06 Mayıs 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
23.06.2023 04:42

Değinmeler

Osman Kavala 2000 günü aşkın bir süredir hapiste. Hakkındaki suçlamaların temeli çöktüğünde hemen başka bir suçlamanın ortaya çıktığı, daha önce beraat ettiği bir davadan mahkum edildiği garip bir tutum yüzünden 2000 küsur gündür bir hapishane hücresinde çile çekiyor.

Annesi oğlunu dünya gözüyle bir kez daha görüp göremeyeceği derdinde. Eşi, başlarına gelen bu felaketi anlamlandırmakta güçlük çekiyor.

Durum bu iken, hepimizin vergileriyle finanse edilen devlet televizyonu TRT, milyonlar harcayarak Osman Kavala’yı kamuoyu gözünde karalama ve suçlu olduğuna inandırma amacı güden bir diziyle halkı etkilemeye çalışıyor.

Osman Kavala’ya benzeyen (ama onun yumuşak ve insani ifadesine, bakışına hiç uymayan) bir aktörün canlandırdığı rolle, Kavala’nın zengin bir iş adamıyken casusluğa evrilmesi gibi kargaları güldürecek bir dizi gösterilmeye başlanıyor.



Akla sığmayacak bir zulüm bu. Bütün hakları elinden alınmış, AİHM’in serbest bırakılması gerektiğine hükmettiği ve yarın bir gün kendisinden özür dilenecek olan masum bir adamın üzerine bütün kurumlarıyla giden, muazzam bir kin duygusuyla onu ve ailesini mahvetmeye çalışan bir devlet.
Yazıktır, günahtır, ayıptır.

Anayasaları yapay zeka yapsa

Yeni okuduğum ciddi bir makaleye göre ABD’de bir numaralı ölüm sebebi ne kanser ne de kalp hastalıklarıymış. Hastaların çoğunluğu doktor hatasından ölüyormuş.

Oysa tıbbın birinci kuralı “Primum Non Nocere’’ değil mi: Yani “İlk kural, zarar verme.’’

Bu sorunu, yani yardım umduğumuz uzmanların hataları yüzünden zarar görmeyi birçok alanda yaşıyoruz.
En önemli alanlardan biri de siyaset. Bir ülkeyi yönetmek, halkın tümünün çıkarını, refahını, güvenliğini sağlamak yönetici kadroların görevi değil mi?

Peki onlar bilerek bilmeyerek hatalı karar alırsa ne olacak? Acısını hepimiz çekeceğiz.

Kısaca yakın geçmişe bakalım ve hangi kararlar bize zarar verdi düşünelim: Askeri yönetimlerin, okumuş yazmış kesimin üstüne vahşice gitmesi, “iti ite kırdırma’’ parlak fikriyle, beş bin genci toprağa gömecek bir iç çatışma yaratılması, Ecevit’in, Yunanistan’la birlikte AB’ye girme şansımız varken bunu “Onlar ortak biz pazar mı olacağız’’ diyerek reddetmesi, Demirel’in erken emeklilik rüşveti, Özal’ın “Anayasayı bir kez delmekle bir şey olmaz’’ demesi, Erdal İnönü’nün “Madımak faciası’’ndaki tavrı, Tansu Çiller’in sırf kendisine “Demir Leydi’’ desinler diye, ülkeyi savaşa sokmak için ısrarı, Erdoğan’ın düşük faiz ısrarıyla Merkez Bankası rezervlerinin tükenmesi gibi yüzlerce konu sayılabilir. Bu olayları Enver, Talat, Cemal Paşalardan itibaren ele alırsak, üç generalin hatalarının bir cihan imparatorluğuna mal olduğunu da görebiliriz.

Oysa düzgün bir anayasa ve bunu iyi, dürüst uygulayacak kadrolarla bunların hiçbiri yaşanmayabilirdi.
Biraz önce, hayatımızın her alanına giren, duygulardan, ihtiraslardan arınmış yapay zeka uygulamasına bir ülke nasıl yönetilmeli diye sordum. Bakın ne cevap verdi:

Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü: Bir ülkenin yönetimi, demokratik değerlere dayanmalı ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olmalıdır. Halkın katılımı, özgür seçimler, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü gibi demokratik prensiplere saygı gösterilmelidir. Ayrıca, herkesin kanun önünde eşit olduğu ve adaletin sağlandığı bir hukuk sistemi oluşturulmalıdır.

Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik: Yönetim süreci şeffaf olmalı ve halka açık olmalıdır. Karar alma süreçleri ve kamu kaynaklarının kullanımıyla ilgili bilgilerin erişilebilir olması, hükümetin hesap verebilirliğini artırır. Kamu yönetimi, etkin denetim mekanizmalarıyla desteklenmelidir.

Ekonomik Kalkınma ve Sosyal Refah: Bir ülkenin yönetimi, ekonomik kalkınmayı teşvik etmeli ve sosyal refahı artırmayı hedeflemelidir. Sürdürülebilir ekonomik büyüme, gelir eşitsizliklerinin azaltılması, işsizlik oranlarının düşürülmesi gibi hedeflere odaklanmalıdır. Aynı zamanda, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi temel hizmetlerin herkes için erişilebilir olması sağlanmalıdır.

Eğitim ve Bilgiye Erişim: Bir ülkenin yönetimi, eğitime ve bilgiye erişime büyük önem vermelidir. Nitelikli eğitim sistemi ve bilimsel araştırmaların teşvik edildiği bir ortam oluşturulmalıdır. Eğitim, insanların potansiyellerini gerçekleştirmeleri ve toplumsal gelişimi desteklemeleri için hayati bir rol oynar.

Çevre ve Sürdürülebilirlik: Bir ülkenin yönetimi, çevre koruması ve sürdürülebilirlik ilkelerini göz önünde bulundurmalıdır. Doğal kaynakların sürdürülebilir şekilde kullanılması, çevresel sorunlarla mücadele ve iklim değişikliği gibi konular üzerinde çalışılmalıdır. Gelecek nesillerin yaşam kalitesini korumak için çevresel sorumluluklar yerine getirilmelidir.

***

Bir ülke bu kurallara göre yönetilse, bütün yurttaşlar refah içinde, güvenle, gelecek kaygısı duymadan yaşar. Ama kuralların doğruluğu kadar, onu uygulayacak kadroların da bu prensipleri sindirmiş olmaları gerekli.

Türkiye ve diğer bazı ülkeler gibi ‘inadına’ diyerek kabile savaşlarına girişmek, ne yazık ki bu hayali ulaşılmaz kılıyor.

Oysa her seçmen anlamalı ki oy bir bumerangdır. Hiçbir siyasetçiyi ödüllendirme ya da cezalandırma mekanizması değildir. Verdiğin oy döner dolaşır seni, aileni, çoluğunu çocuğunu, yakınlarını vurur.

Göçmen meselesi

Türkiye, okullarda sorulan havuz problemine benzedi. Havuza bir yandan su giriyor, öte yandan da su çıkıyor. Nicelik olarak miktarı hesaplamak zor, çünkü bilgiler şeffaf değil ama nitelik olarak, eğitimli kesimin ülkeyi Batı’ya doğru terk ettiği, Doğu’dan, İslam ülkelerinden ise daha eğitimsiz kesimlerin havuza dolduğu belli.

Göçmenler konusunda birçok kitap yazdım ve insani boyutta empati duygumun ne kadar yüksek olduğunu herkes bilir.

Ama demografik açıdan bakıldığında, bir ülkeye bu kadar önemli sayıda göçmen doldurma kararının devlet katında görüşülmüş bir politika olduğunun farkına varmamak ve bunu yurttaş olarak sorgulamamak imkansız.

Acaba devlet bu tarihsel göçte ne gibi bir menfaat görüyor ki kararında ısrar edip sayıyı büyütüyor?
Bilmemiz zor. Ama yine de “Acaba üç kutuplu Türkiye’de Sünni İslam ümmetini büyüterek, ülkenin yeni kodlarını buna göre oluşturmak amacı mı güdülüyor?’’ sorusunu sormaktan kendimi alamıyorum.