25 Kasım 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
09.09.2022 04:30

Gorbaçov ve Atatürk

Değerli okurlar; Mihail Sergeyeviç Gorbaçov’la 1997’de yaptığım uzun söyleşiyi özetlediğim yazıların ikincisini yayınlıyorum. Bu mülakatı yapmaktaki amacım, dünyayı değiştiren bir yıkılışın öyküsünü 1 numaralı aktörden dinlemekti. Neler yapmak istedi, neyi yapamadı, pişmanlıkları var mıydı? Bunları öğrenmek istiyordum. Samimi cevaplar vermiş olduğu izlenimine kapıldım. Bu arada Atatürk ve oynadığı reklam filmi hakkındaki düşüncelerini de sordum. 

ZL: Sayın Başkan, dünyada Sovyetler Birliği’nin sadece kötü tarafları konuşuluyor. Tarihin en kötü deneyimlerinden biri olduğu ve bittiği söyleniyor. Oysa Sovyetler Birliği’nin çok olumlu yanları vardı. Mesela enternasyonal anlayış, yüz milyonlarca insana barınak, yiyecek sağlamak, sağlık sigortası yapmak, hastane hizmetleri ve ücretsiz eğitim olanakları. Sadece Rusları değil, Asya Cumhuriyetleri’ni de kapsayan muazzam bir altyapı vardı. Geçmiş kuşaklar büyük fedakarlıklarla yaratmıştı bu eseri. Sovyetler Birliği’nin sadece kötü yanlarının gösterilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?

Gorbaçov: Haklısınız. Olaya farklı bakmak lazım. Her şeyi siyah beyaz olarak değerlendirmek doğru değil. Stalin’in büyük bir medeniyet inşa ettiğini söylemek gerekiyor. Halkın bunun için ödediği bedelin ne olduğu ayrı bir konu. Ancak Stalin sanayileşmeyi ve kültür devrimini gerçekleştirmiştir. Bunlar yapılmadan Sovyetler Birliği büyük ve güçlü bir devlet olamazdı. Önemli bilimsel ve teknik sorunları ancak eğitimli bir halk çözebilirdi.

Zülfü Livaneli, 21 Ekim 1986’da Kremlin’de Gorbaçov’la buluşan küçük bir aydın grubunun içindeydi. Bu toplantıda konuşulanlar, Perestroyka devriminin başlangıç noktasını oluşturdu. Livaneli, sonraki 17 yılda Gorbaçov’la dünyanın çeşitli bölgelerinde röportajlar yaptı. Bunları 2003’te ‘Gorbaçov’la Devrim Üzerine Konuşmalar’ adıyla bir kitapta topladı. Yukarıdaki fotoğraf, 1997 sonunda Moskova’da çekildi

Ayrıca güçlü devlet sayesinde, eğitim ve sağlık hizmetleri ile herkesin oturabileceği konutlar ücretsizdi. Tabii verilen hizmetler son derece mütevazı düzeydeydi, birçok yönden Batı standartlarının altındaydı. Ancak başlangıç noktasını unutmamak lazım.

Tüm bunlara rağmen halkı iktidardan, mülkiyetten, kültürel değerlerden uzak tutmak gibi Stalin’in benimsediği yol, devrimin verdiği görevlerden değildir, bunları tasvip etmemiz söz konusu olamaz. İktidar ele geçirilmiş ve istismarlar yaşanmıştır. Demokratik prosedürlere gelince, şeklen anayasa ilan edilmiş, geniş bir demokrasi olduğu yazılmış çizilmiş ancak gerçekte iktidar, nomenklatura’nın elinde kalmıştır. Kültür konusuna gelince bir taraftan bilim ve kültürün gelişmesi için olağanüstü büyük olanaklar tanınmış ancak öte yandan uygulanan denetimler, insanları özgürce yaratma olanağından yoksun bırakmıştır.  Genetik, fizik, kimya, tarım alanında çalışan uzmanlar büyük zararlar görmüştür. Çünkü gen bilimlerinde bile particilik ilkeleri uygulanmıştır. Bu da ülkemizin krizlere girmesini çabuklaştırmıştır. Ancak her şeye rağmen muazzam gelişme kaydedilmiş, Ruslar dünyada eğitim düzeyi en yüksek halk haline gelmiştir.  Ve evet, gerçekleri görmek lazım, Stalinizm’den, totaliter rejimden ebediyen uzaklaşmalıyız ama eğitim, kültür ve bilim alanında yaratılanları, bizi halk olarak farklı kılan özellikleri muhafaza etmeli, geleceğe taşımalıyız.

Zira, Sovyetler Birliği’nde yaşanan gelişmeler çok ilginç ve değerlidir.

ZL: Sayın Başkan 90’lı yıllarda yeni bir kavram ortaya atıldı: Yeni Dünya Düzeni. Bunun dünyanın kurtuluşu olduğu söylendi. 

Ama biz bu anlayışın çok zararını gördük. Türkiye’de de dünyada da. Bu deyim tek kutuplu Amerikan egemenliği anlamına gelmeye başladı. Bence bu kavramın değişmesi gerekiyor. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir acaba?

Gorbaçov:  Bu soru yalnız önemli değil aynı zamanda çok da güncel. 20’nci yüzyıl sonu ve 21’inci yüzyıl başında karşılaştığımız globalizm, ekonomi, güvenlik ve milliyetçilik sorunları yeni bir düzen gerektirmekte.  

