Değerli gazeteci Murat Yetkin’in T24’te yayınlanan ‘Muhalefete Garantili Seçim Kaybetme Dersleri’ adlı yazısını ilgiyle okudum ve içinden bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü geçmişe doğru bakan ve bunun ışığında geleceğe dair doğru uyarılar yapan bir yazı bu. Bakın Murat Yetkin ne diyor:
“1994 yerel seçiminde sol partilerin ortak aday çıkaramamasının sonucu ağır oldu. Üç sol parti ortak adayda uzlaşamadı, üç ayrı adayla seçime gitti. SHP adayı Korel Göymen 1 milyon 400 bin oy kullanılan seçimi Refah Partili Melih Gökçek‘e sadece 6 bin 500 oyla kaybetti. DSP adayı 111 bin 770 oy almıştı. Hatta sadece 30 bin oy alan CHP bile SHP ile ortak aday çıkarmış olsa, Gökçek bu kadar az oy farkıyla seçilemeyecekti.
İstanbul‘da durum farklı değildi. Zülfü Livaneli ile yüzde 20.3 oy alan SHP, eğer Necdet Özkan ile yüzde 12.4 oy alan DSP ile ortak aday çıkarabilmiş olsa, Recep Tayyip Erdoğan yüzde 25.19 oyla, yani her dört seçmenden yalnızca birinin oyuyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilememiş olacaktı.
İstanbul ve Ankara belediyelerinin, Türkiye‘de siyasi İslamcılığın simgesi sayılan Necmettin Erbakan‘ın Refah Partisi yönetimine geçmesi, siyasette yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bunda İstanbul‘daki SHP‘li belediyenin beceriksizlik ve yolsuzluk skandallarından sonra Erdoğan’ın gösterdiği hizmet odaklı belediyecilik performansının etkisi de vardı, ortak aday üzerinde uzlaşamayan benzer çizgideki partilerin de…
Nitekim 24 Aralık 1995‘te yapılan genel seçimde sandıktan Refah çıktı ve Erbakan ve Çiller‘in uzlaşmasıyla RP-DYP, ya da bilinen adıyla “RefahYol“ koalisyonu kuruldu. Askerlerin koyduğu isimle 28 Şubat “post-modern darbesi“, yani Erbakan‘ın “laik rejimi tehdit ettiği” propagandasıyla yıldırılarak başbakanlığı bırakmaya zorlanması siyasi zeminde kırılmalara yol açtı. Refah Partisi kapatıldı. Erbakan‘ın yöntemiyle iktidar olunacağından ümidi kesen Millî Görüşçülerden, o zaman “yenilikçiler“ olarak bilinen Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Abdüllatif Şener gibi isimlerin öncülüğünde 2001‘de AK Parti kuruldu. Ülkenin bugünküne benzer bir ekonomik krizden çıkmaya çalıştığı 3 Kasım 2002 seçimlerinde de yüzde 34.3 oyla tek başına iktidara geldi. Erdoğan’ı 30 yılda Beyoğlu belediye başkan adaylığından Cumhurbaşkanlığına taşıyan yolun taşları böyle döşendi.’’
1994’te ne oldu?
Türkiye birçok genel ve yerel seçim geçirdi. Aradan 28 yıl geçmiş olmasına rağmen niçin hep 1994 yerel seçimi konuşuluyor, niye hep o seçim referans alınıyor? Hangi sebeple bilen bilmeyen herkes, yalan yanlış yorumlar yapıyor? Cevabı Murat Yetkin’in yazısında. Ben ek olarak size bazı bilgiler daha vermek istiyorum.
1994 seçimlerine üç sol parti girdi. Karayalçın başkanlığındaki SHP, Ecevit’in başkanlığındaki DSP ve Baykal başkanlığındaki CHP. DSP ve CHP’nin Ankara-İstanbul gibi şehirlerde kazanma şansı sıfırdı, buna rağmen inatla SHP oylarını bölmek için seçime girdiler ve böldüler. Üç sosyal demokrat parti içinde, Ankara’da da İstanbul’da da en yüksek oyu SHP aldı ama DSP ve CHP oyları böldüğü için seçim Refah adaylarına gitti.
