Önümüze gelen her abur cuburu nasıl midemize atıyorsak, kültür abur cuburunu da ruhlarımıza dolduruyoruz. Sonuçta vücudumuzun şeklinin bozulmasına benzeyen bir ruh obezliği baş gösteriyor
Dünya tarihinde ilk kez şişmanlığa bağlı hastalıklardan ölenlerin sayısı, açlıktan ölenlerin sayısını geçmiş. Böylece bizim eski ‘’Biri yer biri bakar/ Kıyamet ondan kopar’’ sözü doğrulanmış oluyor. Yiyen de ölüyor yemeyen de. Bu durum, gelir dağılımı adaletsizliğini akla getiriyor. Nasıl ki, obezler daha az yese ve yoksulların yiyeceği artsa dünya dengeye kavuşursa, gelir dağlımı konusunda da aynı durum yaşanıyor. Bunu Stieglitz başta olmak üzere herkes söylüyor zaten, sır değil. En zengin 10 firmanın sadece pandemi döneminde elde ettiği kârla tüm insanlık aşılanabilirmiş. Ama gözlerini toprak doyursun, yapmıyorlar bunu. Bizim yok ama onların kefenlerinin cebi var galiba. Şimdi asıl meramıma geleyim. Obezitenin tehlikelerini herkes biliyor artık. Okullarda doymuş yağı, tuzu vs. azaltılmış ürünler satılıyormuş. Evet; yağ doyar, insan doymaz. Agop’un kazı gibi yedikçe yer insansoyu. Hele modern insan... Televizyonun karşısındaki kanepeye uzanıp, saatlerce homini gırtlak çalışır. Eski Türk filmlerindeki erkeklerin zayıflığına bakın, bir de şimdiki gençleri gözünüzün önüne getirin. Batı’da da durum böyle. Oysa oburluk, Hıristiyan dinindeki yedi günahtan biridir. Bizde de peygamberin “Sofradan aç kalkın!” öğüdü bilinir. *** Bedenimizin sağlığını abur cubur yemek bozuyorsa, ruh sağlığımızı da okuldan, televizyondan, basından, eğlence dünyasından yayılan abur cubur mahvediyor. Çünkü günümüz insanı farkında olsun olmasın, her gün milyonlarca mesaj alıyor: Ekrandan, gazetelerden, reklamlardan, arabada dinlediği radyolardan, eğlence endüstrisinden, siyasetten, afişlerden, el ilanlarından, maçlardan, sosyal medyadan mesaj akıyor da akıyor. Önümüze gelen abur cuburu gövdeye attığımız gibi, hatta daha da beter bir şekilde bu kültür abur cuburunu ruhumuza dolduruyoruz. Ayaküstü atıştırılan hazırlop gıdaların zararı biliniyor, insana olumsuz etkileri fark ediliyor. Ama ruhlarımıza doldurduğumuz abur cuburları henüz fark edemiyoruz. Oysa onlar da aynı etkiyi yapıyor. Yaşam kalitemizi bozuyor, toplumsal hayatımızı cehenneme çeviriyor. Ahlâk yapımızı derinden sarsıyor. Bunu görmek daha zor elbette. Çünkü doktorların uyarılarına inanmaktan farklı olarak, kültürel alandaki uyarılar “kişisel beğeni” noktasından algılanıyor. Ama bu arada ruhlarımız abur cubura alıştırılıyor, şekli şemaili bozulan obezler gibi bir ruh obezliği baş gösteriyor. Acaba ileride ‘’kültür hekimleri’’ çıkıp, mucize kültür diyetleri mi tavsiye edecek diye düşünmeden edemiyorum.Pierre Cardin giyim kuşamı hiç dert etmezdi
Gözlediğim kadarıyla, dünya modasına yön verenlerin çoğu özel bir tarza sahiptir. Bazıları Karl Lagerfeld gibi barok denilebilecek bir tarza bürünür, bazıları Armani gibi siyah t-shirt’ü tercih eder. Memur tarzı giyineni pek azdır, hatta belki de yoktur. Ama dünyadaki her şey gibi bunun da bir istisnası var. Geçenlerde vefat eden Pierre Cardin ile yıllarca UNESCO iyi niyet elçileri grubunda birlikte çalıştık. Yemeklere gittik, uzun sohbetler ettik. Dünyaca çok tanınan, adı marka olmuş, ünlü Maxim’s’in sahibi, giyim kuşamı hiç dert etmezdi çünkü hep aynı şeyi giyerdi.