Yeni bir düzen oluşturmadan global sorunlarla başa çıkmak imkansız görünmektedir. 

Dünyada yeni bir düzene ihtiyaç var ama Amerika’da en tepeye kadar uzanan hegemonyacı bazı çevreler Amerika’nın liderliğinin dünyaya hükmetmek anlamına geldiği fikrini empoze etmeye çalışmaktadır. Bu tam bir ütopya. Daha önce komünizm ütopyası vardı ama bu yeni anlayış da ütopyadır ve tamamen aptallıktır. Bir şeyi unutmamak lazım: Dünya farklı renklerden oluşur ve öyle kalacaktır. Ülkelerin, ulusların tarihinin hatta en küçük halkların görmezlikten gelinmesi pek çok önemli anlaşmazlığı ve olumsuz sonucu doğurur.

ZL:  Sayın Başkan, bu yaz Kırgızistan’da görüştüğümüz zaman çok hoş bir şey söylemiştiniz. Atatürk’ü bir lider olarak  takdir ettiğinizi, sevdiğinizi belirtmiş ve masanızın üstünde bir resminin bulunduğunu anlatmıştınız.

Gorbaçov: Evet öyle. Bu bana verilen bir hediyeydi. Güzel, renkli bir portre, hep masamda durur. Onu çok beğeniyorum. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması sırasında Atatürk gibi bir insanın kendi ulusunun çıkarlarını korumak uğruna ortaya çıkması çok önemli bir olaydır. Büyük ve tarihi bir misyon üstlenmiştir. 

Yıllar sonra Atatürk’ün geçmişini karalamak için birtakım insanlar ortaya çıkıyor. Böyle büyük insanları karalamak isteyen her zaman olur ve olacaktır. Sayıları da çoktur.

Ancak böyle yaratıcı ve bir ülkenin önemli dönüm noktasında ortaya çıkan, o ülkenin kaderini değiştirebilen insanlar oldukça azdır. Ben Atatürk’ü o insanlar arasında görüyorum. Ülkenizde zaman zaman Atatürk’le ilgili tartışmalar çıkıyor. Bunları büyük bir ilgiyle izliyorum. Sonuçta halkınız Atatürk’ü takdir ediyor ve seviyor.

ZL: Ortak dostumuz, UNESCO Genel Direktörü Federico Mayor size yazdığı bir mektubu göstermişti bana. Orada diyordu ki ‘’Bir  insan hem tarihte hem günlük politikada yer alamaz…’’ Bu cümle hakkında ne düşünüyorsunuz.  O sırada seçime giriyordunuz.

Gorbaçov: Bunun benimle bir ilgisi yok, bugünün adamıyım ben ama o cilveli kaprisli ‘’bayan tarih’’ ileride benimle ilgili ne karar verecek bilemem. Bu onun problemi, benim değil. Bize verilmiş olan hayatı, faal bir şekilde sonuna kadar dolu dolu yaşamalıyız. Ben de buna gayret ediyorum sadece. Heykelimin büstümün yapılması için değil, benden sonrakilere kalıcı bir şeyler bırakabilmek uğruna.

Livaneli: Son olarak affınıza sığınarak bir şey sormak istiyorum, dünyanın her tarafında çok yazılıp çizildi. Bir reklam filminde yer aldınız. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Gorbaçov: Evet, bir reklam projesine katıldım. Şöyle açıklayayım: Politika benim kaderim. 

Yıllar önce ülkemde başlatmış olduğum reformları, ölene kadar gücümün yettiği ölçüde gerek birtakım kuruluşlar, vakıflar içinde, gerekse bireysel olarak devam ettirme sorumluluğunu taşımaktayım. Dünya politikasıyla ve ekolojiyle de aktif olarak ilgileneceğim. Bunları kesinlikle kaderim olarak görüyorum. Şu ana kadar bana gelen her türlü ticari teklifi geri çevirdim. Birçok finans ve yatırım şirketi, yönetim kurulu üyesi olarak şirketlerinde görev almam için teklifte bulundu. Çünkü Gorbaçov imajından yararlanmak istiyorlardı. Ama ben bu teklifleri kabul etmedim. 

Bu konuda kararlıyım ancak kendime koyduğum yasakta bir istisna yaptım, kolay olmayacağını biliyordum. Üstelik bunun, ülkemde de bütün dünyada da konuşulacağını çok iyi biliyordum. Peki neden böyle bir şey yaptım? Çünkü bu proje sayesinde büyük paralar kazanma imkanına sahiptim ve bu parayı da fonlar oluşturmak için daha doğrusu enstitülerde, kütüphanelerde, arşivlerde değişiklikler yapmak için kullanmayı tasarladık. Bizim binamız bile yok, binaya ihtiyacımız var. Mesela şu anda sizinle muazzam bir binada konuşuyoruz. Devlet Başkanı (Yeltsin) yaptığım eleştirilerden dolayı bana kırıldı ve bu nedenle binayı elimizden aldı, bize minicik bir ofis bıraktı. Vakfımız çalışamaz oldu. Sonuçta bu reklam projesine, vakıf için gereken parayı tamamlamak için girdim ama bununla birlikte ticari projeleri kapatıyorum, bu ilk ve sondu.

Sizinle bir arkadaş olarak yıllar sonra tekrar görüşmemiz çok güzeldi, en iyi dileklerimi iletiyorum ve son olarak da bir sonraki görüşmenin çok kısa bir süre sonra gerçekleşmesini diliyorum. 

Zülfü Livaneli
Zülfü Livaneli