22 Aralık 2024, Pazar Gazete Oksijen
03.06.2022 04:37

Kalp hastalığı riskini %90 azaltmak elinizde

Dr. Mark Hyman: Merhaba. Bu hafta hekim arkadaşlarım Todd LePine, Elizabeth Boham ve George Papanicolaou ile kalp hastalıkları ve bunları önleme yolları üzerine konuşacağız. 

Kalp hastalığı dünyadaki en yaygın ölüm sebebi ancak genellikle sebeplerine değil semptomlarına odaklanıyoruz. Tansiyon, şeker, kolesterol sebepsiz değiller; bunlar temel işlev bozukluğunun yarattığı dengesizliğin sonuçları ve hepsinin çözümü var. 

Todd LePine: Kalp-damar hastalığı sadece kalple değil bütün bir damar sistemi ve endotel yapısıyla ilgili. Kalp esasen arterlere kan pompalıyor, bu kan daha küçük atardamarlara ve toplardamarlara gittikten sonra kılcal damarlardan geçip lenf sistemi üzerinden geri dönüyor. Dolayısıyla bu sistemin tamamı sağlığımızı belirliyor. Oksijen sağlıyor, atıkları temizliyor. Bu sistemde enflamasyon veya damar tıkanıklığı olursa kardiyovasküler (kalp-damar) hastalıklar ortaya çıkıyor. 

Elizabeth Boham: Damarların içindeki doku olan endotel sağlığımız için çok kritik çünkü kanın vücuttaki farklı dokulara ulaşmasını o sağlıyor. Gevşeyememesi halinde tansiyonumuz yükseliyor. Ama bu konuda yapabileceğimiz birçok şey var. Yaban mersini yiyerek endotelin iyi çalışmasını sağlayabilir, tansiyonumuzu düşürebiliriz. Oksidatif stres ve enflamasyonun da endotele zarar verdiğini biliyoruz. 

Visseral (karın içi) yağlanma da bir etken. Karın bölgenizde çok fazla yağ birikirse orada kalmayıp enflamatuvar belirteçler oluşturuyor ve enflamasyona yol açıyor. Bunun sonucunda örneğin ereksiyon bozukluğu gibi sorunlar ortaya çıkıyor. Erkeklerde ereksiyon bozukluğunu gidermek için göbek yağını azaltmak önemli. 

George Papanicolaou: Kolesterolü iyi anlamak gerekiyor. Nedir? Vücudumuzda ne yapıyor? Kalp hastalığıyla bağlantısı ne? Kolesterol aslında bir yağ ve suda çözünmediği için vücutta serbestçe dolaşamıyor; bu yüzden lipoprotein adı verilen proteinler tarafından taşınması gerekiyor. Bu yüzden herkes yılda en az bir kez lipit profil testi yaptırarak toplam kolesterole, kötü kolesterole (LDL) ve iyi kolesterole (HDL) baktırmalı. Aslında LDL düşük yoğunluklu, HDL ise yüksek yoğunluklu lipoprotein demek. 

LDL adı verilen lipoproteinler kolesterolü karaciğerden alıp görevini yapması için vücudun farklı bölgelerine götürüyor. HDL ise kolesterolü vücudun farklı bölge ve hücrelerinden alıp bertaraf edilmesi için karaciğere geri getiriyor. Kullanılmış kolesterolden kurtulmanızı sağlıyor. Yani aslında ikisi de kötü değil. 

Kolesterolün sorunlu yanı enflamasyonla ilişkisi. Vücuttaki herhangi bir kan damarının endotel dokusu hasara uğrayınca bu koruyucu tabakada açıklık oluşuyor. Kan damarlarını evdeki su boruları gibi düşünebiliriz. İç yüzeyleri tıkanırsa paslı boruya benziyor. Bu da enflamasyon demek. Damar çeperi iltihaplanınca kolesterol, özellikle de LDL o dokunun altına giriyor ve birikmeye başlıyor. Bunun üzerine bağışıklık sistemi kolesterolü yabancı madde gibi algılayıp enflamatuvar yanıt veriyor. Sonra makrofaj denen bağışıklık hücrelerini olay yerine gönderiyor, bunlar da kolesterolü yiyip bitirmeye başlıyor. Yeterince şişince ölüyor ve köpük hücresi adı verilen hücreleri oluşturuyorlar. Ardından bu köpük hücreleri daha da şiddetli immün tepkiye yol açıyor ve başlangıçta mikroskobik boyuttaki bu birikme giderek plak halini alıyor; endotel dokunun altında büyüyerek kan damarının çeperine baskı yapıyor ve kan akışını tıkamaya başlıyor. 

