25 Nisan 2024, Perşembe Gazete Oksijen
20.08.2021 04:30

Leyla Erbil’in Şarkısı

Leyla Erbil’in telefonda sorduğu bir şarkının unutulmuş sözleri ile başlayan ve ünlü yazarın kitabı Kalan’daki ayrılık detaylarıyla devam eden bir hikaye...

Leyla Erbil’den bir gün aldığım telefon hâlâ hatırımdadır. Ömrünün son yıllarındaydı. Bunu ikimiz de bilmiyorduk. O hissediyor muydu? Cevabı ancak yaşamamız gerekenleri yaşarken verebilecektim. Bana Ladino dilinde söylenen bir şarkıyı soruyordu. Ladino... Atalarımın, benim içinse yakınlarımın, en yakınlarımın, tarihin derinliklerinde kalmış İspanyolcası... Bu dili konuşabildiğimi ve anlayabildiğimi biliyor muydu? Sesi bir heyecanı, ama aynı zamanda da bir çaresizliği örtemediğini hissettiriyordu. Sormasına soruyordu da aradığı hakkında nerdeyse hiçbir açıklaması yoktu. Bir kız hasretini dile getiriyordu, hepsi buydu. O şarkıyı bir daha mutlaka duymalıydı. Hatırlamaya çalışmış, hatırlayamamıştım. Bu kadar az bilgiyle nereye varabilir, onca şarkı arasında, beklediğini nasıl bulabilirdim? Bildiğim o kadar çok hasret şarkısı vardı ki... Bilmediklerimse çok daha fazlaydı çok büyük ihtimalle. Böyle bir cevap veremezdim ama. Etrafa soracağımı, bir araştırma yapacağımı söyleyebilmiştim sadece. Bekleyeceğini söyleyip telefonu kapamıştı. Unutacağını sanmıştım. Kim bilir o da neden artık, bir duyguya kapılmış olabileceğini, sonra da duygunun etkisinin gitmesiyle boş vereceğini... Unutmayacaktı. Üç dört gün sonra bir daha aramıştı. İlk heyecanıyla. Ne yaptığımı sormuştu. Ben de çaresizliğimi ifade etmekten daha fazlasını yapamamış, aradığını bulamadığımı elbette çekinerek söylemiştim. Üzülmüştü. Hatırlayabilmeyi nasıl da istemişti. Sesi bir çocuk duyarlığındaydı. Bunu duymak da beni üzmüştü. Ayrıca istediğini yapamamanın mahcubiyeti vardı. 

Bazı değerler hiç eskimez ki...

Şarkıyı neden bu kadar çok aradığını bu sebeple mi sormaya cesaret edememiştim? Soramadığımın cevabını hiç beklemediğim bir zamanda almasaydım, bende hoş, haydi açık söyleyeyim, gülümseten bir anı olarak kalacaktı bu. Fakat bir gün onun Kalan romanını okumanın da vakti gelecekti. Nelerle karşılaşacağımı bilmiyordum tabii. Okuduğum muhteşem bir romandı. O satırlarda aynı zamanda kahramanın Yahudi bir arkadaşı da anlatılıyordu. Lahzen’in en unutamadığı çocukluk arkadaşıydı Roza. Genç kızlık arkadaşı da... Ne çok duyguyu ve sırrı paylaşmışlardı. Ne derin bir beraberlikti. Sonra Roza gidecek ve İsrail’de kendisine başka bir hayat kurmak isteyecekti. Göç yıllarıydı. Bazı kalbi kırıkların ve kendini yenik hissedenlerin başka bir umuda gittiği yıllar... Bir daha görüşmeyeceklerdi... Arayış acıklı hale gelmişti. Çok sevdiği birine, muhtemelen bir zamanlar birlikte söylenmiş, zor günlerde paylaşılmış bir şarkıyla kavuşmaya çalışmak... Aranan sadece ‘çocukluk’ muydu? Değildi sanki. Böyle bir duygudan geçerken kaybedilen değerleri, zaman rüzgarlarının büyük tahribata uğrattığı bir şehrin kaderini de yeniden aklına getirmeye mecbur kalmıyor muydu insan? Ayrılıklar, ayrılıklar, ayrılıklar... Her manadaki ayrılıklar... Birçok derinliğe dokunmuyor muydu bu durumda o şarkı? Ama bana sorarsanız daha da fazlası vardı. Geçmişe dair bir odaya girmeye cesaret ettiniz mi, başka odalara da girmeye ihtiyaç duyabiliyorsunuz. Yaşananlara bir başka açıdan da bakalım. Roza nasıl arandığını hiçbir zaman bilmedi çok büyük ihtimalle. Şarkının hatırlanmaya çalışıldığı günlerde hayatta bile değildi belki. Önemli miydi? Cevabınız hayata bakışınıza göre değişebilir. 

O şarkının büyüsü

Elimizde basit bir şarkıyla hatırlanma seçeneği de var gördüğünüz gibi. Böylesi onca hırsı ve içi aslında boş büyük lafı da anlamsız hale getirmiyor mu? Ne dersiniz? Bir iki dakikalığına düşünün. Bir şarkı... Fena mı?  Leyla Hanım’ın bende bıraktığı tek anı bu değildi. Başkaları da vardı. Herkes görebileceğini görürdü neticede. Ama bir tanesi vardı ki, bende yılların akışında bir romanın kıvılcımını çakmıştı. O kadar değerli ve derinlikliydi paylaştığımız. O roman yazıldı ama henüz yayımlanmadı. Zamanını bekliyor. O gün elbette anlatmam gerekenleri anlatacağım. Kalan/ Leyla Erbil/ İş Bankası Kültür Yayınları/ 252 Sayfa