22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
30.07.2021 04:30

Bu dünyadan bir Duygu geçti

Dile kolay. Duygu Asena bu dünyadan gideli on beş yıl olmuş. Yine sıcak bir temmuz günü müydü? Geriye kalanlar elbette içime işleyen bir hüzünle hafızama üşüşüyor. Ne hikâye bırakmış arkasında...

Şimdi düşünüyorum da, hakkında, kendisini henüz şahsen tanımamışken edindiğim yargı nasıl da gerçeklerden uzakmış. Sert, saldırgan, sevimsiz, kibirli, huysuz ve elbette bu sebeplerden çekinilecek bir kadın... Ne çok olumsuz özellik, değil mi? Bu böyle devam edebilirdi. Etseydi de hiç umrumda olmazdı. ‘Ben ona bulaşmayayım, o bana bulaşmasın’ der geçerdim. Ne var ki hayat size hiç beklemediğiniz oyunlar oynayabiliyor. Bu gerçeği bir daha hatırlamam için günün birinde karşıma çıkması gerekti. Hem de İstanbul’da değil, Frankfurt’ta! Ya da Leipzig’de, Köln’de...  Hangi vesileyle oradaydık? Pek hatırlayamıyorum. Aradan tahminen yirmi yılı aşkın bir süre geçti. Oraya davet edilmiş birkaç yazar arasındaydık ama bu kesindi. Günün ilerlemiş saatleri miydi? Hafızamda öyle kalmış. Yabancı bir şehre geldiğimde otel odalarında kalmayı hiç sevmem. Kısa bir dinlenmenin ardından lobiye inmiştim. İnmemle birlikte de karşılaşmıştık. Henüz tanışmıyorduk ama simaen tanıyorduk elbette birbirimizi. Yanıma gelmiş, tüm samimiyetiyle karnının acıktığını, bira içmek istediğini söylemiş ve bir yerlere birlikte gitmeyi teklif etmişti. Bu yakınlığı beklemiyordum doğrusu. Hem böyle bir durumda hayır diyecek kadar kabalık mı gösterecektim? Senden hiç hoşlanmıyorum mu diyecektim? Demedim tabii. Dışarı çıktık, bir yer aramaya koyulduk. O yeri de çok zorlanmadan bulduk. Kafama uygun gibiydi. Onun da yüzünde bir memnuniyet vardı. Neler yemiştik? O da hafızamdan silinip gitmiş. Ama bira içtiğimizi unutmadım. Sohbet ilerledikçe de karşımda, zihnimde edindiğimden çok, ama gerçekten farklı bir Duygu buldum. O kadın gitmiş, yerine son derece yumuşak, nazik, saygılı, hassas bir kadın gelmişti. Sesi ve gülümsemesiyle çok güzel bir kadın. Sadece yüzünün değil, ruhunun da ne kadar güzel olduğunu görmüştüm. Hem de aradan henüz yarım saat bile geçmeden… Sohbeti de doyumsuzdu üstelik. Her konuyu çekinmeden konuşabileceğiniz insanlar vardır. O da onlardan biriydi işte. İkinci biralarımızı içerken neler hissettiğimi söylemiştim. Kendisini tanımazken hakkında edindiğim izlenimi, beni nasıl şaşırttığını... Sohbetimizdeki samimiyet bunu gerektiriyordu. Nezaketle gülümsemişti. Bu lafları ilk kez benden duymadığını söyleyerek... O da beni mesafeli ve çekinilecek bir adam gibi görmüştü tanışmadan önce. Gülmüştük. O Alman şehrindeki dört günümüz zaman zaman daha da yakınlaşmamızı sağlayan, başka sohbetlerle de geçmişti. Bir insan kazanmıştım.  O günlerde, hiç unutmadım, çevresinde hep hayat dolu, nüktedan bir kadın izlenimi bırakmıştı. Sevgiyi bilen, yaşamak ve yaşatmak isteyecek bir kadın... Hafızamdaki Duygu Asena ile ilgili hikâyem, gün geldi, tüm bu yaşadıklarımı bile önemsiz kılacak unutulamayacak bir başka sohbetle derinleşti. 

Duygu Asena
Duygu Asena

Boşver evlenmeyi

Son günümüzdü. Birlikte kahvaltı ediyorduk. Artık epey yakınlaşmıştık. Başka yazarların, hatta orada bulunanların bile dedikodusunu yapacak kadar! Duygu ile her zaman adına yaraşır konuları konuşabilirdiniz ama komiklikler yapmadan da duramazdınız. İşte tüm bunlardan cesaret alarak ve onu şaşırtmayı umut ederek benimle evlenmek isteyip istemeyeceğini sormuştum. Hayatımda hiçbir kadının olmadığı bir dönemdi. Şaşırmamış, sözlerimi ilgiyle karşılamış ve bunu düşünebileceğini, ancak bir şartını kabul etmem gerektiğini söylemişti. Evlerimizde yaşamaya devam edecek, bazen bir araya gelecek, ayrı kaldığımız zamanlarda yaşadıklarımız hakkında da birbirimize hesap vermeyecektik. İtiraz etmemiş, ancak tek kelime edememiş, gülümsemekle yetinmiştim. Sonra da birden karşılıklı gülmeye başlamıştık. ‘Boş ver ya evlenmeyi, şimdi başımıza bela mı alacağız’ gibisinden laflar etmişti.  Ardından İstanbul’a dönmüştük. Görüşemedik. Ben yeni bir ilişkinin dehlizlerine girdim, o kalleş hastalığının pençesine düştü. Varlığının, bedeninin en güzel tarafı, beyni, acımasız bir tümör tarafından esir alınmıştı. Ziyaretine gitmediğim için nasıl da pişmanım şimdi. Ama bir gün Kitap Fuarı’nda onu son kez İnci Asena ile kol kola gördüğümde daha da derin bir kedere gömüldüm. Tanınmaz haldeydi. Hiç kimseyi de tanıyamayacak halde... Hayat izin verseydi kim bilir daha kime sevgisiyle dokunmaya devam edecekti. Bu dünyadan bir Duygu geçti. Hatırası ona kalbinde bir yer verenler yaşadıkça yaşamaya devam edecek...
Mario Levi
Mario Levi