Ortada çok çelişkili duran, karmaşık bir durum var. Hangi toplantıya, konferansa baksanız, hangi yönetici ile konuşsanız nitelikli insan olmadığından bahsediyor. “Eğitim şart” lafının anlamı neye göre belirleniyor o hiç belli değil. 200 küsur üniversite var, her yıl milyonlar giriş sınavına giriyor. 25 yaş üstü nüfusta neredeyse her beş kişiden biri yüksekokul mezunu. Bunların da dörtte biri işsiz, işi olanların büyük çoğunluğu alakasız, aslında yükseköğrenim gerektirmeyen rutin işlerde çalışıyor. Üstelik her yıl katlanarak artan yükseköğrenim diplomalı sayısı, işgücü nitelik artışına katkıda bulunmuyor. “Bir türlü iyi insan bulamıyoruz” serzenişleri yükselmeye devam ediyor. Sayısı pek az iyi okulun da içi hızla boşalıyor, boşaltılıyor. İyi, nitelikli sayılabilecekler de zaten sınır ötesi değerlendirilme derdinde. Üstelik üniversite hala bir “meslek öğrenme” yeri olarak görülüyor. Öyle de kurgulanıyor zaten. Sonuçta ise milyonla ifade edilen yükseköğrenim diplomalı mesleksiz işsiz üretiliyor. Buraya kadar rakamlar artsa da yıllardır değişiklik yok. Durumun görece farkındayız. İnsan ihtiyacı da dar alanda derin uzmanlıklar üzerinden tanımlanıyor. İş ilanlarına bakıldığında tanımlar yıllardır pek değişmedi. İş tanımları değişti, gelişti, yenileri çıktı. Ama hep dar alanda olabildiğince derin uzmanlık istendi. Lisan bilmek ve benzeri de zaten doğal, olmazsa olmaz koşul haline geldi. Aramızda kalsın, pek çok pozisyon için aslında tam olarak hangi yetenek ve uzmanlıklara gerek olduğunun tam bilinmediği de belli oluyor.
27.09.2024 04:30