Türkiye, tarihinin en kritik seçimine büyük bir belirsizlik içinde giriyor. Tüm güvenilir yoklamalarda seçimi önde götüren iki aday arasındaki fark tek haneli. İlk turda bir adayın yüzde 50’yi aşma olasılığı şimdilik zayıf görünüyor ancak bu denklem her an bozulabilir. Zira iki haftadır bu köşede altını çizdiğim gibi seçimin sonucu esen rüzgâra göre tercihini her an değiştirebilecek seçmenlere bağlı.
Son 20 yılın en farklı seçimi!
Önce genel bir tespit yapalım. Seçimlerde en büyük iki seçmen grubu ideolojik seçmenler ve ekonomik gidişat seçmenleri. Normal zamanlarda ideolojik seçmenler, ekonomik kriz dönemlerinde ise gidişat seçmenleri belirleyici rol oynuyor. Zaten bu iki grup, seçmenlerin neredeyse yüzde 80-90’ını temsil ediyor. Rekabetin zayıf olduğu seçimlerde sonucu bu iki faktör belirliyor. AKP’nin iktidara gelişinde, 2002 ekonomik krizi sonrası ülkede istikrar arayan seçmenin desteği etkili olmuştu. Erdoğan’ın aday olmadığı o seçimden AKP birinci parti olarak çıkabilmişti. Sonraki iki seçimde gidişat seçmenleri AKP’yi iktidarda tuttu. 7 Haziran istisna idi. Bunu geçen haftalarda yazmıştım. O seçimde gidişat seçmeni tercihini muhalefetten yana yaptı. Ama ardından gelen 1 Kasım seçiminde AKP’nin başarısı seçimi gidişattan ideolojik arenaya taşımış olmasındaydı. Zaten 1 Kasım seçimlerinden sonra yapılan her seçimde ve referandumda Erdoğan’ın etrafında kenetlenen ideolojik seçmen tabanı onu zafere götürdü. Özetle, son 20 yılda yapılan tüm seçimlerde sonucu ya ideoloji ya da ekonomik gidişat belirledi. Önümüzdeki seçim bir istisna olacak. 2023 seçimlerini ne ideoloji ne de gidişat seçmeni belirleyecek. Önümüzdeki seçimi çoğu gençlerden oluşan siyasetsiz seçmenler belirleyecek.
Gençler ne istiyor?
Bu seçimde ilk defa oy verecek gençlerin sayısı 5 milyona yaklaştı. Bu sayı, seçmenlerin yaklaşık yüzde 8’ine tekabül ediyor. Aslında genç kesimi 30 yaş altı olarak nitelendirirsek, bu oran yüzde 25’i aşıyor. Peki bu gençler ne isityor? Sorunları nedir? Beklentileri nelerdir? OECD (NEET) raporlarına göre gençlerin üçte biri ne bir işte çalışıyor, ne bir okula ya da kursa gidiyor, ne de bir spor ya da sanat faaliyeti ile uğraşıyor. Bizde boşta olan gençlerin sayısı Norveç nüfusuna denk! Zaten bu kategoride OECD’de zirvede olan ülke biziz. Elimizdeki veriler gayet net bir resim çiziyor. Gençler ülkenin gidişatından memnun değil. İşsizlikten, ayrımcılıktan, baskılardan bunalmış durumdalar. Bu nedenle pek çok saha araştırmasına göre ülkemizdeki gençlerin yüzde 50 ile 70’i fırsat bulsa başka bir ülkeye yerleşmek için ülkeyi terk etmek istiyor. Uzatmaya gerek yok. Bu verilere göre gençler ülkede daha çok özgürlük ve adalet istiyor.
Eğer gençlerin taleplerine bakarak onların siyasal tercihlerini tahmin etmeye kalkarsanız yanılırsınız. Elimizdeki anketlere göre gençler hala tercihini yapmış değil. Türkiye Raporu nisan araştırmasına göre, 18-24 yaş aralığında Erdoğan ile Kılıçdaroğlu eşit oranda destek alıyor. Bu fark 25-34 yaş aralığında Erdoğan lehine dönüyor. Metropol’ün nisan araştırmasına göre, 18-34 yaş aralığında yer alan seçmenlerin yüzde 33’ü Erdoğan’ı, yüzde 47’si Kılıçdaroğlu’nu tercih ediyor. Gençlerin gidişattan şikayet ediyor olmaları ile onların siyasal tercihleri arasında bir tezat var. Ne oluyor?
İnce faktörü!
