O Şişli de elbette bir yerlere gömüldü. Aradan onca mevsim geçince... Onca farklı ses, zaman, koku... Sıracevizler Sokağı’nda (O vakitler öyleydi, şimdi cadde diyorlar) hâlâ birçok boş arsanın bulunduğu yıllar. Yerlerine büyük salonlu, büyük odalı apartmanlar henüz dikilmemiş. Görüntüler başka bir yüzyıldan kalmış gibi... Öyle zaten. Başka bir yüzyıldı. Belki altmış yıl öncesi... O boş arsalardan birine annem ve babaannemle birlikte piknik yapmaya gidiyoruz. Mayıs olmalı. Belki de haziran başları... Bildiğiniz piknik... Yere bir örtü seriliyor. Toprağa... Ne yeniyor? Tam hatırlayamıyorum. Katı yumurta, kuru köfte olması kuvvetle muhtemel. ‘Borekitas’ da olabilir. Babaannemin evde özenle açtığı hamurla yaptığı, içine çatalla ezilmiş haşlanmış patates ve peynir koyduğu yarım ay şeklindeki bu fırın harikasının börek kelimesiyle bağını ancak yıllar sonra fark edebileceğim. Yıllar sonra bir fark edebileceğim daha var. O da haftanın bazen iki kez tekrarlanan bu piknik geleneğinin bir özentiden çok, yemek yemem için sürdürüldüğü. İştahsız çocuk açık havada daha çok yiyebiliyor çünkü. Evdeki kadınları mutlu edecek kadar. O günlerde fark ettiğim ama kıymetini ancak yıllar sonra bilebileceğim tek bir görüntü var. Papatyalar... Üstlerine örtü serdiğimiz, aralarında yemek yediğimiz papatyalar. O boş arsada doğallıklarıyla boy veren papatyalar... Varlıkları bu yüzden mi içimde hep bir ayrılığı doğurur?
20.05.2022 04:30
Papatyalar açınca
Virginia’nın bakışı
19 Ocak 2024
Mişima’nın dalgaları
12 Ocak 2024
Müfide Kadri’nin fırça darbeleri
05 Ocak 2024
Gölgede kalmış bir roman
29 Aralık 2023
O sularda kalanlar
Tüm Yazıları
22 Aralık 2023