22 Haziran 2024, Cumartesi Gazete Oksijen
14.06.2024 04:40

Nazım’ın Moskova’sında

3 Haziran, Nazım Hikmet‘in mezarı başında onu anma günüdür. 61 yıl olmuş ustayı kaybedeli. 61 yıldır Moskova’da Novodeviçi’deki mezarında, daha sonra ona katılan, ölümün tekrar buluşturduğu sevgili Vera’sıyla yatar

Novodeviçi Mezarlığı’nı bilen bilir. Bir anıt mezarlıktır. Kimler uyumaz ki orada:  Anton Çehov, Gogol, Bulgakov. Saymakla bitmez. Büyük romancılar, besteciler, ressamlar orada yattığı için bu mezarlık dünya çapında ilgi gösterilen bir müzeye dönüşmüştür. Ama bu mezarların en ilginci Nazım Hikmet’in. Diğer mezarların hepsi yan yana, önü arkası dolu, dar yollardan ulaşılır. Ama Nazım Hikmet‘inki mezarlıktaki meydana bakar ve önü boştur. Orada toplu tören yapmak mümkündür. Nazım‘ın sevgili eşi Vera Tulyakova da onun koynunda yatar. 

O meydanda Nazım‘a doğru giderken, sağda yerde renkli birtakım kabartılar şeklinde bir mezar görürsünüz. Bu Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin’in mezarıdır. Rusça‘da, mezarın yol üstünde olsun diye bir beddua var. Yeltsin’in mezarı da öyle olmuş.

Nazım’ın sevdaları ve dostları

 Yaş dolayısıyla ne yazık ki Nazım’ı tanıma şansım olmadı ama onun en yakın dostları ve iki eşi ile yakından tanıştık. Paris’te yaşadığım yıllarda büyük dostlarım Abidin ve Güzin Dino sürekli Nazım’dan söz ederlerdi. Çekmecelerden onun yazdığı şiirlerin orijinalini, çizimlerini çıkarıp gösterirlerdi. Güzin Hanım epey düşündükten sonra bunları Fransız devlet arşivine verdi. Yaşar Kemal, Nazım‘ın evladı yerine koyduğu bir insandı. Ondan da çok özel hikayeler dinledim. Nazım‘ın iki eşi ile dost olduk. Birincisi Paris‘te komşumuz olan Münevver Andaç, ikincisi ise Vera Tulyakova. Okuduklarım ve anlatılanlara göre Nazım en çok Vera‘ya aşık olmuş. Öyle böyle bir aşk değil bu. Şair yüreğinin bütün coşkusuyla Vera’ya sevdalanmış. “Saçları saman sarısı/ Kirpikleri mavi” adlı aşk destanını okuduğunuz zaman kavrayabiliyorsunuz bu kara sevdayı. Vera Hanım’la tanışmak benim için büyük bir şans oldu, kısa zamanda dostluğumuz pekişti. 70’lerde Nazım’dan bestelediğim parçaları çok severdi. Son Moskova seyahatimde, beni çok duygulandıran bir şeyi öğrendim. Nazım araştırmacısı ve Vera‘nın yakın dostu Melih Güneş anlattı: Vera Hanım, şimdi Nazım Hikmet Kültür Merkezi‘nde duran, daha önce Nazım‘ın evindeki büfenin üstüne ikimizin resmini koymuş. Yıllarca orada durmuş birlikte çekilen fotoğrafımız. Bu benim için ne kadar büyük bir onur anlatamam.

Nazım Hikmet kültür merkezi

Moskova‘da bir Nazım Hikmet Kültür Merkezi açıldı. Orada bizim bir vakfımız var: Nazım Hikmet Vakfı. Başkanı Moskova’da yaşayan iş adamı Ali Galip Savaşır. Onursal başkanlığını da bana lütfetmişler. İşte bu vakıf, Moskova Belediyesi ile birlikte çok güzel bir Nazım Hikmet Kültür Merkezi açtı. Müzenin duvarlarında harika resimler var. Nazım‘ın eşyaları, kitapları sergileniyor ve kültürel toplantılar yapılarak bir akademi niteliği kazanıyor. Bu Nazım‘ın anısını Rusya‘da yaşatabilmek için yapılan en önemli girişim. Rus-Türk İşadamları Birliği, yıllar boyunca Nazım anmaları düzenledi, o birliğin katkıları da çok değerli. Vakfın başkanı Ali Galip Bey ise eski bir emniyet müdürü. İşte bu çok ilginç bir nokta. Eğer Bursa Cezaevi’nde Nazım’a, ileride Moskova‘da senin adına bir vakıf kurulacak, başkanı da bir emniyet müdürü olacak dense herhalde çok hayret ederdi. Galip Bey ilerici bir emniyet mensubu olduğu için Polis Koleji‘nden itibaren Nazım’a sahip çıkmaya çalışmış.

Zülfü Livaneli ve Vera Tulyakova.

