22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
29.10.2021 04:30

Su fakiriyiz ama zengin gibi kullanıyoruz

Türkiye’de suyun dörtte üçü tarımsal sulamada kullanılıyor. Tarımda kullanılan suyun da ancak dörtte biri doğru şekilde toprakla buluşuyor. Geri kalanın önemli bir kısmı maalesef kaynak israfı ve kayba dönüşüyor

Türkiye’nin su zengini bir ülke olmadığını artık hepimiz ezberlemiş durumdayız. Hatta her geçen gün su fakirliğine doğru ilerlediğimizi de adımız gibi biliyoruz. Ama her geçen gün artan risklere karşın, kaynaklarımızı hâlâ su zenginiymişiz gibi hoyratça harcamaya da devam ediyoruz.  Bunu biz değil veriler söylüyor. Tarım ve Orman Bakanlığına göre, Türkiye’de kişi başına düşen yıllık su miktarı 1.340 metreküp ve 2040 yılında bu miktarın yüzde 17 azalarak 1.116 metreküpe düşmesi öngörülüyor. Küresel iklim değişikliği ve yanlış politikalar  sonucu söz konusu miktarın 1.000 metreküp ve altına gerileme olasılığı oldukça yüksek. Bu durum, Türkiye’yi öngörülenden çok daha kısa süre içerisinde “su fakiri” ülkeler kategorisine sokabilir.  Ülkeler, su varlığına göre sınıflandırıldığında; yılda kişi başına düşen ortalama kullanılabilir su miktarı 1.000 metreküpten az olanlar “su fakiri”, 2.000 metreküpten az olanlar “su azlığı/kıtlığı çeken” ve 8.000-10.000 metreküpten fazla olan ülkeler ise “su zengini” olarak kabul ediliyor. Orta ve uzun vadede su kaynakları üzerinde çok ciddi baskı ve riskler bizi bekliyor. Hali hazırda geçen yıldan bu yana yaşadığımız şiddetli kuraklık halen etkisini sürdürüyor ve su konusundaki hassasiyet daha da artmış durumda. İşte böyle bir ortamda geçen hafta tamamlanan 1. Su Şurası sonrası 28 maddelik bir eylem planı açıklandı. Şuranın sonuç bildirgesindeki detaylara geçmeden önce Türkiye’nin tarımda kullandığı suyun karnesine bakmakta fayda var. Türkiye’de su kaynaklarının kullanımında tarımın payı yüzde 77. Geri kalan yüzde 23’lük oran ise içme-kullanma ve sanayi suyu olarak gözüküyor. Türkiye’nin 23,1 milyon hektar tarım arazisi olmasına karşın ekonomik olarak sulanabilir kısmı 8.5 milyon hektar. An itibariyle bunun da ancak 6.7 milyon hektarını sulayabilir durumdayız.

Karnemiz zayıf

Peki, sulanan tarım alanlarının ne kadarını doğru ve etkin bir biçimde su ile buluşturuyoruz? İşte burada karne zayıf… 6.7 milyon hektarlık sulanan tarım arazilerinin maalesef yüzde 70-75’i vahşi sulama olarak da adlandırılan salma yöntemle sulanıyor.  Geri kalan yüzde 25-30’luk alanda kullanılan damla ya da yağmurlama gibi basınçlı sulama sistemleriyle suyun verimli kullanımı çok daha yüksek oranlarda. Örneğin yağmurlamada yüzde 60-70 civarında sudan bir verim alınabilirken, damla sulamada verimlilik yüzde 80-95 aralığında. Salma sulamada bu oran yüzde 25-30’u geçmiyor. Bu işin israf boyutu…  Bir de salma sulama yönteminin toprakta yarattığı hasar ve kayıplar söz konusu. Zira aşırı, bilinçsiz ve yanlış sulama metotları topraklarda hem tuzluluk oranını hem de erozyonu artıyor. Salma sulama hem kaynak israfı, hem çevresel tahribat, hem de verim ve kalite kaybı yarattığı için pek çok ülkenin hızla uzaklaştığı bir uygulama. Buraya kadar dikkat çektiğimiz konu, tarlaya ulaşan suyun toprakla buluşma şekline yönelikti. O yüzden hikayenin başına da bakmakta yarar var. Yani suyun tarlaya kadarki seyahati… Türkiye, maalesef bu kısımda da geçer not alamıyor çünkü suyun yaklaşık yüzde 70’i baraj ve göletlerden tarla ya da bahçelere hâlâ açık kanal ve kanaletlerle ulaşıyor. Hem yatırımların eski kalması hem de buharlaşma etkisiyle su tarla ya da bahçeye ulaşmadan yaklaşık yüzde 50 kayba uğruyor. Hâlbuki gelişmiş ülkelerde bu konu çoktan çözüme kavuşturularak kapalı sistemlere geçilmiş durumda.  Bugün Türkiye’de yüzde 77 olarak telaffuz edilen tarımsal su tüketiminin dünya ortalaması yüzde 70 seviyesinde. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bu oran yüzde 82’lere kadar çıkarken, gelişmiş ülkelerde ise yüzde 60 ve altına iniyor. Orta ve uzun vadeli politikalarla su stratejilerini hayata geçiren ülkeler, sulama yatırımlarını artırarak su taşıma sistemlerini yer altına indiriyor. Akıllı tarım teknolojileri sulama yöntemlerinde de mevcut. Yapay zekaya sahip sulama sistemleri yaygınlaşıyor.  Bu konuda en başarılı örnekleri İsrail, İspanya, İtalya ve Fransa gibi ülkelerde görmek mümkün. Hatta Körfez ülkelerinde de son yıllarda damla ve yağmurlama sulama sistemleri konusunda önemli yatırımlar dikkat çekiyor. Hatta artık toprak altı damlama sistemleri rağbette… İspanya gibi ülkelerdeki su kanununa göre, yeni bahçe ve tarımsal işletmelerde basınçlı sulama sistemleri çiftçinin tercihinde olan bir konu değil, bir mecburiyet. Kaldı ki kullandığınız suyun fiyatı bile su verimliliğinize bağlı olarak değişebiliyor. Suyu verimli kullanmak teşvik ediliyor. 

