25 Nisan 2024, Perşembe Gazete Oksijen
14.01.2021 18:34

"EŞİ GÖRÜLMEMİŞ"

1884’ten beri yayınlanan Oxford İngilizce Sözlüğü, her yıl sonunda o yılı tanımlayan ya da o yıl bilim, kültür, sanat, günlük hayat… konusunda yeni veya en sık kullanılmış kelimeler arasından “Yılın Kelimesi”ni seçer. Bu seçim ve aday kelimeler aslında o yılın hakkında belirleyici, geniş fikir verir. Seçim, ingilizce kelimeler arasından olsa bile, günümüzün platformlar merkezli hayatında hakim dil olduğu için, dünya çapında anlamlı hale gelir. Son beş yıla baktığımızda aslında dünyanın gündemi o yılın kelimesinden anlaşılabiliyor. Son beş altı yıl bunun en iyi göstergesi “Selfi” insanların çift kameralı telefonlar sayesinde kendilerini baş role koymasının ifadesiydi. Sonra dünya dillerinin pek çoğunda en az dört-beş kelimeyle ifade edilen “gözlerimden yaşlar gelecek kadar çok güldüm …” anlamında kullanılan bir emoji, dil konusunda bu kadar tutucu bir kurumca taçlandı. İngilizcenin yanı sıra emojiler de “lingua franca”, dünyanın ortak dili olmaya başlamıştı. Sonraki yıl teknolojiye dayalı dönüşümün habercisi, orta yaş ve üstü yöneticilerin anlamakta epey zorlandığı yeni fikir ve uygulamaların başarısının arkasında hep gençlerin olması “gençprem” (youthquake) kavramını zirveye çıkardı. Sonraki iki yıl peş peşe çevre için korku doluydu. Önce “Toksik” sonra da “Acil İklim” ! Ama geçen yıl hayli zordu. Hepsi de salgın çevresinde dönen pek çok kelime ve kavram bir anda öne çıktı. İş hayatı, günlük hayat, sağlık konuları, önlemler… pek çok kelimeyi tekrardan tedavüle soktu; kullanımları tavan yaptı. Ama en önemlisi, bu aday kelimeler sunulurken bu dönem için yapılan tanım aslında yılın kelimesi haline geldi “Eşi Görülmemiş” (unprecedented) Benzersiz, daha önce hiç olmamış… bu kavram sadece küresel salgın ve onun çevresinde gelişen olayları betimlemiyor. Aslında sağlık krizleri dekorunun kenarından hızla yükselen, bilinmeyen, alışılmamış, edinilmiş tecrübelerin, öğretilerin, alışkanların dışında bir döneme girildiğinin farkına varılması bu tanım. İkinci Dünya Savaşı sonrasından beri yerleşen düzen her anlamda sarsıntı geçiriyor. İş çevrelerinin, endüstrilerin, akademiyanın hatta hükümetlerin kullandığı, yönettiği, dayattığı sistemler, yapılar, işleyişler, uygulamalar sarsılmaya başladı. “Kitlesel” in yüceltildiği, ne kadar büyükse o kadar değerli olduğu varsayılan anlamını yitiriyor. En çok okunan kitap, en çok seyredilen kanal, program, en yüksek gişe yapan film, en çok dinlenen şarkı… “en” büyüklük ifade ettiği sürece aslında ortalamayı, güdüklüğü, sığlığı tanımlar hale geliyor. Ortak paydanın “en küçüğünün” artık birleştirici zamk olmaktan çıktığı anlaşılmaya başlanıyor. Media aracısızlaşıyor. Şirketler departmansızlaşıyor. Mekan tanımının fizikle arası açılıyor. Tecrübe yıllarla kazanılabilirken deneyim birkaç dakikada bile elde edilebiliyor. Sahip olmaktansa ait olmanın değerli olduğu, bireyin değerli olduğu yepyeni bir döneme doğru yolculuk başladı. Tabii ki yirmi-otuz yıl (bugün anlamını buharlaşmaya bırakmış) tecrübeye sahip olanlar bir süre daha direnecek olsa da… Kariyerin taytıllardan ünvanlardan geçmediği, elli hafta; iki hafta tatil için, kırk sene yetmişinden sonrası için çalışma fikrinin alıcısı da kalmadı. Sadece küresel salgın değil, kapı eşiğinde bütün korkutuculuğu ile bekleyen iklim krizi de hesaba katılınca bildiklerimizin, yaptıklarımızın, tecrübemizin anlamı erozyona uğruyor. Dikiz aynası ileriyi göstermiyor. Bundan sonrası asıl “EŞİ GÖRÜLMEMİŞ” bir dönem.