Kar yağdığında ortalık ne güzel olur. Herkesi başlarda bir rüya ülkesine götürür. Klasik klişe tabirle her şey bir beyaz örtüyle kaplanır. Aslında pek çok çirkin, rahatsız edici, gözü rahatsız eden şeyin üstü bir anda kapanır. Pis, kirli, çatlak, ayakları farklı uzunlukta bir masanın üzerine yerlere düşecek kadar büyük bembeyaz bir örtü seren restoranlarda olduğu gibi. Apartman tarlalarındaki insanlar bir anda dışarı fırlar herkes oynamaya, eğlenmeye, gülmeye koyulur.
Pembeleşmiş yanaklarla mutlu bir yorgunlukla evlerine dönüp camdan dışarıdaki tertemiz, sakin ve sessiz manzarayı seyretmeye devam ederler.
Ağustos ayında da benzeri bir duygu, algı oluşuyor sanki. Sorunlar, dertler, çözülmemiş konular, riskler, tehlikeler hepsi sanki birkaç hafta için derin dondurucuya kaldırılıp yok farz ediliyor.
Üç yıldır bütün dünyayı sallayan pandemi henüz tamamen çözülmüş değil. Aşı olanlar bile daha az riskli de olsa tekrar tekrar hastalanıyor. Dünyanın önemli bir kısmı tek doz aşıya bile kavuşabilmiş değil ama seyahatler göçler sürekli devam etmek zorunda. Ekonomiler öleceğine insanlar ölebilir hakim görüş oldu. Üstelik virüs de boş durmuyor sahnede elbise değiştiren assolist gibi sürekli değiştiriyor kendini. Kışa yeni varyantları da kapsayacak yeni aşı versiyonları hazırlanıyor.
Yani taraflar kışa hazırlanıyor. Yazın açık havada olabilme olanakları sayesinde konunun üstü en azından bir süre kapalı.
Savaş makinesi
Öte yandan pandeminin hafif geriye attığı iklim riskleri, küresel ısınma ve çevre konuları bu sefer de savaşın gölgesinde eridi. Kutup buzulları gibi.
Savaş makinesi ne yenilenebilir enerji kullanıyor ne de doğayı hayatı önemsiyor. Adı üstünde savaş! Üstelik bu defa bir yandan dünyanın tarıma dayalı üretimi, beslenmesi, erişimi riske girerken öte yandan başta doğal gaz, enerjinin silaha dönüşmesi bütün sistemi tehdit ediyor. Doğal gaz sadece ısınma ve benzeri için gerekli değil, gübrenin yani tarımsal üretimin de ham maddesi.
Kömür santrallerini yeniden açmaktan, nükleere kadar her çözüm mümkün. Ama kış henüz gelmedi. Konu hala rafta.
Sürekli sürdürülebilirlik sakızı çiğneyenler savaş karşısında amaç kaybına uğrayıverdi.
Üç yıl önce altmış hasat kalmıştı şimdi hasat da gündemde değil. Gelecek elbet.
Önümüzdeki kısa dönemde Amerika’da ara, Çin’de parti içi seçimler var. Dünyayı yeniden karpuz gibi kutuplaştıracak güçlerin hangi kafayla yönetileceği de bir ölçüde belli olacak.
Devlet politikaları devamlılığı acayip bir bölünmeye sahne olan ABD’de bile tartışılır hale geliyor. Başkanın yazlık evi basılıyor. Komplo teorisyenleri bunu kendi seçtiği savcı ve FBI Başkanı üzerinden mağduriyet yaratıp, 2024 seçimleri adaylığını kesinleştirme çabası olarak bile görüyorlar. Tarihte bir başkan için bir ilk olan bu baskın da sessizliği yırtamıyor. Rafa sığmamış birkaç şeyin yere düşmesinde çıkardığı sesten ibaret kalıyor.
Eylül ayı şirketler kurumlar için bir sonraki yılın da başlama habercisidir. Bir yandan yıl sonu hedefleri peşinde dil dışarıda koşulur bir yandan da sürecek bol onaylı çok sunumlu bütçeler yapılır. Bütçenin anlamını ve işlevini yitirdiğini kanıtlayan pandemili, savaşlı son üç yıl yok sayılır. Ama bunlar içinde vakit erken, hibrit sisteme devam, tutmayan hedefler yüzünden kaç kişi ve hangi nitelikte pozisyonlarda işe son verme yapılmalı, hangi yatırımlara hiç girmemeli…
Hepsi eylülde dolaptan çıkarılıp buzlarının çözülmesi beklenecek.
Kar yağıyor ama nereye?
Okullar, üniversiteler açılacak ama dönüşen dünyada bugün erişilen görülmemiş enflasyon rakamlarında, eğitim maliyetinin hayat boyu çalışılsa da geri dönme ihtimali var mı diye düşünmek için de birkaç hafta var.
Seçimlere üç çeyrek kalmışken kimsenin başta ekonomik sorun ve açmazlar hakkında somut, umut verici, rahatlatıcı, akılcı önerisi bile konuşulmuyor. Zamanı değil herhalde.
Üstelik henüz düğün sezonu bitmedi. Bolivud benzeri düğün sahneleri, kırlardan, saraylardan sosyal medya platformlarına akıp duruyor.
Alaçatı, Bodrum, Akyaka, Bozcaada, Kabak, Göcek görüntülerindeki mutlu anlarla rekabet ederek vur patlasın çal oynasın birbirlerine karışıyor.
Bir de üstüne ligler başlıyor. Hem bizde hem Avrupa’da. Transferler, hocalar, başkanlar bir anda en çok izlenme göstergelerinin tepesine oturuveriyor.
Başka her şeyin önüne geçiverip!
Ağustosta kar yağıyor.
Belli. Görüntü kışın olduğu kadar romantik değilse de, her şeyin üzerini örtüyor yine de.
Sessizlik kesin hakim. Bir iki kıkırdama, saldırı, tezahürat ile kesilse bile. Sessizliğin sesini kar kalkınca duyacağız gibi.
Acaba kar nasıl eriyecek!
Malum kar erirken o örtücü romantik görüntüsü yerini vıcık vıcık çamura, sele, kapkara hale gelmiş birikintilere terk eder.
Ağustosta kar yağıyor işte, ama nereye?