Yıllar öncesindeki Çam Limanı’ndan kalmış bir fotoğraf... Aşklarla yaşamak neydi? Üniversite yıllarım. Karenin içine kimler girmiş? Eski, uzak ama unutulamamış hikâyeler... Neden unutulsun ki? Tüm kırgınlıklara rağmen hepsi biz değil miydik? Şimdi o duygulardan geçenlerin başka bir dünyaya göç ettiklerini hatırlayınca... Erken ölümler mi? İşin içine aşk, sevgi, dostluk karışınca hangi ölüm erken değildir ki... Fotoğrafı Heybeliada’daki en değerli izlerimden biri olarak sakladım. Çam Limanı’nın kokusu da muhteşem manzarası da hâlâ aklımda. Aradan kırk yılı aşkın bir süre geçti oysa. Kalan kalıyor işte. Gidenlere rağmen... Dönüşte, Bostancı’ya yol alan vapurun güvertesinde o erken göçenlerden bir kız arkadaşımla konuştuklarımız da hafızamdan silinmemiş. Hayatı dolu dolu yaşayanlardandı. Bebeğini aldırdığını söylemişti. Üzgündü. Ama o bebeği aldırdığından değil, babasının kim olduğunu bilemediği için... Üniversite bittikten sonra İtalya’nın küçük bir kasabasına gidip izini kaybettirecekti. Henüz daha çocukken kaybettiği annesinin kendisine bıraktığı tek mirası, İtalyan vatandaşlığını başka ne yapacaktı? Babasının şaşaalı ve pek itibarlı hayatı kendisi için hiçbir anlam taşımayınca artık... Bazı ilişkiler bu kadar mı yaralayıcıydı? Kaçmak nereye kadar mümkündü? Ona bu sözleri söyleten Çam Limanı’nda bir ara daldığımız sessizlikler miydi?
05.08.2022 04:30
Şimdi Heybeliada’yı hatırlamak
Virginia’nın bakışı
19 Ocak 2024
Mişima’nın dalgaları
12 Ocak 2024
Müfide Kadri’nin fırça darbeleri
05 Ocak 2024
Gölgede kalmış bir roman
29 Aralık 2023
O sularda kalanlar
Tüm Yazıları
22 Aralık 2023