Bugün annemin doğum günü. Yanımızda olsaydı tam 80 yaşında olacaktı. Hep söylüyorum, yazılarımı okuyanlar biliyor, ben yemeğe ait ne temelim varsa evde öğrendim. Babamın sofra düzenine ve iyi yemeğe olan merakı, halamın zeytinyağlıları, anneannemin hamur işleri... Hepsi beni bugüne taşıdı. Ama esas annem. Annemin yemekle olan ilişkisi, yemeğe yeteneği, o yeteneği sadece aile sofralarında kullanması, merakı, entelektüelliğini yemek için de kullanışı... Ya kıyafetleri? O zaman hafiften utanırdım annemin diğer annelere benzemeyişinden. Farklı giyinirdi. Şimdi moda kabul ettiğimiz bir sürü numarayı ta o zamanlar yapardı, kimse yapmazken. Kombinasyonları, onları taşıma şekli, kendisini tutuşu... Bugün olsaydı stil sahibi diye tanımlardık. Başka bir kadındı, zamanının ötesinde, zamansız. Sadece yemek veya stil sahibi oluşu değildi annemi farklı yapan. Hayatla sorunu, duruşu, vicdanlı ve hak yemez olmaya olan ihtiyacı, babama olan tutkusu, bu tutkunun peşinde kayboluşu, ama kendi başına buyruk olmaya duyduğu özlemi, ailesine sevgisi, ama onların getirdiği duygusal yüklerin altında ezilmesi, görev bilinci, dürüstlüğü, entelektüel açlığı, var olma savaşı... Ben annemi seyrederek büyüdüm, her çocuk gibi. Bugün olduğum kişide onun yazdığı kodlar var. Kimini bilmeden, kimini bile isteye, bana kazıya kazıya yazdığı kodlar.
Eski mektuplar
Geçen yaz annemin bana Londra’da üniversitede yazdığı bir seri mektubu buldum. Saklamışım, unutmuşum içlerinde ne var. Ben hep annemin beni yeterince sevmediğini düşündüm, babamı tercih ettiğini, öyle hissettim. Belki de annemle ilgili küskünlüğümün sebebiydi bu. Sevildiğini yeterince hissetmemiş her çocuk gibi. Büyüdüm, yetişkin oldum, hayatla savaştım, tutkumun peşinden gittim, o tutkunun esiri oldum, vicdanlı olmayı her şeyden öte tuttum, başıma buyruk oldum ama kendi yarattığımın kölesi de oldum. Tıpkı annem gibi aslında. Sonra bir noktada üstüme başarmış, becermiş olmanın da etkisiyle bir vurdumduymazlık geldi. Aldırmamaya başladım kendime, etrafıma, kendimi hırpaladığımı fark ettim, sakinleşmeye ihtiyaç duydum. Hayatım değişti, daha huzurlu olma yoluna girdim ve sonra belki de bir sürü duyguyla yüzleşmeye hazır olunca, karşıma annemin mektupları çıktı. Önce kronolojik sıraya dizdim, sonra okudum. Teker teker, tekrar tekrar. Ağlaya ağlaya. Kendimi buldum, geçmişimi, bugünümü fark ettim. Annemin sevgisini buldum, benim için içinin çırpınışını gördüm o mektuplarda. Kendisinin isteyip yapamadığı her şeyi, üstündeki aile-koca-arkadaş yüklerini, kendisini nasıl çaresiz hissettiğini, tüm bunların farkında olan zekasını, ama yine de içinden çıkacak gücü kendinde bulamayışını ama kızcığı için nasıl ümitle dolu olduğunu, onun kendi ayakları üstünde durabilen, muhtaç olmayan, güçlü bir kadına dönüşmesi için tüm destek, duygu ve aklı ile orada olduğunu.
Şimdi anladım
Ben o mektuplarda kodlarımı fark ettim. O kodlara esir düşmemeyi de gördüm. Anneme ne kadar benzediğimi, annemi nasıl suçladığımı, ona nasıl haksızlık ettiğimi algıladım. Aynı haksızlığı kendime yapmamam gerektiğini de. Sonunda 54 yaşında annemin bana sevgisini bildim, o sevgiyi buldum, sanki artık hayat daha güzel olacak. Anne, Olduğum kişi için, bana açtığın ama benim o zaman algılayamadığım tüm yollar için müteşekkirim. Hatalarımla, zayıflıklarımla, ama vicdanımla, gücümle ve yaşama sevincimle iyiyim. Burada olsaydın, nasıl olurduk bilemiyorum. Böyle mi olurduk? Hala itişir miydik? Ya da çoktan barışmış mı olurduk? Ben bugün daha başka bir ben mi olurdum? Sen sonunda özgür olur muydun? Mutlu? Kızınla gurur duyar mıydın? Hiçbirinin cevabını bilmiyorum. Bilmem de gerekmiyor. Öyle cevaplar aramıyorum, hiçbir zaman aramadım. Belki de senden en temel farkım bu oldu. Sen hep sorgulardın, hayatı, duyguları, gerçekleri. Bense hiçbir zaman niye diye sormadım. Yaşamı sevdim, ona sarıldım, içinde ve kendi içimde mutlu oldum. Kendimi sevdim. Belki biraz da fazla sevdim. Ama keşke sen de sevseydin kendini. Kendi kıymetini bilseydin. Başkaları için vicdanlı olurken, kendi hakkını yemeseydin. Çünkü çok kıymetli bir insandın, kadındın, kız çocuğuydun. Sana benzeyen yönlerim ve hiç benzemeyen yanlarımla, benim için yaptıkların ve yapamadıklarınla, iyi ki anne-kız olduk, Gülsen’le Şemsa olduk. Bugün artık sonunda seninle barışabildim, senin kıymetini sevgini şimdi öğrendim, sanırım artık bir yetişkin olmaya hazırım... Bugün senin doğum günün. Seni seviyorum anne.