Kalbi besleyen damarlarda bu sorun ortaya çıkınca iskemik kalp hastalığı yaşanıyor. Önce egzersiz ve stres anında göğüs ağrısı oluyor. Plak oluşumunun en yıkıcı etkisi yeterince büyüyünce kırılması. Çünkü kırıldığı zaman pıhtıya yol açıyor ve damarın içindeki boşluğu dolduruyor. Bu da kalp krizi demek ve ölümcül olabiliyor. Öldürmese bile ciddi yeti kaybına yol açabiliyor. Kolesterolün suçlanma nedeni, bankadan kaçan son soyguncu olması. Yani bir tek onu görüyoruz. Ama esas sorun o değil. Esas problem başlangıçta olanlar ve bu da enflamasyon. 

Enflamasyonun sebebi çok. Önce yaşam tarzına bakıyoruz. Enflamasyona yol açan en önemli şeylerden biri karbonhidratlar; özellikle de rafine karbonhidrat ve şekerler. Son 50 yılda kolesterolün kötü olduğu fikrinden hareketle gıda endüstrisi yağ oranı düşük ürünlere yöneldi. Yağı az olan yiyecekleri lezzetli hale getirmek içinse şekere, tuza, ayrıca yine yağa ihtiyaç vardı. Üstelik bu kez kullanılan bitkisel yağlar işlenmişti, yani enflamatuvardı. 

Todd LePine: Kalp hastalığını önlemek mümkün. Bağırsak mikrobiyomu, sızdıran bağırsak ve ağız mikrobiyomunun kalp-damar hastalığıyla bağlantılı olduğu bulundu. Bunlarda sorun varsa vücutta bakteriler dolaşıyor demektir; ardından bağışıklık sistemi bu organizmalara yanıt verince enflamasyona yol açarak beynin damar yapısını etkileyebiliyor. Hafıza, beyin sisi, nefes darlığı gibi kalp hastalığını tetikleyen sorunlar ortaya çıkıyor. 

Bu yüzden önleyici olarak statin kullanımı çok mantıklı değil. Bir kalp krizini önlemek için 500 kişiye statin veriyorsunuz. Birçok insan gereksiz yere statin alıyor. Kalp hastalığı, kalp ameliyatı geçirmiş veya stent takılmış kişilerde statin ikincil kalp krizini, ayrıca yeni kriz riskini azaltıyor. Ama yan etkilerini düşününce bu durumda olmayan kişilerde önleyici olarak kullanımına gerek yok. Çünkü mitokondriyi zehirleyerek kas hastalıklarına sebep olabiliyor, insülin direnci ve diyabet riskini artırabiliyor. 

Ayrıca kalp hastalığı geçirmiş birçok hastanın bağırsak mikrobiyomuna hiç bakılmamış oluyor. Aynı şekilde ağız mikrobiyomu da önemli. Bunların kardiyovasküler rahatsızlıklar, hatta bağırsak kanserleriyle ilişkisi olabiliyor ve bu ilişkiyi görmeyi sağlayan testler mevcut. Koenzim Q10 bu konuda doğal antioksidan işlevi görerek mitokondriye de yardımcı oluyor. 

Dr. Mark Hyman: Yüksek kolesterol bir statin eksikliği sorunu değil. İlaçlar yerinde kullanılınca hayat kurtarıyor ama olayın büyük bölümünü kaçırıyoruz. İlaçlar birçok durumda semptomları ortadan kaldırıyor ama temel nedenlere bakmıyor. Kalp hastalığının enflamasyon, insülin direnci, oksidatif stres, hormon dengesizlikleri, toksin gibi birçok sebebi var. 

Kötü beslenme, egzersiz eksikliği, stres, çevresel toksinler ve besin eksikleri yüksek kolesterole, tansiyona, şekere ve doğal olarak kalp hastalığına yol açıyor. Bu yüzden kalp hastalıklarının yüzde 90’ı basit alışkanlık değişiklikleriyle önlenebilir. İdeal kilonuzu koruyun, egzersiz yapın, sigara içmeyin, iyi uyuyun ve besin açısından yoğun, işlenmemiş gıdalarla bitki ağırlıklı beslenin.

Buna pegan diyeti diyorum. Genetik elbette önemli ama bilim bize genetiğin sadece şarjörü doldurduğunu, tetiği ise çevrenin çektiğini söylüyor. Genler kaderinizi değil eğilimlerinizi belirliyor. Kronik hastalıkların yüzde 90’ı genomdan değil ekspozomdan, yani yaşam boyu yaptıklarımızın biyolojimiz üzerindeki etkilerinden kaynaklanıyor. İyi haber bunları kontrol edebiliyor olmamız. 