Nazım Hikmet Kültür Merkezi‘nin açılış töreninden sonraki ilk toplantı benimle yapıldı. Bu da büyük bir onurdu tabii benim için. Moskova kitaplıklarından ve kültür merkezlerinden sorumlu direktör ve bu yılki Nazım Hikmet Ödülü’nün sahibi Aleksandra İlyina ile çalışan Ruslar soru cevap şeklinde düzenlenen bu toplantıda fikirlerimi dinlediler, daha sonra kitap imzalattılar. Benimle söyleşi yapan Profesör Derya Jigulskaya, aynı zamanda büyük bir emek vererek Huzursuzluk romanımı Rusça‘ya çevirdi. Biliyorsunuz çeviri çok önemli, herhangi bir çeviri yabancı ülkede sizi rezil de edebilir vezir de. Kötü çeviri vakaları başıma çok geldi. Mesela Çin‘de yayınlanan Mutluluk, daha önce Tayvan‘da da basılmıştı. İkisi de Mandarin Çincesi olduğu için Pekin‘de, aynı çeviriyi mi kullandıklarını sordum. Hayır dediler çünkü kullanılamayacak kadar kötüydü. Bu yüzden kitap Tayvan’da hiçbir yankı uyandırmadı, Çin‘de ise tersi oldu. Rusça bilmediğim için çevirinin kalitesini anlayamam tabii ama okuyanlardan ve eleştirmenlerden gelen olağanüstü beğeni, çevirmenin başarısını ortaya koyuyor. Ayrıca Rus Şarkiyat Enstitüsü de çeviriyi onaylamış.

Ve Kızıl Meydan’da

Bir zamanlar adını ağzına alanın hapsedildiği Kızıl Meydan’da her yıl bir kitap fuarı düzenleniyor. Moskova Kitap Fuarı’nın bu yılki konuklarından biri de bendim. Darya Hanım’ın soruları ve çevirileri ile büyük bir kalabalığa konuştuk ve kitapları imzaladık. Unutulmaz bir anı oldu benim için.

Novodeviçi Mezarlığı... Bu mezarlıkta Nazım Hikmet’in yanı sıra Gogol, Chekhov, Stanislavski, Bulgakov, Eisenstein, Prokofiev, Shostakovich, Mayakovski ve Tolstoy’un da mezarları bulunuyor.

Moskova‘da savaşı hissetmiyorsunuz. Caddeler pırıl pırıl, bir çöp, bir izmarit bile göremiyorsunuz yerlerde. Enerji sıkıntıları olmadığı için muhteşem bir aydınlatma var. Arabalar yaya geçitlerinde mutlaka durup yol veriyor. Akşamları kafelerin, restoranların, barların önünde eğlenen, dans eden insanları görseniz, bu ülkenin savaşta olduğuna katiyen ihtimal veremezsiniz. Moskova‘da evsiz insan yok, kimse sokakta yatmıyor, herkesin üstü başı düzgün. Gördüğüm en temiz şehir diyebilirim. İnsanlar kibar, kimse bağırmıyor, gürültü yok. Metrolar ise bambaşka bir alem. 1935‘te yapılmış olan metro istasyonları, heykelleri, tabloları, tezyinatları ile sanki bir müze. Bolşoy’un önünde durup Kremlin’e baktığınızda, devasa bir anıt görüyorsunuz; Karl Marx anıtı. Onun solunda meşhur Metropol Oteli var.

Asya kökenli bir halk olan Rusları, Avrupa‘nın kültür zirvesine taşıyan reformları bizde deli denilen Büyük Petro yapmıştı. Aslında Osmanlı hanedanı da buna benzer reformlar yapmak istiyordu ama ulema bırakmadı ve iki imparatorluğun kaderi sonsuza kadar ayrıldı. 2’nci Mahmut’un, Rusya ile fark niye bu kadar çok açıldı sorusuyla bir rapor hazırlamak üzere Moskova‘ya gönderdiği amiral ona getirdiği raporda mealen diyor ki: Padişahım bu raporda anlatacağım çok şey var ama ilk gözlemim şu: Ruslar milletlerinin tamamıyla yaşıyor ve çalışıyorlar, biz ise milletin yarısını eve kapatmışız.”

Rusya‘da kadınlar hayatın içinde Osmanlı‘da değil. Bunun ne kadar büyük bir fark yarattığını da gördük zaten. Cumhuriyet devrimlerinin amacı bu tarihsel açığı kapatarak bu ülkenin kadınlarını da hayata katmak değil miydi?

Moskova‘da bana yöneltilen sorulardan biri, Rusya‘yı nasıl anlatabileceğim, bu ülkenin en önemli özelliğinin ne olduğuydu. Cevap olarak kültür dedim. Rusya‘nın kültürü her dönemde öncü ve büyük bir işlev gördü. Çarlık Rusyası’nda da Sovyetler Birliği zamanında da şimdi de… Bu durum milli karakterin ideolojilerle dönüşmediğini ve değiştirilemediğini gösteriyor. Reformları yaptıktan sonra kendilerine yabancı olan Avrupa kültürünün klasik müzik, bale, edebiyat gibi pek çok alanında zirveye yerleşmiş sanatçılar yaratan Rusya, bu niteliğini her rejimde koruyor.

***

Bu seyahatimde kar yoktu ama yine de Nazım’ın kayın ormanlarında dolaşmak beni mutlu etti.