03 Nisan 2025, Perşembe Gazete Oksijen
21.02.2025 04:43

Abdülhamid Yahudilere Kuzey Irak’ı teklif etmişti

A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

İsrail hükümetinin Filistin soykırımı herkesten çok bizi ilgilendirmeli; çünkü tarih açısından bir göz kırpması kadar kısa bir süre önce Filistin bizim toprağımız ve bizim meselemizdi. Baron Rothschild ve ilk siyonist kongreyi toplayan Theodor Herzl, Sultan Abdülhamid’i ziyaret ederek, Filistin’de bir Yahudi yerleşimi yaratabilmek için onu ikna etmeye çalışmışlardı. Sultan’ın onlara Kuzey Irak’ı teklif etmesine rağmen ‘vadedilmiş toprak’ imalinden vazgeçmemişlerdi.

2’nci Abdülhamid’in Selanik sürgününü anlattığım Kaplanın Sırtında romanında bu konuya değinen bir bölümü, güncelliğini düşünerek burada paylaşmak istedim:

Doktor o gün geldiğinde, hışım gibi bir yağmur yağıyordu. Malikânenin merdivenlerini çıkarken sırılsıklam olmuştu. Salonun kapısını açtığında, eski sultanın pencereden dışarıya baktığını, yağmuru izlediğini gördü.
“Ah, ne kadar da güzel ıslanmışsınız,” dedi. “İnanın, ben de ıslanmayı özlemişim. Yağmur ne kadar şiddetli olursa olsun, eskiden saray bahçelerinde koştururdum. Allahın rahmeti şifadır.”

Belki de köşke çökmüş olan hüzün, yağmurun yarattığı atmosferden geliyordu ama o gün doktor, yaşlı adamın zihninde neler olduğunu biraz daha anlama fırsatı buldu. Geçmişi, zaferleri ve asla aklından çıkmayan yıkıcı mağlubiyetleri yeniden gözden geçiriyor ve daha da önemlisi, defalarca tekrarlayan pişmanlıklarını anlatmaya başlıyordu. Yorgun ve zor duyulan bir sesle köşkün camlarına vuran yağmur damlalarının monoton ritmine karışan yakınmalarla, bağırsaklarının ona bütün gece eziyet ettiğini, oysa akşam yemeği olarak sadece biraz kabak ve yoğurt yediğini söyledi. Neden tıbbın böyle basit bir sorunu çözemediğini ve neden kendisinin bir çözüm bulamadığını merak etti. Doktor, hemen rahatlama sağlayacağını söyleyip çantasından sakinleştirici bir şurup verdiğinde, yaşlı adamın titreyen ve kısmen mavimsi dudaklarının üzerine düşen kahverengi sıvıyı içtiğini izledi. Sonra dedi ki, “Elbette, bütün hastalıklar yağışlı havalarda daha da kötüleşir.”

“Hayır, hayır” dedi sultan. “Hastalıklar değil, acı hatıralar canlanıyor ve işin en kötüsü yağmur hiç durmuyor.”

Hafifçe güldü. “Bunca hatıra var. Gündüzleri vampirler gibi uyur, karanlık bastığında ise üzerime atlarlar.”
Biraz sessizlikten sonra birden dedi ki, “Biliyorum; siz dış dünyadan bilgi veremezsiniz, ama lütfen bir konuda bana yardımcı olun.”

O gece, düşüncelerinin Filistin meselesine odaklandığını söyledi. Anlattığına göre Siyonistler, Rusya ve Avrupa ülkelerinde artan anti-Semitizm konusunda endişeli oldukları için hükümetine bir Yahudi yerleşimi kurma izni vermek için birçok kez başvurmuşlar, hatta doğrudan kendisine ulaşmışlardı.

Bu meseleye müdahale etmeyen kim kalmıştı ki: Polonyalı soylular, Fransız diplomatlar, İngiliz soyluları ve hatta Rothschild gibi dünyanın en zengin aileleri. Hepsi Yahudilerin Kudüs ve Hayfa’da toprak sahibi olmasını istiyordu.

“Toprak satın almak için bize başvurdular”

Sultan, ”Bu oldukça garip, biliyorsunuz” dedi. “Cennetmekan Sultan 2’nci Bayezid 1492 yılında İspanya’dan kaçan yüz binlerce Yahudi’ye kucak açarak onları zulümden kurtardı. O zamandan bu yana, topraklarımızdaki Yahudiler rahatça yaşamışlardır. Hükümette yüksek mevkilerde birçok Yahudi bulunmaktadır. Gerçekte, Yahudilerimiz hiçbir zaman böyle bir toprak talebinde bulunmadılar çünkü buna gerek yoktu. Ancak Avrupa’daki Yahudiler, Allah’ın kendilerine vaat ettiğine inandıkları yerde toprak satın almak için bize başvurdular.”

“Peki, bu şehre yerleşemezler mi?’’diye sordu doktor. “Bu onlar için daha kolay olmaz mı? Ne de olsa Selanik’te çoğunluk Yahudi.”

