Urla’da gün doğmadan, karanlık aydınlığa son adımını attığında, sabah kuşlarının, horozların sesi ile açılıyor gözlerim. Erken başlayan gün uzun oluyor haliyle. Bedenen yorulmak ruhun iyileşmesinde önemli bir etken. Yorulmak içinse tüm işler bittikten sonra uzun yürüyüşler için tablo gibi yollar uzanıyor önümde. Köy içinde yürürken yaşlı bir bağbanın küçük, eski evinin önünden geçiyorum. Oldukça büyük bir bağın toprak yola bakan cephesindeki bu eski ev sahibiyle aynı yaşta muhtemelen. Depremden hasar görmüş bahçe duvarıyla, pencere demiri arasında uzanan yaşlı asma ağacının bir dalında eski bir radyo sallanıyor daima. Türk Sanat Müziği şarkıları çalıyor. Yaşlı adamı her geçişimde bahçede bir işle uğraşırken görüyorum. Radyoda ne çaldığının onun için pek önemi yok sanki. Eski bir dost gibi gün boyu hiç susmadan eşlik ediyor olması yeterlidir belki de. Sola kıvrılan sokak tarlalara ve diğer bağlara çıkıyor. O tarlaların rengi değiştikçe anlattıkları hikaye de değişiyor benim için. Şimdilerde taze bir yeşilliğin üzerinde uçsuz bucaksız sarıların hakimiyeti var. Özgür erguvanların pembe mor dallarının altında başı bozuk papatyalar ve gelincikler salınıyor. Durup selam vermemek mümkün mü? Asfalt bir yolun ortasından fışkırıp kendi cumhuriyetini kuran bu güzelliklere hürmet ederken, çıngırak seslerine kuzuların bebek sesleri karışıyor. Kara gözlü bir kuzunun bir kenara atılmış araba lastiğine girmeye çalışmasını, kendi kendine kurduğu oyunu izlerken sevinci, korkusu, hafızası olan bu canlıların karşısında insan zalimliğimiz daha da büyüyor gözümde. Kendimden, seçimlerimden, kolaycılığımdan, kolay kabullenişlerimden, yanılgılarımdan duyduğum utanç büyüyor. Dedim ya şehirden uzak bir yaşamı seçtikten sonra düşünmek için çok vakti oluyor insanın. Zaten her şey böyle başladı... Her geçen gün daha da büyüyen bir huzursuzluk, kaygı ve sorularla... Başladığım yer ve sonrası artık uzak bir hatıra. Ben size “durduğum yerden” şimdiden bir şeyler anlatmak istiyorum. Çoğu beyaz yakalının bir gün alıp başını gitmek için can attığı, Ege’nin adını giderek daha çok duyduğunuz ilçesi Urla’ya üç yıl önce yerleştim. 2018 yazında. Şehirden bıkmış, politik düzenden usanmış, dünyaya mı, insanlarına mı, kendine mi küs belli olmayan tipik bir yorgundum. Kendime ve hayatıma sorularım o kadar çoktu ki sanki kafamda yanıtlar için yer yoktu. Bulabildiğim her yanıtla biraz daha özgürleşmeye yakınlaştım sanırım. Büyük kentin, bırakırsam kaybolurum sandığım kariyer ve hayatın eteğine yapışmaktan vazgeçtim. Birden olmadı elbette. Buradaki ilk sonbaharımda Urla Bağ Yolu üzerindeki en sevdiğim lezzet noktası Vino Locale’in sahipleri Seray ve Ozan’la tanıştım. Her gün yürüdüğüm bu küçük köy yollarından birinde, tahta bir kapının ardında tatlı mı tatlı bir bahçe içinde, küçük bir taş bina. Limon ve zeytin ağaçlarının altında beyaz sandalyeler, küçük terasında hasır koltuklarıyla şimdi neredeyse evimin yemek salonu saydığım (hemen her misafirimi ilk akşam ya da öğle yemeğinde burada ağırlarım) bu mekanı açmalarının üzerinden birkaç ay geçmişti. Ben de onlar da yeniydik burada. Benzer sebeplerle göçmüştük. Ben biraz daha yılgındım onlarsa insana ilham ve umut veren bir cesaretle, sevinçle doluydu. Yediğim yemeklerin lezzeti, bahçenin güzelliği, ekibin sevecenliği ile daha ilk akşamdan vuruldum buraya. Bu nedenle de Oksijen’deki ilk Urla yazıma onlarla başlamak istedim. Bizi tanıştıran onların emeği, yakınlaştıran ise uzun yemeklerin sonrasındaki sohbetlerimiz oldu. Ozan elinin lezzetini çok sevdiğim ve hayal gücüne iştahla saygı duyduğum bir şef. Bir ay pişirdiğini bir sonraki ay pişirmiyor. Hatta bir sonraki sene aynı mevsim ve aylarda yine aynı menüyü koyması için ısrar ediyoruz ama kendini tekrar etmek istemiyor. Bu konuda kararlı. Bölgeye has ürünlerin, tam zamanında, tam mevsiminde mutfağına girmesi çok önemli. Tarla kiralıyor, hasadını kendi yapıyor. Yemeğine yürekten bağlı konuklar için aşkla yemek pişiriyor. Öte yandan restorandaki bardaktan tabağa, perdeden seramik objelere, çiçeklere, mumlara, şaraplara varana dek her şey Seray’ın zevk ve bilgisini taşıyor. Vino Locale markasını ve müşteri ilişkilerini yönetmek, misafiri masada ağırlamak Seray’da, yemekler, mutfak, satın alma ve diğer teknik sorunları çözmek Ozan’da. Daha önceki profesyonel iş hayatının tecrübeleriyle birbirini tamamlayan bir çift.
30.04.2021 06:49
“Yaşamda bazen nereden başlayacağını değil, nerede duracağını bilmek önemlidir”
Kavuşma...
18 Şubat 2022
Bereket ölçülü olmakla çoğalır
17 Aralık 2021
Milyonluklara bir-iki
Tüm Yazıları
10 Aralık 2021