16 Ekim 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
09.01.2021 17:29

Amerika’yı sarsan 10 saat

Nina L. Khrushcheva
MOSKOVA 6 Ocak günü Amerikan Kongre Binası’ndaki kalkışmanın, Kışlık Saray baskınındaki ciddiyetten yoksun olduğu kesin. Başkan Donald Trump’ın yakın bir bölgede düzenlediği miting sırasında Kongre Binası’na yürümeye teşvik ettiği kalabalık, Kongre’nin seçilmiş başkan Joe Biden lehine Seçiciler Kurulu oylarını onamak üzere gerçekleştirdiği birleşik oturumu durdurmayı başardı. Ancak meclis üyeleri anayasal görevlerine devam edecekler ve Biden’ın göreve başlama töreni planlandığı gibi 20 Ocak’ta gerçekleşecek. İsyancılar Lenin’in silahlı devrim askerleri ve denizcilerinden oluşan Bolşevik kadrosuna kıyasla disiplin bakımından çok zayıftı. Çoğu, ABD hükümetini indirmeye ve Trump’ı seçilmemiş bir diktatör olarak iktidara getirmeye olduğu kadar, Capitol’ün kubbesi önünde güzel bir selfie çekmeye de meraklı olan göbekli, orta yaşlı, kırmızı şapkalı “hafta sonu savaşçılarıydı”. Bir haber spikerinin de belirttiği gibi, buna ancak “Bira Göbekliler Darbesi” denebilirdi. Her ne kadar zavallı görünseler de isyancıların yaptıkları Amerika’nın dünyadaki imajı ve saygınlığı bakımından devrim niteliğinde sonuçlara yol açacaktır. Ülke tarihinde ilk kez, seçimi kaybetmiş ama halen görevde bulunan bir başkan, kendisini iktidarda tutabilmek uğruna Amerikan Anayasası’nı ihlal edip Kongre’yi sindirmesi için bir güruha çağrıda bulundu. Sağ görüşlü basından ve alt tabaka Cumhuriyetçilerden destek ve güç alan, demokratik değerleri, kurumları ve normları açıkça hor gören dört yıllık Trump yönetimi, ilk günden beri istediğini sonunda elde etmiş oldu: Ateşli destekçileri haline getirdiği “kaybedenler” tarafından, “elitlere” yönelik kanunsuz, her şeyi yok sayan bir ayaklanma yaşandı. İsyancılar pencereleri kırıp Kongre Binası’ndaki polisi alt ederek, Senato ve Temsilciler Meclisi salonlarına daldılar ve hem kongre üyelerini hem de onlara bağlı personeli binayı boşaltmaya zorladılar. Bu yazının kaleme alındığı sırada bir kadın vurularak öldürülmüştü; kaç kişinin yaralandığını ve Kongre Binası’nın ne kadar zarar gördüğünü henüz bilmiyoruz. Trump’ın Lenin – hatta Napolyon ve görev başındaki bir hükümete darbe yapmaya kalkışan herkes – ile ortak noktası, hukukun üstünlüğünü ve kendinden önceki siyasi figürleri yok sayması. Tıpkı Lenin gibi Trump da yetki kullanımını sınırlayan normlara öfke duyuyor, dolayısıyla temsili hükümetin zeminini oluşturan uzlaşma kültürüne hiç sabır gösteremiyor. Yine Lenin gibi, Trump da zaafların kokusunu almada içgüdüsel bir yeteneğe sahip; üstelik sadece yerleşik bir rejimin değil, kendisi uğruna görev yeminini ihlal etmiş dalkavukların zaaflarını da sezebiliyor. Yine de Lenin, Napolyon, Mussolini ve Franco’nun karşı çıktıkları rejimler sadece zayıf değildiler, hayatta kalma iradesinden de yoksundular. Tarihin en bednam darbecileri çoğu örnekte zaten açık olan bir kapıyı iterek içeri girmişlerdi. Son haftalardaki davranışlarına bakınca, Trump da kendini aynı durumda görüyor gibi. Ona göre, kendisinin dört yıl süren saldırıları sonucunda Amerika’nın temsil kurumları kendilerini savunacak iradeden yoksun kalmış olmalı. Seçimi kazanmasına yetecek oyları “bulmaları” için Arizona, Michigan ve Georgia’daki yetkililerin