1 ay geçti.
Felaket geldi ama geçmedi. Çaresizlik hissi devam ediyor. Yardımlar devam ediyor. Arama kurtarma çalışmaları değil, kalanları hayata tutmak için organizasyonlar devam ediyor. Su yok, çadır yok, ama sulak alanlara moloz dökme var, kuraklık kapıda, tarım ne olacak belli değil.
Bir de tabii malum seçim gündemi var, 6’lı masa yalan olmuş, bir 5 olmuşlar, sonra bakmışsın tekrar 6, politikacılar her zamanki gibi kendi çıkarları kendi ajandaları ile devam. Ar, namus, tıynet yok. Geleceğe dair umut? Bilmem, sizde var mı?
Zor.
Şimdi benim bu köşede hep yaptığım gibi yediğim-içtiğim-pişirdiğim’i yazmam mı gerekiyor? Valla içimden gelmiyor, hem de hiç.
Elbette yemek yapmaya devam ediyorum. Kafayı odaklamanın yolu benim için yemek yapmaktan geçiyor. Şu son ayda sürekli yeni bir şeyler denedim. Öğrenmek, denemek, elimi meşgul tutmak iyi geliyor. Yazmak iyi geliyor. Yaptıklarımı not alıyorum. Yeni bir kitaba başladım, onun ana fikrini oturtmaya çalışıyorum. Günlük hayata devam ediyorum. Pazartesi Burhaniye pazarına gidiyorum. Bostanla ilgileniyorum, bahar ve yaz için Gudi ile planlar yapıyoruz. Mesela bugün yaprak bezelyeler, nohutlar ve tatlı havuçlar ekildi. Yine tere, kişniş, pazı ve ıspanak topladım; ‘ne çok, yetişemiyorum’ diye şikayet ettim. Zeytin budamaları bitti. Bahar geliyor, baharla beraber yapacağımız Cooks Grove atölyelerinin ön hazırlıklarına yavaştan başlıyoruz. Amerikalı misafirlerimiz olacak ta geçen seneden angaje, onların otel, yemek, transfer detayları.
Yani kısaca iş güç, günlük hayat.
Sanki normalmiş gibi.
Sanki hiç bir şey olmamış gibi.
Ama öyle olmadığını biliyoruz. Evet, hayat bir yandan akıyor. Akmak da zorunda. Yapılacak işler, takip edilecek detaylar var. Onlar olmasa iyice boşluğa düşeceğiz, iç sıkıntısı daha da büyüyecek. Çalışıp üretmeye devam etmek lazım. Yitip giden hayatlar, kaybedilen umutlar, geleceğe güvenememek, hesap sorma ihtiyacı, ‘sorsam ne olacak, bu gidecek o gelecek, hiç bir şey değişmeyecek’ hissi... İçinde yaşadığım kozanın patlamak üzere olduğuna dair bir his bu, ayağımın altındaki zeminin yok oluvereceği ile acayip bir aşağı çekilme duygusu...
Bak, diyorum kendime, bak koskoca bir şehir, güzelim Antakya yok oldu. Bir kültür, bir mozaik, yüz binlerle can... Haykıra haykıra gittiler. Çaresizlikle, terk edilmişlikle, vicdansızlar yüzünden acıya acıya gittiler. Şimdi neymiş, 1 sene içinde yeniden inşa edilecekmiş. Hadi oradan be!
Daha içe dönük, daha sakin olma ihtiyacım iyice tavan yaptı. Yaşayabildiğim hayat için şükür doluyum. Ama şükredebildiklerim için de suçluluk duyuyorum. Kendimi şımarık buluyorum, şımarabilme şansım için minnettar oluyorum. Sonra yine suçluluk duyuyorum. Bir öyle bir böyle.
Arada sıkıştım kaldım.
İyisi mi gidip yemek yapayım.
10.03.2023 04:30
Arada sıkıştım kaldım
Bir kış salatası: Kereviz
22 Kasım 2024
Hayat sana teşekkür ederim
15 Kasım 2024
Kahvaltı candır!
08 Kasım 2024
Habitat, bir Işık Güner sergisi
01 Kasım 2024
Londra notları
Tüm Yazıları
25 Ekim 2024