Örneğin Amerika’daki ölümlerin dörtte birinin sebebi kalp hastalıkları. Ama bunların üçte ikisinin nedeni yağ veya kolesterol değil, diyetimizdeki şeker ve nişasta yüzünden ortaya çıkan insülin direnci. Kişi başına yılda ortalama 68 kilo şeker ve 60 kilo un tüketiyoruz. Kalorimizin yüzde 60’ı yapıyor ve bu yüzden ya ölüyor ya da çok hızlı yaşlanıyoruz. 

Harvard’ın yaptığı bir araştırmaya göre 100 yaşında olup atardamarları hala açık olan kişilerin tek bir ortak özelliği var: İnsülin duyarlılığı. Yani çok az insülinle bile kan şekerlerini mükemmel bir şekilde düzenleyebiliyorlar. Sağlıklı yaşlanmanın yolu buradan geçiyor. Ama Amerikalıların yüzde 88’i metabolik açıdan sağlıksız. Yüzde 75’i aşırı kilolu. Üstelik normal kilodakilerin yüzde 20 ila 40’ı da aşırı yağlı. Bunlar zayıf ama yağlı kişiler ve anormal kolesterol, tansiyon, şeker gibi sorunlar yaşayabiliyorlar. Covid-19 en çok aşırı kiloluları vurduğu için riskler daha da artmış durumda. Kalp hastalıklarının çoğalma sebebi bu.

Elizabeth Boham: Aslında insülin direncini azaltarak kötü kolesterolün zararını da azaltabiliriz. Şekeri, işlenmiş ve rafine gıdaları diyetimizden çıkarınca LDL partiküllerinin hacmen büyüdüğünü görüyoruz ve bu iyi bir şey. Her 250 kişiden birinde ailesel hiperkolesterolemi, yani yüksek kolesterole genetik yatkınlık var ve bunların kalp krizi riski 20 kat fazla; üstelik çok daha genç yaşta görülebiliyor. Bu yüzden ailenizde erken kalp rahatsızlığı varsa özellikle dikkatli olun. 

LDL 190’dan yüksekse genellikle göz kapaklarının çevresinde ksantelazma adı verilen sarı lekeler oluşuyor. Aynada bile görebilirsiniz. Ancak bu durumda da yaşam tarzı riski düşürmek için çok önemli. Bu hastalar kolesterolü düşürmek için ilaçlardan ve bitki sterollerinden yararlanabilir. 

Günde iki gram bitki sterolü LDL’yi yüzde 10 kadar düşürebiliyor. Bunları takviye olarak veya bezelye, baklagiller, sert kabuklu yemişler ve çekirdeklerle doğal yoldan alabilirsiniz. B3 vitamini de faydalı. LDL’yi ve trigliseridi düşürüp HDL’yi artırmak için balık yağı çok yararlı. Haftada bir somon veya sardalya gibi balıklar tüketiyorsanız ekstra almanıza gerek yok. Kalp hastalığının en önemli sebeplerinden biri olan insülin direncini de iyi anlamak gerekiyor. Her öğünden sonra kan şekerimiz yükseliyor. Vücut buna insülin üreterek karşılık veriyor. İnsülin hormonu yediklerimizi alıp enerji olarak kullanabilmemiz için hücrelere götürüyor. Ama yaşlandıkça ve kendimize iyi bakmayınca, ya da çok fazla ve işlenmiş gıdalar yedikçe insülin direnci geliştiriyoruz. Yani vücut yiyeceği hücrelere taşımak için çok daha fazla insülin üretmek zorunda kalıyor. İnsülin olması gerekenden çok daha fazla olsa da vücut onu dinlemiyor. Sonra çok fazla insülin üretseniz bile besinler hücrelere gitmiyor. Neticede yüksek insülin miktarı karnımızın etrafında enflamatuvar yağlanmaya yol açıyor. 

Açlık insülini için genellikle 12 üst sınır olarak veriliyor. Biz 5’e yakın olsun istiyoruz. 10’dan sonra insülin direnci veya prediyabet başlıyor. Başka işaretler de var. Bel-kalça oranı kadınlarda maksimum 0.8, erkeklerde ise 0.9 olmalı. Fazlası insülin direncine veya metabolik sendroma işaret ediyor. Tansiyon yükselmesi de soruna işaret ediyor. 