Şimdi size somut rakamlar vereyim:
Ankara
Kazanan RP adayı (Melih Gökçek) | 393.623 |
SHP (Korel Göymen) | 387.152 |
DSP (Ecevit’in partisi) | 111.740 |
CHP adayı ((Baykal’ın Partisi)) | 30.082 |
SHP+DSP+ CHP | 528. 974 |
Sonuçta SHP adayı Ankara’yı 6.000 civarında bir oyla kaybetti. Eğer üç sol parti ortak adayda anlaşsalar, başkenti 25 yıl yöneten Melih Gökçek olmayacaktı. İstanbul’da da aynı bölücülük yaşandı. DSP, SHP’nin karşısına Necdet Özkan’ı, Baykal’ın CHP’si ise Ertuğrul Günay’ı çıkardı. İki parti de en sert mücadeleyi sağ partilere değil, SHP’ye karşı yürüttüler. Somut rakamlar şöyle:
İstanbul
Kazanan RP adayı R.T. Erdoğan | 973.704 |
SHP | 784.693 |
DSP | 478.612 |
CHP | 54.028 |
SHP+DSP+CHP | 1.317.033 |
Bu inat sonunda sol İstanbul’u da Refah Partisi’ne verdi. Eğer ittifak olsaydı R.T. Erdoğan adını kimse duymayacaktı. Yalnız 94 seçimlerinde değil, ondan sonraki her yerel ve genel seçimde bu bölünmenin etkisi görüldü. İsterseniz seçim sonuçlarını önünüze alın ve farz edin ki DSP diye bir parti inatla ayrı olarak girmiyor seçime. Soldaki büyük parti çatısı altında birleşiliyor. Bu durumda ne Refah belediyelerini, ne Refah iktidarlarını görecektik. Eğer itiraz eden olursa lütfen rakamla cevap versin. (Bu gerçeği DSP’nin iki numarası Hüsamettin Özkan da söyledi, ‘En büyük hatamız 94 seçimlerinde sizin oylarınızı bölmek oldu’ dedi.)
Bugüne bakalım
Bugün sosyal demokrasi üç değil tek partiyle temsil ediliyor. Bu büyük bir avantaj elbette. İttifaklar ise şekil değiştirdi. 90’lı yıllardan beri yüzlerce kez tekrar ettiğim gibi artık kutuplaşma sağ-sol değil; laik, din ve etnik eksenli olarak üçe ayrıldı. Bu durumda eskinin sağı ile solu arasında da ittifak olasılıkları belirdi. 6’lı masa ittifakı bu ihtiyaca cevap vermek üzere kuruldu ama son zamanlarda bu birliktelik, adaylık tartışmaları ve dedikodularıyla yıpratılmaya başlandı. Açıkça söylüyorum bu bir tuzaktır, 94 seçimlerindeki aymazlığa tekrar düşmektir ve sonucu aynı olur. Hiç kimsenin bu ülkenin geleceğiyle oynamaya hakkı yok.
Akla uygun ve doğru çözüm, en büyük muhalefet partisinin önerisinde birleşmek olmalı. Çünkü seçimi partiler kazanır, adaylar değil. Unutmayalım ki 1994 seçimini de o dönemdeki anketlerde sadece yüzde 9 tanınırlığı olan Erdoğan değil, toplu bir kaymayla Refah Partisi kazanmıştı. Bu ülkedeki milyonlarca insan, yüreği ağzında 6’lı masanın aday kararını bekliyor. Böyle bir ortamda şahsi oynamak, ihtiraslarla hareket etmek geçmişte Ecevit ve Baykal’ın yaptığı hatayı tekrarlamak anlamına gelir.