Yukarıdaki sorunun yanıtını hepimiz biliyoruz. Türkiye’de bugün bir Muharrem İnce rüzgârı esiyorsa bunun temel nedeni gençlerin siyasal tercihleridir. Türkiye Raporu’na göre nisan ayında, İnce ilk defa sandığa gidecek her 4 gençten birinin oyunu alıyor. Bu oran yaş ilerledikçe hızla düşüyor. Metropol verilerinde durum bu kadar dramatik olmasa da benzer yönde cereyan ediyor. İnce, gençlerden diğer grupların iki katı destek alıyor. Ülkenin gidişatından şikâyet eden gençlerin önemli bir kısmı siyasal tercihini İnce’den yana yapmış görünüyor. Bunun tek nedeni İnce’nin aday olması değil. Bunun asıl nedeni gençlerin daha ziyade duyguları ile hareket ediyor olmaları. Geçtiğimiz iki haftada bu köşede bu iddiamın gerekçelerini anlatmıştım.
Gençler coşku arıyor!
Gençlerin tamamı olmasa da henüz ideolojik seçmen kategorisine geçmemiş gençler, sorunları tekrar eden aday istemiyor. Gençler sorunlarına gerçekçi çözümler öneren sıkıcı siyasetçi de istemiyor. Al Gore ve Clinton seçimi böyle kaybetmişti. Bu anlamıyla özellikle ilk defa oy verecek genç seçmenler literatürde ‘low-information voter’ dediğimiz ‘düşük bilgili seçmen’ profiline ya da Ateş İlyas Başsoy’un kitaplarında anlattığı ‘siyasetsiz seçmen’ profiline daha yakın bir tutuma sahip. Hal böyle olunca, genç seçmenlere ulaşmak için onları heyecanlandırmanız gerekiyor. Bu bazen onları coşturarak bazen da korkutarak mümkün oluyor. Biz aslında bu iki örneği de yakın bir zamanda Türkiye siyasetinde tecrübe ettik. İstanbul seçimlerinde iptal edilen seçimle yeniden yapılan seçim arasındaki farkın en büyük nedeni, AK Parti’den CHP’ye oy geçişi değildi. İki seçim arasındaki farkın sebebi seçimin iptal edildiği gece İmamoğlu’nun yaptığı ‘Heyecanımız var’ konuşmasına siyasetsiz seçmenin verdiği tepkiydi. Aynı durumu Zafer Partisi’nin çıkışında da gördük. O zaman da gençlerin gelecek korkusu onları Zafer Partisi’ne yaklaştırdı. Şimdi gençlerin yönü Muharrem İnce’ye dönmüş durumda.
Yani?
Yani diyeceğim şu: Eğer muhalefet seçimi ilk turda kazanmak istiyorsa, Muharrem İnce’ye odaklanmayı bırakıp gençlere odaklanmalı. Gençler coşku arıyor. Gençler geleceğe dair korku ve endişelerini hisseden bir lider arıyor. Bu ihtiyacı karşılayan gören bu seçimi alacak. Yani, bu seçimi maalesef son iki haftada gündemi altüst eden bir duygusal hareket, sembol ya da jest belirleyecek. O nedenle hem kampanyaların hem de kampanyalara yön veren siyasetçi, kanaat önderleri ve medya yüzlerinin ne dediğine neyi paylaştığına çok dikkat etmesi gereken bir döneme giriyoruz.
‘Deprem Travması: Çocuklarımız için neler yapabiliriz?’ raporu yayında!
Türkiye’yi sarsan deprem gündemden düşmüş olabilir ama yaşanan derin travmanın etkisi uzun süre devam edecek. Ülkemizde şu an depremden doğrudan etkilenmiş milyonlar evlerinden, kentlerinden uzakta yaşamaya devam ediyor. Buna ek olarak neredeyse tüm ülke her deprem haberinde olası bir felaketin korkusunu yaşıyor. Depremin yol açtığı bu travmayla başa çıkmak sistematik ve topyekun bir çaba gerektiriyor. Bu anlamda atılacak adımlara bilimsel bir çerçeve sunmak için bir süredir Prof. Dr. Yankı Yazgan Hoca ile üzerinde çalıştığımız ‘Deprem Travması: Çocuklarımız için neler yapabiliriz?’ başlıklı bir rapor nihayet tamamlandı. Raporda hem depremin yol açtığı travmanın boyutlarını tespit ettik hem de bilimsel veriler ışığında evde aileye, okulda öğretmenlere, sivil toplum kuruluşlarına, kamuya ve medyaya düşen görevleri somut olarak tarif ettik. Amacımız, bu zor dönemde her çocuğun yeniden kendi potansiyelini ortaya çıkartabilmesine katkıda bulunmak. Raporu Oksijen sitesinden okuyabilir, indirip ilgililere iletebilirsiniz. Bu travmayı hep beraber, dayanışma ile hep birlikte aşacağız...