Plan çok, uygulama yok

Yaklaşık 7 aylık bir çalışma sonucunda 1’inci Su Şurası tamamlandı ve 28 maddelik eylem planı açıklandı. Sonuç bildirgesine baktığımızda oldukça tanıdık gelen hedeflere rastlıyoruz. Örneğin, eylem planının ilk maddesinde “Su Verimliliği Strateji Belgesi ve Havza Bazlı Su Verimliliği Eylem Planları hazırlanacaktır” deniliyor. 2019-2023 dönemini kapsayan 11. Ulusal Kalkınma Planında da su kullanım verimliliğindeki iyileştirmeleri artırmak, kurumsal düzenlemeleri hızlandırmak ve sulama yatırımlarını geliştirmek adına benzer hedefler yer alıyordu.  Geçen hafta yayınlanan eylem planının bazı maddelerinde yer alan ifadelerin benzerlerine 2007-2013 dönemini kapsayan Türkiye’nin 9’uncu Kalkınma Planında da rastlamak mümkün. Eylem planının altıncı maddesindeki şu hedef de oldukça tanıdık: “Su yönetiminde parçalı yapıyı giderecek, mevcut hukuki yapıdaki boşlukları ortadan kaldıracak, Avrupa Birliği çevre ve iklim değişikliği faslında yer alan su kalitesine ilişkin mevzuata uyum sağlayacak nitelikte bir Su Kanunu yürürlüğe konulacaktır.” Hatırlarsanız bundan 2 yıl önce Kasım 2019’da kamuoyu ile paylaşılan 3’üncü Tarım Şurası sonuç bildirgesinin 26’ncı maddesinde de su kanunun çıkarılmasının hedeflendiği açıklanmıştı. 28 maddelik eylem planının tamamını buradan paylaşmak zor ancak dikkat çeken birkaçını not olarak düşelim. Örneğin belediyelerce içme suyu sistemlerinde yüzde 35 seviyesinde olan su kaybı oranının yüzde 25 seviyesinin altına indirilmesi hedefleniyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında, kullanılmış suların uygun kaliteye getirilerek başta tarımsal sulama olmak üzere yeniden kullanımının sağlanması da bir diğer hedef. Ekonomik olarak sulanabilir arazilerin modern sulama yöntemleriyle sulanmasının yaygınlaştırılacağı, sulama projelerinde özel sektörü de içine alan yeni finansman modellerinin geliştirileceği yönünde birçok başlık var.  Aslına bakarsanız, yapılması gerekenler ve sektör paydaşlarının beklentileriyle Şura’dan çıkan eylem planı büyük ölçüde örtüşüyor. Burada bir sorun yok ama sıkıntı şu ki eylem planında yer alan maddeler bir türlü teoriden pratiğe geçirilemiyor. Sektör temsilcileri yıllardır sorunları ve çözüm önerilerini zaten farklı platformlarda gündeme getiriyor. Çözüm önerileri de daha önceki strateji belgeleri, kalkınma planları ve raporlarda yer alıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin tarım, gıda ya da su politikalarındaki en büyük eksikliği eylem planı ya da strateji belgesine sahip olmaması değil. Buraya kadar kağıt üzerinde her şey tamam. Asıl sorun ya da eksiklik söz konusu hedeflerin teoride kalıp, bir türlü hayata geçirilememesi.