“Sana dedim ya” dedi adam. “Davut ve Süleyman’ın topraklarına geri dönmek istiyorlar. Beni devirmeye çalışmalarının sebebi de bu talebi kabul etmemiş olmamdır. Onların ısrarı üzerine Irak’ın kuzeyine yerleşmelerini teklif ettim ama istemediler.”

Doktor şaşkınlıkla eski sultanın bu konuda ihtilalcileri ilk kez suçladığını gördü. Bu sözleri söyledikten hemen sonra beliren pişmanlık ifadesi, devirdiği çamın büyüklüğünü anladığını gösteriyordu. Karanlık gözleri daha da koyulaştı ve çaresizce sağa sola bakmaya başladı.

“Oh, hayır!” dedi neredeyse bayılacak gibi görünüyordu. “Allah, biraderim sultana uzun ömürler versin. Elbette kahraman ordumuz bu konuda bir şeyler biliyor olmalı. Ben sadece... işte, Filistin meselesinin bu duruma etkisi olup olmadığını merak ediyorum.”

“Peki,” diye doktor ısrar etti doktor. “Madem konu açıldı, söyleyin, sizi böyle düşünmeye iten nedir?”
Sultan yalvaran bir tonla konuştu. “Doktor evladım, lütfen bu nahoş konuyu kapatmamıza izin verin.”
“Hayır,” diye diretti doktor. “Madem başladınız lütfen devam edin. Endişelenmeyin; ben bilgi sızdıran bir muhbir değilim. Söylediklerinizin aramızda kalacağına inanabilirsiniz.”

Şüpheci yaşlı adam doktora bakarak ne yapacağını düşündü, tedirginlik içinde kıvranıyordu. Titreyen elleriyle bir sigara yaktı, sonra sordu, “Sözünüze güvenebilir miyim?”

“Kesinlikle!” dedi doktor. ‘’Şeref sözü.’’

Uzun uzun düşünceye dalıp, sigarasından derin nefesler çeken yaşlı adam şöyle başladı: “Baron Edmond Rothschild, Rothschild ailesinin başı, beni ziyaret etmek istedi. Vadedilen toprakta mülk satın alma izni koparmaktı niyeti. Barona iyi davrandım, hatta özel olarak ürettirdiğim bin tane puro hediye ettim. Ama toprağın tam sahipliğini vermedim, kuralları gevşetmekle yetindim. Zamanla, sahip oldukları yerler genişledi. Öyle ki on yıl sonra, Gazze ile Yafa arasındaki sahil şeridinin yüzde ellisi Yahudilere aitti. Ama...”
Sigarasından derin bir nefes aldı ve sonra devam etti. “Theodor Herzl’i duydunuz mu?”

“Hayır,” diye cevapladı doktor.

“Önemli bir adam,” dedi hünkar. “Dünya Yahudileri için bir devlet kurma amacıyla Siyonizm fikrini savunan bir Siyonist kongresi düzenledi. İlk olarak hükümetimize taleplerini sundu. Danışmanlarım ve ben taleplerini reddettik. Ama vazgeçmedi. Yıllar süren çaba sonrasında bu adam kimdir diye görmeyi kabul ettim. Huzurumda durmaksızın konuştu, ne dediğini hatırlayamıyorum, ama ana fikri, Kutsal Toprak’ta yerleşim izni karşılığında dış borçlarımızı ödemeye istekli olduklarıydı. O zamanlar borçlarımız önemli ölçüde artmıştı ve böyle bir teklif oldukça cazip olabilirdi. Ama Kudüs’ü, El-Aksa Camii’ni ve Kutsal Toprakların geri kalanını Yahudilere nasıl verirdim? Halkım bunu nasıl kabul ederdi? Herzl’in taleplerini reddetmekle kalmadım, ayrıldıktan sonra masrafları karşılayarak Kudüs’teki kutsal yerleri şahsi mülküm haline getirdim.’’

“Neden böyle bir şey yaptınız?”

“Biliyordum ki Siyonistler bu idealinden vazgeçmeyecekler. Eğer o bölge şahsi mülküm olarak kalsaydı Kudüs’te Yahudi bir devletinin kurulmasını engelleyebilirdim. Ama şimdi...”

“Şimdi?”

“Biliyorsunuz, şahsi mallarımı elimden aldılar. Bundan sonra ne yapacaklarını bilmiyorum. Bu yüzden gelişmeleri merak ediyorum.”

Sonra, tavana doğru yükselen duman halkalarına bakarken, kendine konuşuyormuş gibi mırıldandı: “Devletimin kontrolündeki toprakların zenginliği beni bu hale getirdi. Düşünün sadece - Kudüs, Mekke, Medine, Mısır, Atina, Yunan medeniyetinin mirası, İstanbul ve belki de en önemlisi, petrol. Hiçbiri bana mutluluk getirmedi.”

Doktor ‘’Bu adam belki bir müstebit olabilir, ama söyledikleri doğru. Tüm bu zenginliği tek bir hanedana bırakmazlar’’ diye düşündü. 

Zülfü Livaneli
Zülfü Livaneli