26 Mart 2025, Çarşamba Gazete Oksijen
07.02.2025 04:30

Hafıza kartımız aşırı dolu

A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Yeni teknoloji dilini kullanacak olursak Türkiye’nin hafıza kartı aşırı derecede doldu diyebiliriz. Nasıl bir telefon ya da cihaz kullanım kapasitesini aşar ve çalışamaz hale gelirse, geçmişiyle bu derece uğraşan bir toplum da bazı bakımlardan felç olma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir.

Tarih önemlidir elbette ama geçmişe saplanıp kalmak ve daha da önemlisi oradan kendisine yeni aidiyetler yaratarak modern dünyada haklılık ya da haksızlık iddialarında bulunmak, geleceğe bakışı ve yeni yaratıları engelleyen bir işlev görebilir.

On yıllardır Türkiye kimlik meselelerine boğulmuş vaziyette. Kimlikler der demez akla yalnız Kürt kimliği gelmesin. Türk, İslam, Kürt, azınlıklar, Arap, Osmanlı, Cumhuriyet, tarikatlar gibi kimlikler arasında bir savaş söz konusu.

Sosyal medyada gördüğümüz gibi kimi kendine Prehistoric Anadolu’dan kimlik çıkarmaya çalışıyor, kimi Anadolu’nun Arap olduğunu iddia ediyor, kimi Orta Asya kimliklerinden (ki orada da bir tek kimlik yok, çeşitli kimlikler var) kök yaratmaya çalışıyor, kimi Anadolu’nun heterojen tarihinden bir sentez yapılması gereğine inanıyor, kimi Avrupa Birliği kimliği altında var olmayı hedefliyor.

Derken liste böyle uzayıp gidiyor.

Geçmişe saplanan gündem

Tarihçi bilinciyle davranmayan insanlar için zaman iki boyuttan oluşur: Bugün ve geçmiş.

Bugünü algılamak basit ama geçmişi, üst üste yığılmış katmanlar halinde değil de bir bütün olarak algılamak daha kolay ve yaygın…

İnsanların çoğu için geçmiş, bir bütündür. 17’nci yüzyıl da aynı kategoriye dahildir, 13’üncü yüzyıl da, daha öncesi de. Mesela 14’üncü yüzyılın 11’inci yüzyıla çok yabancı olduğunu sık sık unuturuz. Oysa her dönemin kendi çağdaşlığı vardır, o yüzyılın “muasır medeniyeti”dir ve ötekilerden ayrıdır.

Osmanlı için de durum bu. Padişah Abdülmecit için, Fatih Sultan Mehmet bir masal padişahı kadar uzak.

Çünkü dedeleriyle araya yüzyıllar ve zamanın değiştirici etkisi girmiş. Ne onun gibi giyiniyor ne de onun gibi yaşıyor. Avrupa’yı ziyaret eden Abdülaziz, o dönemin Paris ve Londra’sını fetih İstanbul’undan daha iyi tanıyor. Oysa biz kestirmeden hepsine “Osmanlı” deyip geçiyoruz. Ama bir yandan da durmadan geçmişi karıştırıyor ve tartışıp duruyoruz.

Fransa’da De Gaulle’ü seven Fransız da, ona karşı olan da bu generali bu kadar tartışmaz. Ama bizde her gün Atatürk tartışması var. Eğer Atatürk de bizim gibi yapıp geçmişe saplansaydı, hayatını Tanzimat Fermanı’nın iyi mi kötü mü olduğunu incelemeye verirdi. Oysa o bugünü ve geleceği şekillendirmeyi tercih etti.

Gençlik yıllarımız, o dönemde yaşamayan şairleri tartışarak geçti. Nazım Hikmet mi, Necip Fazıl mı?

16’ncı yüzyıldaki Pir Sultan Abdal’ı radyolarda yasaklama girişimleri gördük. Sonra onu anma toplantısına giden aydınlar yakılarak öldürüldü. Demek ki görüş ayrılıklarını dört yüz yıldır giderememiş, tam tersine daha da vahşileştirmişiz.