gözünü korkutmak adına sarf ettiği çabayı ve cüreti başka türlü açıklamak mümkün değil. Trump, yinelenen olumsuz resmî yanıtları Amerikan Cumhuriyeti’nin henüz devrilmeye hazır olmadığının bir işareti olarak görmek yerine, dört yıl boyunca Amerikan demokratik süreçlerini ve kurumlarını yıkma çabaları sebebiyle hiçbir bedel ödemediği gerçeğine odaklandı. Bugüne dek hiçbir hesap vermemişken, sistemi tamamen yıkacak kadar ileri gitmemesi için bir sebep yoktu. Bununla birlikte, Capitol Hill’deki üzücü manzarayı teşvik edenler arasında Teksas Senatörü Ted Cruz, Missouri Senatörü Josh Hawley gibi Cumhuriyetçi üyeler ve Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçi parti kurulunun yaklaşık dörtte üçü de vardı. Eyalet hükümetleri tarafından meşru bir şekilde tescil edilmiş olan oylara itiraz etme niyetlerini hepsi açıkça bildirdiler. “Seçmen sahtekârlığı” gibi paranoyak komplo teorilerini onaylayarak, başka her durumda hakiki bir ödlek olan Trump’a intikam çetesini kışkırtma cesaretini veren de onlardı. Ancak “fesat kurulunun” tek suçlu olduğu söylenemez. Geçtiğimiz dört yıl boyunca Trump ABD başkanlık kurumunun saygınlığını azaltırken, Senato’daki Cumhuriyetçi Çoğunluk Lideri Mitch McConnell ve Cumhuriyetçi Partinin diğer üyeleri bu durumu görmezden geldiler. Geçtiğimiz yıl Temsilciler Meclisi tarafından Trump hakkında meclis soruşturması açıldığında, Cumhuriyetçi Senatörler onu aklama yönünde oy kullandılar; ardından da Trump’ın seçimlerde hile yapıldığına dair asılsız iddialarına prim verdiler. Bugün isyancı grup Kongre Binası’na yaklaşırken McConnell hâlâ Amerikan demokrasisinin kuyusunu kazanların aslında Demokratlar olduğu yalanını yaymaya devam ediyordu. Benzer şekilde, Maine Senatörü Susan Collins yıllardır Trump’ın davranışlarına dair “endişelerini” ifade etse de onun ilk ve tek başkanlık dönemi boyunca Amerikan kurumlarına açtığı savaşa karşı hiçbir direniş çağrısında bulunmadı. Bu omurgasız politikacılar yaşamlarının geri kalanını bu kötü şöhretle geçirecekler; Trump’ın yalanlarını papağan gibi tekrarlayan Fox News gazetecilerinin tümü (ve yayın organının sahibi Rupert Murdoch) de aynı rezaletle anılacak. Benzer şekilde, Facebook CEO’su Mark Zuckerberg başta olmak üzere, dezenformasyonu ve yalanları söndürme konusunda bir nevi yangın hortumu işlevi gören sosyal medya önderleri de. Amerika şu anda Abraham Lincoln döneminden bu yana görmediği bir durumla karşı karşıya: Anayasal düzen seçmen kitlesinin kayda değer bir bölümü tarafından reddediliyor. Amerikan aleyhtarları 6 Ocak olaylarını keyifle izlemiş olsa da dünyadaki birçok ABD yanlısı ve müttefiki olanlar karşısında dehşete düştü. Bu aşamada tıpkı Lincoln gibi Biden’ın da kendi ülkesinin ürettiği bu varoluşsal güçlükle doğrudan yüzleşmesi gerekecek. Açık olan bir şey var: Trump yanlısı kalkışma suçlulardan hesap sorulmadan, “önümüze bakalım” kabilinden yatıştırıcı demeçlerle geçiştirilemez. Trump ve Cumhuriyetçi Parti için, Eski Ahit’in Özdeyişler Kitabındaki (11:29) acımasız gerçeğin işleme koyulması gerekiyor: “Ailesine sıkıntı çektirenin mirası yeldir.” Nina L. Hruşçeva, New School Uluslararası İlişkiler Profesörü ve son olarak (Jeffrey Tayler ile birlikte) In Putin’s Footsteps: Searching for the Soul of an Empire Across Russia’s Eleven Time Zones kitabının yazarı.