20 Nisan 2024, Cumartesi
02.04.2021 06:00

Klişe

Klişe kullanımı bir tür çaresizliktir aslında. Herhangi bir sorundan sonra mikrofon uzatılan kişinin, beş yüz yıllık teba kabullenmesinin DNA’sının sarmallarından süzülüp gelen “büyüklerimiz bu konuya el atsın” beklentisi gibidir

Klişelere herkes benzer anlamları yüklediği için anlatmak da anlaşılmak da kolaylaşır, karşı çıkılma riski azalır. Sürüye uyan, söyleyecek şeyi olmayanın sığınacağı ortak paydalardır. Sığdır. Ama çok yaslanılırsa içine alır, rehin alır. Düşündürtmez. Söyleyecek söz bulunamadığında, konuyu geçiştirmek ya da katılmış görünmek için, sosyallik olsun, konuşma başlasın diye; zoomda, kafede, toplantı başlamadan, takside, maçtan sonra, kamera karşısında… Klişelere sarılmak en doğal rahatlatıcı. “İlerdeki maçlara bakma”, “rakibimize başarılar dileme”, “havalar da…” gibi klişeler üzerinden durum kurtulur. Daha beteri her sorun, yanlış, beklenmeyen davranış için mutlaka “eğitim şart” ilan edilir. İki yüzü aşkın üniversiteden eğitilmeden mezun edilen yüz binleri göz ardı ederek. Pek çok şeyin eğitimin değil, kültürün gelişmesiyle çözülebileceğini zaten hiç düşünmedi, ne diplomalar verildi zaten yoktular. Klişe aslında matbaada, tekstilde, fotoğrafçılıkta kullanılan kalıplar. Aynı içeriği farklı yüzeye tekrar tekrar basarak çoğaltmak amaç. Benzerliğin tekrarı. Tek adıyla stereotip ama kalıpların çıkardığı seslerden esinlenip klişe denmiş. Yani aynı şeyin bilmem kaç defa aynı şekilde basılması. Doğru ve yanlışlıktan çok, kullanıla kullanıla içinin boşalıp anlamın buharlaştığı ya da başka anlamların cansız deniz kabuğuna yerleşen parazitler gibi boşluğa yerleştiği standart kavramlar. Pek çok kavram için önerilen tutarsız, yapay karşılıklar benimsenemez bir türlü. “Çevrimiçi” lafı bütün ittir kaktıra rağmen benimsenmez ama yenileme adına ortaya çıkan “tüketim”-“tüketici” lafları her şey için kullanılıp klişeleştirilince anlam kalmaz. Ekmek peynir tüketicisini anladık da müzik ya da resim tüketicisi nasıl oluyor bilinmez. İş hayatının klişe açlığına da her üç beş yılda bir yeni kavram sürülür, üç beş yıl dilden düşmez sonra ya buharlaşır ya küçük grubun işleri haline gelir. Doksanların “sinerji”si ya da bir türlü çevrilemeyen ama dönemin bütün ekonomi dergilerine kapak olmuş “bench-marking” lafı. Zaten her kurum ve işletmenin her dönem, her gün, her an zorunlu olduğu şey, inovasyon adıyla sürülür. İlk heyecan sonunda kurum içi bir komiteye havale edilir. Arada yüzyıl sonunda Güney Afrika Su Konferansı’nda günlük lisana sokulmuş “sürdürülebilirlik” taşmış, sınırlarını aşmış. Akla gelen her konuya çengelli iğneyle iliştiriliverdi. Kaybolursa yerine konamaz hava, su, toprak doğal kaynakları anlamını aşan kavram, sürdürülebilir kar, pazar payı, üretim miktarı… vb için sonra da organik ve geri dönüşümlü yerine, çevre ve iklim sorununun altın çözümüymüş gibi kullanılır oldu.. Sürdürülebilirlik o kadar çok konuya bulaştırıldı ki sürdürülebilirliği kalmadı.  Arada plaza toplantı odalarında cayırtılı şekilde “ecaayl” diye seslendirilen kavram, dilde sadece kediler, kaleciler ve bir asker için kullanılan “çevik” olarak tercüme edildi. Kimse normalini cümle içinde kullanmazken, aslında “zamana değil, hıza dayanıklı olmak gerek” lafımızın gecikmiş bir kötü ikamesinden öteye gidemez olup departmanların yıkılmadığı bir ortamda işlevsiz kaldı.  O zaman yeni kurtarıcı “pör-pıss” oldu. Şirketler kar etmek için değil, insana ve çevreye adanmış olarak çalışırlar. Bir amaçları, davaları vardır (olmalıdır) deyip danışmanlara, ajanslara amaç yazdırmaya başladılar lakin pandemi bu kavramları silindir gibi ezdi, yenisi bir yerde bulunup taklit edilinceye kadar idare etmek zorunlu oldu.

Geenjşşler

Bu dönemde, yaşlanmaktan çok merak etmemek, yenilenenin değişenin ve anlamlarının peşinden gitmeden, o güne kadar öğrendikleri ve yaşadıklarının hayatlarının sonuna kadar idare edeceğini zannedenler. Bunlar dönüşüm hızı karşısında far görmüş dağ tavşanı gibi kalınca, olanları merak edip her anlamda uyum sağlayanları yeni yetme, tecrübesiz, makine peşinde… Geenjşşler olarak aşağılayıp uzaylıdan iki alt kategoriye yerleştirdiler. Bu iyi eğitimli, meraklı, sürekli öğrenen insanları plaza “İğğKağ”cıları, ‘beş yıl sonra kendini nerede görüyorsun?’diye sorgularlar. Sanki kendileri ya da kurumları beş yıla dayanabilecekmiş gibi. Geenjşşler ayrıca Amerika usülü harflerle kuşaklara tıkılır. Kromozom gibi, X,Y, Z… hatta alfa beta… Sanki benzer dönemlerde doğanlar benzer dünya görüşü, anlayışı, davranışı gösterecekmiş gibi. Bir yandan veri yoluyla yüz- ikiyüz parametre ile insanlar tanımlanırken öte yandan doğum dönemini pusula alma sığlığı hangi akla sığar bilinmez. Klişe kullanımı bir tür çaresizliktir aslında. Herhangi bir sorundan sonra mikrofon uzatılan kişinin, beş yüz yıllık teba kabullenmesinin DNA’sının sarmallarından süzülüp gelen “büyüklerimiz bu konuya el atsın” beklentisi gibidir. Klişelere herkes benzer anlamları yüklediği için anlatmak da anlaşılmak da kolaylaşır, karşı çıkılma riski azalır. Sürüye uyan, söyleyecek şeyi olmayanın kolayca ithal edeceği sığınacağı kolaycı çözümleri klişeler popüler olduğu için küçücük ortak paydalardır. Sığdır. Ama çok yaslanılırsa içine alır, rehin alır. Düşündürtmez. Boyun eğip kabullenme aracı olur.  Ayrışmak, varolanın, dayatılanın genel kabulün, sıradanın ötesine geçmek, meraklarına yeni meraklara yol açacak cevap bulmak için mutlaka savulması gereken engellerdir.. Söyleyecek sözü, bilgiye dayalı fikri olan için klişeler özellikle de kırılmak içindir. Klişeleriniz ne durumda?