yaratır, sonradan kitap haline getirilir. Adana kebabının soğanlı mı soğansız mı yeneceği konusunda başlattığı tartışma, o tarihte bir “Vedat Milor etkisi” yaratarak kebap sevenlerin ikiye bölünmesine yol açar.
Öymen’in gazetecilik kariyerindeki en önemli kararlardan biri 1982 yılında Milliyet’in o dönemdeki patronu Aydın Doğan’ın davetini kabul ederek bu gazeteye geçmesidir. Meslek hayatının en istikrarlı, kesintisiz en uzun süreli dönemini Milliyet’te yaşar. Yayın koordinatörlüğü, başyazarlık gibi görevler üstlenirken, sıkça bir muhabir gibi sahaya çıkar.

Taşıdığı unvan ne olursa olsun, mesleğe yeni başlamış bir muhabirin heyecanıyla atlatma haber kovalamaktan geri durmaz. Örneğin ‘Banker Kastelli’ diye tanınan batık banker Cevher Özden, 1982 yılında Tunus’ta yakalanıp Türkiye’ye getirilirken, önceden haber alıp uçağa binip burada röportaj yapıp herkesi atlatması, Altan Öymen gazeteciliğinin çok hatırlanan klasiklerinden bir diğeridir.

Demokrat Parti iktidarının CHP’nin mallarının Hazine’ye devrine ilişkin yasa çıkarmasının ardından yeni bir genel merkez binası açılmış, o törende Ulus muhabiri Altan Öymen gözaltına alınmıştı.

 

CHP genel başkanlığı dönemi ve Baykal’la yarış

Her şey istikrarlı bir şekilde giderken, Deniz Baykal’ın 1995 seçimindeki davetini kabul etmesiyle kendisini yeniden siyaset kürsüsünde bulur. Artık İstanbul milletvekilidir. Ancak ikinci milletvekilliği denemesi de beklediği gibi gitmez ve 1999 seçiminde aday olmaz. Baykal liderliğindeki CHP, 1999 seçiminde yüzde 10 barajının altında kalıp Deniz Baykal istifa edince, 22 Mayıs 1999 tarihinde seçimli kurultaya gidilir. Bu kurultayda çetin bir yarıştan sonra CHP’nin dokuzuncu genel başkanlığına Altan Öymen seçilir.

Gelgelelim Baykal’ın parti örgütündeki etkisinin sürmesi, Öymen’in partiyi yönetebilmesini güçleştirir. Parti kilitlenince kurmaylarının telkinleriyle yeniden kurultay çağrısında bulunur Öymen. Baykal, 1 Ekim 2000 tarihinde düzenlenen CHP kurultayında örgütteki ağırlığından yararlanıp Öymen’i yener ve yeniden genel başkan seçilir.

O dönemi izleyenlerin genellikle üzerinde birleştikleri görüş, Öymen kurultayı toplamak için acele etmeyip parti teşkilatının yenilenmesine öncelik vermiş olsaydı, genel başkanlığının muhtemelen daha uzun süreceği yolundadır.

Cumhuriyet tarihinin önemli bir külliyatı

Ve siyasette hayal kırıklığı yaşayınca bir kez daha gazeteciliğe dönüş yapar Altan Öymen. Bu kez 2016 yılına kadar çalışacağı Radikal gazetesinde köşe yazarı olarak görüyoruz onu.

Kurultayı kaybetmesinin Altan Öymen açısından en önemli tesellisi yazarlık hayatındaki belkide en verimli dönemin kapısını açmasıdır. Bu dönemde yaşam öyküsünü, gazeteci olarak tanıklığını anlattığı toplam beş kitap kaleme alacaktır. Bu kitaplar “Bir Dönem Bir Çocuk”, “Değişim Yılları”, “Öfkeli Yıllar”, “Ve İhtilal” ve “Umutlar ve İdamlar” isimleriyle Doğan Kitap tarafından yayımlanır.

Kurultayı kaybetse de, bu durumun Türkiye açısından elle tutulabilir bir kazancı bu kitapların yayımlanması olmuştur.

Çoğu 600-700 sayfa arasında olan, fotoğraflarla, karikatürlerle ve gazete kupürleriyle desteklenen bu kitaplar, ele aldığı dönemler itibarıyla yalnızca siyasetin değil, aynı zamanda dünyadaki gelişmelerin Türkiye’de toplumsal yaşama, popüler kültüre etkilerinin de renkli ve titiz bir aktarımını içeriyor.

Bu külliyat açısından temel sorun, serinin 1961’de Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamlarını konu alan beşinci kitabıyla durmuş olmasıdır. Altan Öymen, 1961 sonrasını da yazmaya başlamıştı. Özellikle 12 Mart’a giden dönem, muhtıra, cezaevine girmesi dahil bu dönemdeki tanıklığı ve sonrası, meraklılarınca ilgiyle beklenmekteydi.

Ne yazık ki bu projeleri tamamlamaya ömrü yetmemiştir. Altan Öymen’in 1961 sonrasındaki tanıklığının azımsanmayacak bir bölümü kağıda dökülmemiştir.

Her kesimde güven duygusu yarattı

Altan Öymen, geçen salı günü doğduğu şehir olan İstanbul’da, bundan bir buçuk yıl önce kaybettiği eşi Aysel Hanım’ın hemen yanında toprağa verildi.

Ölüm haberinin ardından şahsına gösterilen sevgi ve saygının boyutları her bakımdan etkileyiciydi. Saygın ve mutedil kişiliğiyle, isminin toplumun çok geniş kesimlerinde kuvvetli bir karşılığının olduğu ortaya çıktı.
Altan Öymen, Türkiye’de gazeteciliğin anıt isimlerinden biri olarak temayüz etmiş bir ekoldü. İlginç olan, iki kez aktif siyasete girmiş olmasına karşılık, ortaya koyduğu mesleki çizginin, bıraktığı titiz gazetecilik mirasının partili kimliğinden pek etkilenmemiş olmasıydı.

Bunun gerisinde herhalde bir gazeteci olarak toplumun her kesiminde itibar görmesi rol oynuyordu. Her çevreden insan ona baktığında, sağduyusu şaşmayan, medeni ölçülerinden ve nezaketinden ödün vermeyen akil bir insanın çevresine yaydığı güçlü güven duygusunu hissediyordu.

Özellikle onu tanımış olanların kaleme aldıkları yazılarda vurgulanan ortak tema, yüzünden eksik etmediği tebessümüyle karşısındaki insan kim olursa olsun ona saygı göstermesi, dinlemesi, diyalog kurmaya ve anlamaya çalışması gibi insani hasletleriydi.

Bu yönüyle toplum karşısında ulaştığı ‘ağabeylik’ konumu, fazlasıyla hak edilmiş sahici bir mertebeydi.

Ve Altan Öymen demek biraz da Cumhuriyet tarihi demekti. Geçen salı günü bir kişiyi uğurlamadık, bir büyük Cumhuriyet değerine veda ettik aslında. 

* Bu haber/yazı ve resimlerin eser sahipliğinden doğan tüm hakları Haftalık Yayıncılık Anonim Şirketi’ne ait olup işbu yazı/haber ve resimlerin, kaynak gösterilmeksizin kısmen/tamamen izin alınmaksızın yeniden yayımlanması yasaktır. Haftalık Yayıncılık Anonim Şirketi’nin, 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 24. maddesinden doğan her türlü hakkı saklıdır.

Sedat Ergin
Sedat Ergin