25 Kasım 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
07.10.2022 04:41

Şiddet dalgası

Ankara’da bir cinayet işlendi. Onur Şener öldürüldü, hem de vahşice öldürüldü. Boğazını kestiler, şah damarını parçaladılar.

Kimdi Onur Şener?

İyi kalpli bir müzisyendi, gitar çalıp şarkı söyleyerek ailesini geçindiriyordu. Canından çok sevdiği bir kızı, aslında vefat etmiş bir arkadaşının çocuğu olan, bağrına bastığı bir oğlu vardı. Sevgili eşi vardı, sevgi dolu anası babası, arkadaşları vardı.

Bu ocağı söndürdüler.

Ne için?

Üç magandanın istediği şarkıyı bilmediği için.

“O şarkıyı bilmiyorum’’ diyen bir müzisyenin, bir babanın, bir eşin, bir evladın boğazını kestiler.

Katiller kim?

Bürokrat, devlet memuru, üniversite mezunu üç kişi. Biri mühendis.

Devlette yüksek mevkilere gelmişler.

Bu kadar sudan bir sebeple güzel bir insanın canını alanların profiline baktığınızda, birbirinin kopyası gibi duran bir prototip çıkıyor karşınıza:

Genç, erkek, sözüm ona milliyetçi-mukaddesatçı, ‘Türküm ulan asarım keserim, var mı yan bakan!’ diyen kişiler.

Aynı gün, yine bu prototipe uygun bir erkek (annesinin ifadesine göre) on yıldır işkence yaptığı karısını öldürdü ve intihar etti. Bu erkek vatandaş da Yargıtay Tetkik Hakimi unvanını taşıyordu. Adalet dağıtması beklenen en yüksek kurumdaydı. Yüksek hakimler ve ideoloji arkadaşları onun ardından taziyeler paylaştılar.

Birkaç gün önce yine bunlardan biri, annesinin kafasını kesip balkondan attı.

Kadın cinayetleri hiç durmuyor zaten. Her ay otuza yakın genç kadın, bu tiplerin elinde can veriyor. Ya bıçakla boğazı kesiliyor ya balkondan atılıyor ya tabancayla vuruluyor ya boğuluyor.

Her yerdeler. Evde, sokakta, lokantada, trafikte.

Her gün okuyoruz, izliyoruz bunları.

Trafikte yol verdin vermedin diye arabaların önünü kesip üç beş kişilik bir genç erkek grubu iniyor aşağı, dehşet yaratıyorlar. Ellerinde levyeler, sopalar, bıçaklar, tabancalar. Karşılarındakinin yaşlı, genç, hasta, erkek, kadın olması fark etmiyor. Malul gaziyi bile öldüresiye dövdüler geçenlerde. Genç erkek şiddeti bütün kabalığı ve ilkelliğiyle sokaklara egemen.

‘Ne ekersen onu biçersin’ sözü bir kez daha doğrulanıyor.

Bu ülkenin erkek çocuklarının beyni yıllardır ilkel fikirlerle, uygarlık düşmanı söylemlerle, kadın düşmanlığıyla, adam öldürmenin kutsandığı vurdulu kırdılı mafya dizileriyle, şanlı ecdat masallarıyla, erkekliği yücelten kadını aşağılayan önyargılarla dolduruldu. Son otuz yılımıza damga vuran bu lumpen kültür, yüzbinlerce potansiyel şiddet suçlusu yarattı. Nezaketi, saygıyı, efendiliği, düzgün konuşmayı zayıflık olarak gören kuşaklar yetiştirildi.

Ve bu ateşin, popüler kültür aracılığıyla, nihilist bir müzikle, kahramanlık taslayan rol modellerle, cehaletle, sahte bir özgüvenle pompalandığını görmek istemedi kimse.

Medyanın bu işteki suçu açıkça ortada.

Bu memlekette güzel, onurlu, temiz ne kaldıysa çürütüp, bu değerleri savunan kim varsa ona saldırdılar.
İnsanlığın en büyük suçu olan, hemcinsini öldürmek eylemi yüceltildi, kutsandı.

Din, vatan, şeref, memleket, mezhep, namus diye birçok kavramın arkasına saklanmış olan cinayet dalgası adeta desteklendi.

Maçtan sonra ateş açıp balkondaki masum bir çocuğu öldüren maganda bile ‘Milli hislerim galeyana geldi’ dediği için hoş görüldü.

Eğer öldürmeyi toptan reddetmez, bazı durumlarda bu eylem kutsanabilir derseniz, bu işin nerede sonuçlanacağını bilemezsiniz.

Herkes kendi kafasına göre bir düşman yaratır kendisine.

Benzini dökünce kibrit çakan bulunur

Bilenler bilir; yıllardır uğraştığım konuların başında şiddet ve insan hakları gelir. TBMM’de artan şiddeti araştırmak için komisyon kurdurmaktan tutun da, yüzbinlerce imza toplamaya varan çabalarla yetkilileri, medyayı ve toplumu bu felakete karşı uyarmaya çalıştım. Bu konuda çalışan vicdanlı kişiler ve sivil kuruluşlarla birlikte el ele, kol kola mücadele ettik.

Ne yazık ki başaramadık.

O yıllarda biz uyardıkça bazı ‘aydınımsılar’ dudak büküyordu. Hatta bunlardan biri, ‘İstanbul’un tam bir metropol olması için cinayetlerin artması gerekiyor. Yeteri kadar cinayet yok’ diye yazmıştı. Amerikan kitle kültürünün etkilediği zihinlerdi bunlar.

Bazı korkunç şiddet olaylarına gösterdiğim tepkiler, arkadaşları olan failleri korumak amacıyla bana karşı bir kampanyaya bile dönüştürüldü.

İşte şimdi geldiğimiz noktaya bakın.

İstanbul bir suç cenneti oldu. Yabancı ülkelerin mafya liderleri bile burada öldürülüyor.

Okuldayken hiç bilmediğimiz tanımadığımız, ülke gündeminde olmayan uyuşturucu belası bugün yangın gibi sarmış ortalığı.

Uyuşturucu madde kullanımı on (evet 10) yaşına kadar inmiş.

Toplum çöküyor.

Bu durumda bile, televizyon ekranlarında her gece onlarca kişi, o lider bunu dedi, öteki şunu yaptı diye saatlerce konuşmakta ama bu arada ülke açlığın pençesindeymiş, kutuplaşma insanları boğaz boğaza getirmiş, uyuşturucu belası geleceğimizi yok ediyormuş, her yer suç mahalline dönmüş ne önemi var.

Konuşmaya değer konular değil bunlar. Hatta sosyal medyada yer almasını bile engellemek gerekir ki suçlar iyice karanlıkta kalsın.

Şiddet dalgası toplumu yangın gibi sarmış durumda.

Onur Şener cinayeti içimizi yaktı ama ne yazık ki birkaç gün sonra başka bir olay üstünü örtecek bunun. Özgecan Aslan ve daha yüzlercesi gibi sadece hassas ve iyi niyetli insanların hafızasında kalacak.
Çok üzgünüm sevgili emekçi kardeşim, çok üzgünüm. 

Zülfü Livaneli
Zülfü Livaneli