Editörüm mesaj atmış. “Bayramda sizin oralar nasıldı?” diye soruyor. Vallahi ben Urla’ya yerleştiğim ilk yıl anladım ki böyle uzun ulusal tatiller sırasında asla sokağa çıkmamak gerekiyor. Tatilciler gidene kadar stoklu yaşamak, denize girmek ya da akşam yemeği buluşması gibi eylemleri ertelemek, mümkünse İzmir’e hiç gitmemek lazım. Zira gidersen saatlerce dönemeyebilirsin. Bu yıl sanırım pandemi nedeniyle uzun kapanmanın sonrasındaki bıkkınlık ve yeniden kapanma ihtimalinin de kapıda olması tatilcilerin büyük motivasyonuydu. Hepinizin takip ettiği üzere tatil beldeleri dolup taştı. Bayramın ikinci günü Çeşme Marina’da bir imza günüm vardı. Trafik nedeniyle evden vakitlice çıkmamı istedi imzayı düzenleyen yetkililer. Çeşme’deki trafik ve kalabalıkla ilgili duyduklarım nedeniyle endişeliydim. Fakat ne de olsa İstanbul’dan gelmişim, ömrümün çok ciddi bir kısmı yollarda geçmiş, trafiğe onca şerbetliyken bir bayram yoğunluğu bana ne yapabilir ki diye düşünerek yola çıktım. İnsan hakikaten her duruma çabucak alışıyormuş. Sanki o eski İstanbullu şoför ben değilmişim gibi Alaçatı girişinde yarışan 34 plakalı iki spor aracın arasında aklım çıktıktan ve gişelerden zar zor geçtikten sonra önüme atlayan, sağdan soldan burun çıkaran, neredeyse hiçbir kuralı tanımayan farklı plakalı araçların arasında ter içinde kaldım. Anladım ki söylenenler doğruymuş. Bayram tatili sırasında Çeşme’nin günlük ziyaretçisi 1.000.000 (bir milyon) kişiyi aşmış. Alaçatı’nın aslında 10.000 kişinin yaşam akışını taşıyabilecek bir kasaba olduğunu söylersem on binlerce, yüz binlerce insanın ziyareti ile neler olup bittiğini, sonuçlarını tahmin edebilirsiniz sanırım. Sayıları milyonu bulan tatilciler doğal olarak araçları ile ilçeye geldikleri için, gördüğünüz bildiğiniz üzere, daha şehir girişinde oluşan yoğun trafik neredeyse durma noktasına gelmişti. Bir şekilde İzmir’e girmeyi başarıp şehrin tatil beldelerine dağılan ziyaretçiler yetersiz otopark sayısı nedeniyle araçlarını buldukları her boş alana park ettikleri için sokaklarda yürümek imkânsızdı. Tabii ki her yıl kısa sezon içinde bütün kazancını çıkarmaya çalışan işletmelerin artmasıyla sorunlar da arttı, artıyor. Vale sorunu büyüyor da büyüyor. Alaçatı’da insanların kendi evlerinin önüne park etmelerine engel olmaya kadar varabiliyor bu sıkıntı. Tabii ki bu bayramda da elektrik, su, kanalizasyon altyapısı bu kalabalığı kaldıramadı. Su ve elektrik kesintileri bir yana, var olduğu anlarda bile ne klimaları çalıştırmaya ne yemek pişirmeye yeter gücü oluyordu. Anlık çözümlerle onarılan ama bugüne dek gerçek yenilenmeye gidilemediği için Alaçatı’nın bayramdaki bir başka büyük sıkıntısı da kanalizasyon patlaması oldu. Kalabalığın bir arada olması ve her ânı ölümsüzleştirmek için bağlandıkları sosyal medyaya eşzamanlı yüklenmeleri üzerine dev telefon ve internet şebekeleri sapır sapır döküldü. Bütün bu saydıklarım zaten bildiğiniz, belki bir tatilci olarak sizlerin de mağdur ve tanık olduğu hadiselerdi. Ama bu ve bundan sonraki yılların en büyük canavarı olağanüstü ve akıl almaz pahalılık olacak. Denizler zaten çok uzun zamandır halkın değil. İşletmelerin. Birilerinin. Ve eğer siz bütün engelleri aşıp sadece denize girmek için bir tatil beldesine ulaşmayı başardıysanız, bunu yapabilmek için de belki tüketici kredisi çekmeniz gerekecek. Kapıda giriş ücreti, sonra içeride belli bir limitte harcama yapma sözü ve şezlong için ayrı bir bedel ödemeyi kabul etmelisiniz. Mesele bununla da bitmiyor. Sabrınız ve paranız var, güçlüsünüz, o denize atlamak için motivasyonunuzu hiç kaybetmediniz. Ama yine de denize girme şansınız olmayabilir. Aslında işin şahane özetini Kaan Sekban geçen hafta yayınladığı “Bazı Alaçatı beach’lerinde son durum” başlıklı videosunda yapmış, bitirmiş. Rezervasyonunuz olsa da içeri girişiniz sizi mekânlarına layık görüp görmemelerine bağlı olan kapı çalışanlarını, müşteriler, mağdurlar ve zafere ulaşanları hicvettiği videosunun sonuna bayıldım: “Tabii ki sizin de girebileceğiniz denizler var. Çok nezih ve çok yakın halk plajları var. Epey yakın. Yalova’da filan. Oraya gidin. Yeni İzmir-İstanbul otobanından iki saatte oradasınız. Buraya vereceğiniz paranın üçte birini otobana verin. Gidin, orada denize girin.” Kaan Sekban’ın yeni tek kişilik gösterisi 9 Ağustos’ta Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda. Urla’da mahalleden komşum olan sevgili Kaan’ın yeni hikâyelerini bekleyin. O gece orada olabilenler aslında bu yaz bu mekânlarda olup bitenlere eminim çok ama çok gülecekler. Mesele daima doğru soruyu sorabilmek sanıyorum. Kaan da hep doğru tespitlerle doğru soruları soran adam. Denizler ne zaman ve nasıl yeniden hepimizin olacak Kaan? Ne dersin?
30.07.2021 04:30
Denizler ne zaman hepimizin olacak?
Kavuşma...
18 Şubat 2022
Bereket ölçülü olmakla çoğalır
17 Aralık 2021
Milyonluklara bir-iki
Tüm Yazıları
10 Aralık 2021