Şimdi bağ bozumu vakti. Artık kalanların kışa hazırlığı başladı. Yeni şaraplar hazırlanıyor. Yeni lezzetler reçete ediliyor.Urla’da, Alaçatı’da gastronomi ve müziğin hükmü sürüyor. Renkler değişti. Hava serinledi. Pandemi etkisiyle geçtiğimiz iki yıl ertelenen, yapılamayan festivaller, buluşmalar bu yıl yapıldı. Hayatım boyunca yakınımdaki tüm büyük etkinlikleri kaçırmak gibi bir talihsizliğim oldu. Mesela Berlin’de yaşadığım yıllarda hayranı olduğum büyük müzisyen Sting ne zaman konser verse ben Türkiye’de izinde olurdum. Türkiye’de konser verdiği yıl ise ben yaz tatiline Türkiye’ye gelememiştim. İçime nasıl dert olduysa artık yazıya da böyle başlayasım geldi. Zira Alaçatı-Urla yarım adasındaki tüm organizasyonları hevesle beklerken hiçbirine katılamayacağım bir çalışma programım çıktı. 2018 yılından bu yana her yıl doğanın içinde, bağlarda, bahçelerde, çiftliklerde ve Alaçatı’nın en özel işletmelerinin ev sahipliğinde gerçekleşen Tasting Alaçatı, bu yıl 10,11,12 Eylül tarihlerinde gerçekleşti. Ben imza turnesindeydim. Ne dostlarımın konuşmalarına, ne de etkinliklere katılabildim. Sevgili Nalan Miri Sözer bu festivalin delisi diye isimlendiriyor kendini. Gülüyorum ama bu deliliğine de bayılıyorum. Çünkü başından bu yana buprojenin hayata geçmesi için çok uğraştı. Büyük hayaliydi. “Yaşadığımız, sevdiğimiz bu topraklara borcumuzdur bu iş” diyordu hep. Ben hiçbir etkinliğe katılamadım ama o beni gün gün olup bitenden haberdar etti. Bir kısmınız eminim sosyal medya üzerinden takip ettiğiniz isimlerin paylaşımlarından o güzel kareleri gördünüz. Ama size bu festivalden biraz daha detaylı söz etmek istiyorum. Ben sordum resmi Hip Creative Agency başkanı Nalan Miri Sözer yanıtladı.
Nasıl bir etkinliktir Tasting Alaçatı?
Tasting Alaçatı, gastronomi, kültür ve sanat alanlarında üç gün boyunca devam eden, bölgenin lezzetlerini, doğal güzelliklerini, yerel yaşamını ve değerlerini ön plana çıkaran etkinlikler her yıl farklı temalarla hazırlanıyor. Bu yıl tüm dünyanın odak noktası haline gelen “Sürdürülebilirlik ve Farkındalık” ekseninde “Sıfır Atık, Geri Dönüşüm, Hakkaniyetli Üretim, İsrafın Engellenmesi, Doğal Kaynakların Doğru Kullanılması, Çevreye Saygı, Doğa ve İnsan Farkındalığı” konuları çerçevesinde zengin bir program içeriği sunuldu. “Yaşa, Fark et ve Harekete Geç” özdeyişi ile atıksız sofralardan, geri dönüşüme, bölgenin azalan mahsullerinden, yerel üreticilerin gerçek hikayelerine, doğanın insana kattıklarından, bireysel farkındalığa uzanan, bakış açılarını değiştirecek bir yolculuğa çıkıldı.
Ege’nin yeni yaşam platformu
Tasting Alaçatı, Türkiye’de ilk defa bir beldede aynı anda tüm işletmeler, yerel üreticiler ve sivil toplum örgütleriyle organize biçimde kolektif bilinçle gerçekleşen bir deneyim tasarımı. Her yıl giderek artan bir ilgiyle, başladığı günden bugüne hem Türkiye’de hem de dünyada seyahat etmeyi sevenlerin, yaşam gustosu olanların dikkatini çekmeyi amaçlıyor.Bölgede sürdürülebilir turizmi ve tüm dünyada ve seyahat literatüründe gezginlerin ajandasına girmesini hedefleyen organizasyon bu yıl üçüncü kez gerçekleşti. Ege’nin yerel ürünleri ve üreticileriyle yeme-içme kültüründeki önemini arttırmayı misyon edinen Tasting Alaçatı bugüne kadar bölgedeki 130 işletmenin ev sahipliğinde 250’ye yakın etkinlik yapıldı ve 65 binin üzerinde ziyaretçi ağırlandı.