Bırakın bu ülkenin ölüleri mezarlarında rahat uyusunlar. Durmadan geçmişi tartışma şehvetinin ve tarih yüzünden bölük bölük bölünmenin hiçbir anlamı yok. İnanın bana yok! Bugünün insanına yönelmek ve onun dertlerine çare aramak en doğrusu.

Marx, Trump, Musk

a) Amerika’da çok ilginç gelişmeler oluyor. Uzaktan ve erken bazı gözlemlerim şöyle:
Kapitalizm, Marx’ın öngördüğü büyük krize iyice yaklaşmış durumda. Kurum ve kişiler arasındaki rekabetin, antagonist bir çatışma halini aldığını görüyoruz.

b) Trump’ın atadığı RFK Jr, Kash Patel, Tulsi Gabbard, Marco Rubio ve benzerleri gibi yeni yöneticiler derin devlete savaş açtıklarını söylüyorlar.

USAID adı altında çalışan CIA yan kuruluşu, örtülü ödenek harcama belgelerini devlete vermemek için epey direndi ama şimdi değişik ülkelerde düzenlen darbeler, rejim değişiklikleri, kışkırtılan iç savaşlar, kamuoyu oluşturma ajanları, siyasi cinayetler, fonlar ve bunlar için harcanan milyarlarca doların kayıtları, kısacası Amerika’nın kozmik odası diyebileceğimiz suç merkezinin bilgileri Elon Musk’ın eline geçti.

FBI’ın başına geçecek olan Hintli Kash Patel, Kennedy cinayeti, 11 Eylül gibi bütün sır ve suç dosyalarını açıklayacaklarını duyurdu.

Eğer dediklerini gerçekleştirebilirlerse Amerika yeni bir yapılanmaya gidiyor demektir. Bu şaşırtıcı olayları kapitalizmin son aşaması olarak değerlendirmek mümkün olacak mı acaba? Göreceğiz.

c) Soruşturmalardan, davalardan, azledilme süreçlerinden, evinin basılıp aranmasından ve iki suikasttan kurtulan Trump, ikinci başkanlık döneminde kendisini güçlendirmek için Amerikalı milyarderleri yanına aldı. Bir çeşit Atina demokrasisi gibi elitlerden bir kadro kurdu. Bu kez intikam almaya kararlı gibi görünüyor ve bütün bu gelişmeler aklıma bir atasözümüzü getiriyor: Dinsizin hakkından imansız gelir.

Melisa Sözen: İllüzyon ve gerçeği birbirine karıştırma

Melisa Sözen, yıllar önce yer aldığı br Fransız dizisindeki rolü dolayısıyla ifadeye çağırılmış.

Bu haber bana tek kanallı televizyonumuzda gösterilen Zengin ve Yoksul dizisini hatırlattı. Dizide Rudy ve Tom adlı iki kardeş vardı. Senaryo gereği kötü kalpli Rudy Jordache senatör oluyor, iyi kardeşi Tom ise ölüyordu.

Tom’un ölümüne epey gözyaşı döküldü ve camilerimizde ruhuna mevlit okutuldu.

O sıralarda Amerikan Kongresi’nde Türkiye’yi ilgilendiren bir oylama vardı. (Bu gerçekti, film değil.) Hürriyet gazetesinin birinci sayfasında ‘’Senatör Rudy Jordache oylamada Türkiye’yi destekleyecek’’ diye bir haber yayınlandı. Rudy’yi oynayan aktör Peter Strauss’un yakışıklı resmiyle yayınlanan bu haberi okumak milletimizin içine epey su serpmişti.

1002. Gece Masalları’nı yaşayan ülkemizde, Melisa Sözen’in ifadeye çağırılması tesadüf değil. 

Zülfü Livaneli
Zülfü Livaneli