29 Mart 2024, Cuma
30.04.2021 07:57

“Dinlemedeyiz merkez”

Dijital diye yırtınılan şey aslında iki merkezli, iki kutuplu, geçişken olmayan yapı. Herkes kendi gibi düşünen, yaşayan, aynı değeleri paylaşanları takip eder. Ortaya karışık merkezlerin her biri tek renkli hale geliverir. Kutuplaşma keskinleşir

Hep bir merkez gerekir. Merkez hem referanstır hem düzenleyici. Bazen de en üst mercii. Teknik tanımında, özellikle dairesel ve küresel yapıların çeperine eş uzaklıktaki noktadır. Ama ne ortam dairesel, ne de merkez bu kadar eş uzaktır. Herkesin, her şeyin kendine göre merkezi vardır.  Araştırma merkezi, sağlık merkezi, kongre merkezi…  Merkez, belirli bir işin/işlerin birlikte yapıldığı yer hatta mekan gibi oluverir. Alışveriş merkezinden, Öğrenci Seçme Yerleştirme Merkezi’ne kadar. Merkez çevreden eşit uzaklığı çağrıştırarak çaktırmadan pek çok iş ve işlemin yönetildiği nokta haline gelir. Yani merkezi yönetim hükümet merkezi olduğu gibi merkez hakem kurulu da olur. Merkezi olmayan şeyin başı kesik tavuk gibi sağa sola savrulacağı, yönünü bulamayacağı varsayılır. Merkeze eşit uzaklıkta olmak, merkezi onlara eşit davranmasını değil ama merkezin çekimin dışına çıkılamayacağını da anlatıyor olabilir. O zaman “götürürler merkeze, rezil ederler herkese…” ve kafiyeli türev söylemlerde olduğu gibi, merkez karşı konulması zor bir makamdır. En karşı konulmaz son ise Merkez Efendi olabilir. Belki de gerçek tek merkez. Yoksa merkezlerin tanımı nesnel karmaşaya dönüşür: Onca yıllık berber, bir türlü doğru yazılamayan ‘kuaför’lükten ‘saç tasarım merkezi’ne terfi eder.

Merkeze alınanlar

Öte yandan merkez, başlangıç, odak, kerteriz olduğu için pek çok konu, fikir, insan, makam… “merkeze alınır”. Her türlü karar ve uygulama bu doğrultuda planlanır, doğrulanır, uygulanır. Kimi çocuğunu, kimi annesini, kimi işini, kimi futbolu, kimi parayı, kimi inançlarını, kimi birisini merkeze koyar ve ona göre davranır. Merkez aynı zamanda uçlar arasında denge olarak görülür. Herkesin konumu merkeze göre tarif edilir. Şehir merkezi, yeni mesafe tanımlarını belirler, banliyöyü uca koyar. Siyasi merkez, sağ-sol ortasındadır. İdeolojiden çok işlenişe odaklanır, ikna, tolerans, çeşitlilik, fedakarlık, uyum gerektiren metodlara dayanır. Bir dönemin “Çok katılıyorum-hiç katılmıyorum” tabanlı, beş şıklı anketlerde sonuçlar genelde ne o, ne de öteki, yani tepe noktası “üç” çevresinde dikçe bir çan eğrisi oluşturur. Yani merkez, ortak payda, uyum, aynı zamanda “fikrim-tercihim” yok anlamına da gelir. “Nasılsın” sorusunun bile genel cevabı “Fena değil- idare eder” arasında yani ortadadır. ...Ve “dijital” denen hayal başlar. Dijital anlaşılmaz ileri teknoloji gibi görünse de aslında sadece “bir” ve “sıfır”dan oluşur. Her şey ya “bir” ya “sıfır”dır. Buçuk, çeyrek yoktur. Hamilelik gibi. Yarım hamilelik olmayacağı gibi iskender alır gibi bir buçuk da dijitalde yok. Sosyal medyada ya ‘kalp’ ya hiç; ya da Eski Roma arenalarından devşirilmiş baş parmak hareketi gibi. İmparator gladyatörün yok edilmesini isterse, kılıcı, silahı temsil eden baş parmak aşağı doğru yumruk kaldırır; sağ kalmasını isterse baş parmak yumruğa yapışık yani kılıç kınından çıkmasın hareketi yapılır. Önce Hollywood sonra da deniz altında Kaptan Cousteau, “öldür’ün tersi” anlamına gelsin diye, baş parmak yukarı yumruğu tercih eder. Roma’da olmayan bu hareket, zamanla onay hareketi anlamına gelmeye başlar. Sosyal medyada da baş parmak ya aşağı ya yukarıdır. Fena değil yoktur emojisi bile yoktur. Bardak yarım dolu olmaz. Orta yol ya da merkez buharlaşır. Sosyal medyada ezici çoğunluk kendi fikir ve düşüncesinde olanları takip eder. “Öteki” ile ilgilenmez. Zamanla dünyanın sadece kendi gibilerden oluştuğunu düşünür. Çünkü birler ve sıfırlar arasında kutuplaşma yerleşir. Birbirine teğetten daha öte dokunmayan iki kutup oluşur. Artık merkez yoktur, çan eğrisinin tepe noktası artık dip nokta olur. Her kutubun kendi çan eğrisi ve merkezi oluşur. İki hörgüçlü deve şekilli grafik ortaya çıkar. Çift kutuplu, etkileşimsiz, diğerini yok sayan, tahakkümü hedef yapan iki farklı merkez.

Derinleşen kopuş

Dijital diye yırtınılan şey aslında hayatın tamamını ele geçirir. İki merkezli, iki kutuplu, geçişken olmayan yapı. Günlük yaşam pratiklerinden, iş ve yönetim anlayışına, insanı ele alış biçiminden, refah dağılımının anlamlandırılmasına kadar her şey… Üstelik kopuş her gün derinleşir, merkezler diğerini göremeyecek kadar kalabalık ve birbirinden uzak olur. Herkes kendi gibi düşünen, yaşayan, aynı değeleri paylaşanları takip eder. Ortaya karışık merkezlerin her biri tek renkli hale geliverir. Kutuplaşma keskinleşir. Yeterince hızlı dönmek, dönüşmek, çeşitlenmek için kaçınılmaz hale gelir.  Dijital lafını her yere bularsanız, bir ve sıfırlar arasında hırpalanırsınız. Var olanı yenilemek, hep öteye götürmek ötekileştirmeden de olabilir. Herhalde. Sizin merkez adediniz kaç? Bir? Sıfır? Merkezkaç?  “Anlaşıldı merkez… mıntıkaya intikal ediyoruz!”