Tasting Alaçatı’da neler vardı?
Tasting Alaçatı kapsamında çok önemli isimlerin eşlik ettiği yıldız etkinliklerin yanı sıra Alaçatılı işletmeler de birbirinden farklı içerikte programlar ortaya koydu. Tasting Alaçatı açılış gecesinde uluslararası alanda tanınmış ilk sanatçılarımızdan ve Cumhuriyet döneminin sanat simgelerinden, opera sanatçısı, tiyatrocu ve ressam Semiha Berksoy, 111’inci yılında “Tüm zamanlara dair” temasıyla sanatçı kişiliği, yaşamı ve eserleriyle anıldı. Kızı Prof. Zeliha Berksoy’un anlatımıyla Bernadet Otel’de gerçekleşen anmada bölgenin önemli simaları ağırlandı. Geceye damga vuran sanat projesi ise tasarımcı Ezra ve Tuba Çetin’in, ‘kadınların sanattaki izini’ vurgulayan koleksiyonlarıydı. Açılış gecesinde sergilenen koleksiyon Semiha Berksoy’un sanatından ve yaşamından ilham alınarak hazırlandı. Before Sunset’te gerçekleşen gala yemeğinde ise gastronomide sıfır atık ve sürdürülebilirlik yolculuğuna çıkıldı. Belçikalı misafir şef Elliott Van de Velde ve şef Sedat Arslan’ın hazırladığı atıksız sofralar temalı çok özel bir menü sunuldu. İstanbul ve İzmir’den özel davetlilerin katılımıyla gerçekleşen gecede lezzet ve sunumlar büyük beğeni topladı. Ayrıca Tasting Alaçatı boyunca Nasuh Mahruki ile “Aile Doğa Kampı” gerçekleşti. Kampçılık eğitimi, çadır kurma ve barınak yapımı, pusula kullanımı, yer ve yön bulma, ipler ve düğüm teknikleri, takım oyunları, doğa yürüyüşü, ateş başı sohbeti, gece yürüyüşü ve yıldızlarla yön bulma gibi doğa aktiviteler yapıldı. Urlachi Farm’ın ev sahipliğinde gerçekleşen kamp yoğun ilgi gördü. Gastronomi, sanat ve doğa kategorilerinde yıldız etkinliklerin yanı sıra ev sahibi işletmelerde ise sergiler, atölyeler, tasting menüler, etkinlik ve söyleşiler yapıldı.
Peki bir daha ne zaman?
Bu yıl üçüncüsü yapılan Tasting Alaçatı’nın dördüncüsü gelecek yıl Mayıs ayında gerçekleşecek. Sürpriz yemeklerin tadına bakmak, çok özel atölyeler deneyimlemek, ilginç etkinliklere katılmak ve Alaçatı’nın tadını doyasıya çıkarmak için organizasyon öncesinde mutlaka rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Katılımcılar www.tastingalacati.com üzerinden etkinlik takvimini takip edebilirler.
Alaçatı bir sanatçı olsaydı
Festival içinde katılamadığım için çok üzüldüğüm bir diğer etkinlik de Köşe Kahve’de iletişim üstadı Salim Kadıbeşigil’in konuşmasıydı. Konuşma konusu ve sorular şu şekilde belirlenmişti: Alaçatı “eller havaya” kültürüne teslim edilip marka değeri düşürülmeseydi, başka bir vizyona yolculuk yapabilseydi acaba seçenekleri ne olurdu?Örneğin Alaçatı bir sanatçı olsaydı kim gibi olmasını isterdik? Hangi şairin, müzisyenini heykeltıraşın, sinema yıldızının, edebiyatçının, ressamın karakteristik özelliklerinin Alaçatı’nın Arnavut kaldırımlı sokaklarına, taş evlerine sinmesini isterdik? Bence Alaçatı en eski sakinlerinden Salim ve Aysen Kadıbeşigil’e benzeseydi bugün her şey çok daha başka olurdu. Tanımaktan, fikirlerine aşina olmaktan mutluluk duyduğum ustaya, ‘Neler anlattınız, kaçırdığım için çok üzgünüm’ dediğimde, ‘Sonbaharda şömine başında sana bir daha anlatırım. Ama okurların için notlarımdan birkaç satır göndereyim’ dedi. İşte sevgili Salim Kadıbeşigil’in o çok ilgi gören konuşmasından bana ilettiği bazı satırlar şöyle:
Eğer bu kasaba bir sanatçı olsaydı...