George Papanicolaou: Birçok enflamasyon belirtecine bakıp statin alıp almamanız gerektiğine öyle karar veriyoruz. Bunlardan biri de LDL partikül sayısı ve büyüklüğü testi. Olabildiğince büyük olmalarını istiyoruz. Bu sayede risk azalıyor. Benzer şekilde HDL’lerin de büyük olması daha yararlı çünkü kolesterolü toplayıp karaciğere götürüyorlar. Yani çöp kamyonunuz ne kadar büyük olursa atıklar o kadar iyi toplanıyor. Bu yüzden kalp hastalığı riskini saptamak için hem enflamasyona hem de kolesterol belirteçlerine bakmak önemli. Bu konudaki iki fizyolojik belirteç ise C-reaktif protein ve homosistein. 

Dr. Mark Hyman: Her zaman en temelden başlarım. Kötü yaşayan, kötü beslenen, egzersiz yapmayan, stresli, uykusuz, besin düzeyleri düşük biriyse daha agresif tedbirler gerekir. Ama genetik sorunu olduğu için buna cevap vermeyen hastalar da olabilir. Yine bütün tavsiyelere uymasına rağmen hala statine ihtiyaç duyanlar da olabilir. Kolesterol emilimi aşırı düzeyde olanlar vardır. Bu kişilerde doğal ürünler veya ilaçlar aracılığıyla kolesterol emilimini bloke etmeye çalışıyoruz. Yani kişiden kişiye değişiyor. Zaten fonksiyonel tıp tam da kişiselleştirilmiş tıp bilimi anlamına geliyor. 

En az toksik, en az zararlı, en az yan etkiye sahip yöntemleri olabildiğince zorluyorum. Kimsenin daha iyi beslendiği için ölmeyeceğini biliyorum. Halbuki ilaçların olumsuz etkisi ölümcül olabiliyor. Bu yüzden onları ilk adımda değil son çare olarak kullanıyorum. Üstelik günümüzde kan damarlarının niteliğine ve işlevine gerçek zamanlı olarak bakmayı sağlayan teknolojiler var. Sertleşme olup olmadığını görebiliyoruz. Sertleşme olsa bile ölümcül olduğu manasına gelmiyor. Her zamanki önerilerimize uyarak sağlıklı hale gelebilirsiniz. 

Anti-enflamatuvar diyet kan damarlarınızın daha iyi çalışmasını sağlayacak. Şeker ve nişastayı azaltın, bolca bitki, kaliteli yağ ve sert kabuklu yemiş tüketin. Önemli olan yediklerinizin miktarı değil niteliği. Bu yüzden diyetin kalitesini yükseltmeye odaklanmak çok önemli. Ayrıca abur cuburdan, un ve şekerden kurtulun. Arada bir yeseniz bile temel gıdalarınızdan olmasın. Egzersiz de damar sağlığı için çok faydalı. Saunaya girmek damar dayanıklılığını artırıyor. 

Meditasyon da tansiyon, enflamasyon ve oksidatif stres üzerinde olumlu etkiye sahip. Üstelik tüketebileceğiniz birçok besin var. Balık yağı, zerdeçal, D vitaminli antioksidanlar, fitokimyasal içeren bitkiler tercih edilmeli.

Bugün harekete geçmek aslında yarınınızı kurtaracak ama kalp hastalığını önlemek için bunları yapınca kendinizi hemen çok daha iyi ve genç hissedeceksiniz. EPIC adlı Avrupa merkezli bir araştırmaya göre dört temel davranış değişikliği kalp hastalığı riskini yüzde 90 azaltıyor. Sigara içmeyin, haftada toplam üç ila dört saat egzersiz yapın, sağlıklı beslenin ve kilonuzu koruyun. Aynı dört tedbir başka birçok hastalığın ortaya çıkmasına karşı da müthiş etkili: Diyabeti yüzde 93, kalp krizini yüzde 81, felci yüzde 50, kanseri ise yüzde 36 oranında azaltıyor. Dünyada bunu yapabilecek bir ilaç yok.   

Ciddi genetik risk taşıyan veya geçmişte kalp hastalığı ya da krizi geçirmiş kişiler için ilaçlar çok önemli. Ama zaman içinde kök nedenlere inerek bu ilaçlardan kurtulabilirsiniz. Çünkü temel beslenme ve yaşam tarzı pratiklerini uygulayarak kilo vermek, ilaçlardan kurtulmak, tansiyonu ve kolesterolü düzenlemek, hatta konjestif kalp yetmezliğini iyileştirmek bile mümkün. Doğru stratejiler uygulanırsa fonksiyonel tıp mucizeler yaratabilir. Hepinize çok teşekkür ederim.  

Mark Hyman
Mark Hyman