Kanun 7 yıldır çıkmıyor

DSİ’nin eski yöneticilerinden Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, Türkiye’nin su yönetiminde yasal ve kurumsal yapı olarak uzun süren bir geçiş dönemi yaşadığını söylüyor. Yıldız, “Türkiye, 7 yıldır su yasası taslağı üzerinde çalışıyor. Nihayet TBMM’ye gelecek . Yasalaşması önemli bir adım olacak ama havza ölçeğinde uygulamayı yapacak güçlü bir kurumsal yapıya ihtiyaç var. 1’inci Su Şurası’nda suya göre tarım yaklaşımı esas alınacak deniyor. Bunun için de havza ölçeğinde yapılan birçok planın ortaklaştırılması lazım” diyor.  Kuraklık riski sürüyor Türkiye’de  bölgesel kuraklığın halen devam ettiğini ve bazı barajlarda su seviyesinin yüzde 9’lara kadar gerilediğini hatırlatan Yıldız, “Gediz, Büyük Menderes, Küçük Menderes ve Doğu Akdeniz havzaları ile Aşağı Fırat havzası bu su yılına aşırı kurak koşullarla girdi. Bu havzalarda geçen yıllarda da bölgesel  tarımsal kuraklık vardı. Kısıtlı sulama yapıldı. Türkiye’nin su ve sulama yönetimi, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri karşısında zorlanmaya başladı” tespitinde bulunuyor.  Risk yönetimi için düşünsel, kurumsal ve idari yapıda değişikliklere ihtiyaç olduğunu söyleyen Yıldız, suyu kullananlar ve suyu yönetenler olarak radikal bir anlayış değişikliğine ihtiyaç olduğu görüşünde.

Yeraltı suları çekiliyor

Bugün Türkiye’de sulu tarım yapılan alanlarda su ihtiyacının yaklaşık, yüzde 38’i yeraltı su kaynaklarından sağlanıyor. Yeraltı kaynaklarından su temin etmek üzere açılan kuyuların da yarıdan fazlasının kaçak olduğu tahmin ediliyor. Aşırı kullanım ve yetersiz yağışlar sonucu yeraltı su kaynakları her geçen gün hızla çekiliyor. Bazı bölgelerde kuyu derinlikleri 300-400 metreye kadar inmiş durumda. Konya’nın Karapınar İlçesinde sayısı günden güne artan obruklar da bu çekilmeler sonucu ortaya çıkıyor. Bu da Türkiye’nin tarımsal üretim deseninin ister istemez iklim şartları ve su kaynaklarına bağlı olarak değişeceğinin net göstergeleri arasında yer alıyor. 

18 milyar metreküp su israf ediliyor

Basınçlı Sulama Sanayicileri Derneği (BASUSAD), Su Şurası’na katılan ve görüş bildiren sektör paydaşlarından bir tanesi. BASUSAD Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Çakarız, “Temel sorun, Türkiye’de suyun yüzde 77’sinin tarımsal sulamada kullanılması ve bu sulama işleminin de yine kabaca dörtte üçünün vahşi sulama ile yapılarak kullanılan suyun yarısının israf edildiği gerçeğidir. Hâlihazırda tarımsal sulamada maalesef her yıl yaklaşık 18 milyar metreküp su israf ediliyor” bilgisini paylaşıyor. Yatırımların payı az Türkiye’de sulama randımanının (tarlaya verilen suyun bitki tarafından bünyesine alınan oran) bakanlıkça yüzde 45 kabul edildiğini ve 2023 sonuna kadar yüzde 55’e çıkarılmasının hedeflendiğini ifade eden Çakarız, “Sulamada verimlilikten bahsedebilmek için bu oranın yüzde 70’lerde olması gerekir. Küresel iklim değişikliğinin en önemli sonuçlarından biri, bu yıl karşı karşıya kaldığımız ve bundan sonra hep etkisini hissedeceğimiz tarımsal kuraklık. Tarımsal sulamada suyu doğru şekilde yönetip kullanamadığımız takdirde mevcut koşullar altında sağlıklı ve yeterli gıdaya erişmekte sıkıntı çekeceğimiz ortada” uyarısında bulunuyor. Suyun önemi her geçen gün daha kritik bir hal alırken sulama yatırımlarının toplam yatırım bütçesi içindeki payının ise tam tersi bir trende sahne olduğunu ifade eden Çakarız, “Örneğin sulama yatırımlarının toplam yatırım bütçesi içindeki payı 2011 yılında yüzde 10.7 iken, 2018’de yüzde 7.6’ya geriledi. 2019 yılında yüzde 5.16’ya düşerken, 2020’de ise yüzde 4.45’e kadar indi. 2021 için ise yüzde 6.15 olarak açıklandı. Beş yıllık bir dönem için sulama yatırımlarının toplam yatırım bütçesi içindeki payının yüzde 15 düzeyine çıkarılması gerekiyor” diyor.