Bugün burada Alaçatı ve sanat etrafında konuşacağız ancak içimizdeki sanat ve kültür ağacından yaprakların dökülmeye devam ettiğini üzülerek vurgulayalım. 1990’larda çocukların tiyatro festivallerinin yapıldığı,tango ve şiir gecelerini yudumladığımız, sürdürülebilirlik film festivali filmlerini izleyip, tartışmalarını yaptığımız, kış ortasında sokaklarında caz sanatçıları ile halvet olduğumuz Alaçatı’nın yerinde yeller esiyor. En son haber de Höyük’den geldi. Dünyanın sayılı koleksiyonerlerinde eserleri olan seramik sanatçılarının buluşma adresi olan Höyük de eller havaya kültürüne teslim oldu ve kepenklerini indiriyor. Tıpkı, Camgeran, Antikacı Hasan, Artura, Keyfekeder ve Kırmızı Kedi kitabevleri gibi, Bedri Rahmi Eyüboğlu Sanat Galerisi, Sesil kültür ve sanat oteli gibi… Be dest (antikacı), Bi oda (gal), Bazen atölye, Kamihan antikacı, Matrak Sanat Galerisi , Valör Sanat Galerisi, Evvel zaman antikacı, Pop (antikacı), Eski (antikacı) gibi… Kırmızı Ardıç kuşu Sayra hanım bile galerilerini kapattı pizzacı oldu! Bu saydığım mekanlar Alaçatı’nın rengi, soluğu kimliği idi. Buralara yaz kış gelme nedeni idi. Çin’den ithal plastiklerle kültür-sanat diye baş başa kalacağımız günler pek uzaklarda değil anlaşılan. Sizinle birlikte içinizdeki sanatçıyı keşfedeceğiz bugün. Hangi sanatçının karakteristik özellikleri Alaçatı’nın sesi, soluğu, rengi olsa mutlu olurdunuz. Benim biri yerli diğeri yabancı iki adayım var. İlk adayım sinema sanatçısı Robert Redford. Onu örnek olarak vermemin nedeni bugün dünya bağımsız sinemasının merkezi olan Sundance’ı kurma mücadelesi. Ve tabii başta çevre ve insan hakları olmak üzere aktivist kişiliği ve bundan taviz vermemiş olması. Salt Lake City’de 1960’larda aldığı 2 dönümlük bir araziye inşa ettiği evde geçirdiği zaman onun hayallerinin sınırlarını da genişletti. 1970’lerin başında Paul Newman’la birlikte yaptıkları Butch Cassidy ve Sundace Kid isimli filmin başarısından elde ettiği para ile aldığı araziyi genişletti. 1980’lere geldiğinde mütevazi kayak merkezi 5 bin dönümlük bir alana dönüşmüştü ve Redford kâr amacı gütmeyen Sundance Film Enstitüsü’nü kurarak bağımsız sinemanın merkezini kurma ile ilgili hayalini hayata geçirdi. O tarihten bu yana sektörün her alanındaki sinemacılar Sundance’ı Oscar ödüllü filmlerin merkezi yaptılar.
Alaçatı Robert Redford’a benzeseydi
Paradan önce gelen başka değerleri olurdu Doğa, çevre ve sürdürülebilirlik bir amaç değil yaşam tarzı olurdu Kendini kültür ve sanat ile yoğururdu Sundance gibi yerel değerlerinin üzerine inşa edilmiş bir marka yaratır ve bu markanın güçlü bir çekim merkezi olmasının güvencesinde geleceğine güvenle bakardı.
Ve Zülfü Livaneli
Barış ve özgürlüğe adanmış bir yaşam. Yaşar Kemal, Cengiz Aytmatov, Mikis Teodoradiks, Joan Baez, Maria Farantouri, Arthur Miller, Elia Kazan gibi saygın isimlerin ve daha nicelerinin ortak yaşam alanı Zülfü Livaneli. Alaçatı Zülfü Livaneli karakterine bürünseydi; Roman kahramanlarıdır köşe başlarında çay yudumlayan Türkü tutturmuş gençlerdir karşılaştığınız Arnavut kaldırımlı sokaklarda Rüzgar sesinden beste yapmıştır sakinleri Resimdir, seramiktir, heykeldir, özgün el sanatlarıdır her köşe başında saatlerce bakmak, incelemek istediğiniz Barış kokar havası Umuttur geleceği şekillendiren sohbetlerin tadı Doğanın masumiyetidir sokaklarında, bahçelerinde saklı olan Müziktir, edebiyattır, güzel sanatlardır yaşamı kalite ile buluşturan Livaneli’nin karakterinde Alaçatı’ya yansıyan…