Bu kadar büyük bir illetle karşılaşmadık hiç. Bir çay kaşığı dolusu virüs, tüm dünyayı yere serdi. Sadece öldürmüyor, süründürüyor, aklımızı da alıyor! Hayatımızın her anını onunla yaşıyoruz. Kimimiz eve mahkum, kimimiz işe giderken her an bulaşma korkusuyla panik. Çocuklar sıkıntıdan patlıyor, 65 yaş üzeri vatandaşların sinirleri bitik... Yani mesele sadece ölüm korkusu, hastalanmak, işsiz kalmak da değil artık, ruh sağlığını korumak. Öyle bir kısır döngü ki bu, kaygı, stres aynı zamanda bağışıklık sisteminizi de bozuyor. Bir ikinci davetiye çıkarıyor virüse ve başka hastalıklara. İşte İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Osman Müftüoğlu’nun ‘yangın yeri’ diye tarif ettiği durumumuz tam da bu.
"Gülse Birsel ve Cem Yılmaz’ı göreve çağırıyorum"
Prof. Müftüoğlu olumsuz konuşmaktan hep uzak duran biridir, tanıyanlar, izleyenler bilir. Ama ortada öyle bir gerçeklik var ki, o dahi virüse karşı önlemlerden önce, vurguyu gündelik hayattaki karabasana yapıyor. “Toplum gerildi, maalesef daha da gerilecek, bunu bilin. Çünkü, pandemi ancak Kasım’a doğru kontrol altına alınabilir. Çok sıkıldık, mutsuzuz. Şimdi bir seferberlik zamanı... Cem Yılmaz, Ata Demirer, Yılmaz Erdoğan, Şener Şen, Gülse Birsel gibi sanatçılar devreye girmeli. Herkesin gülmeye, neşelenmeye ihtiyacı var. Bu gerilimi yumuşatacak tebessümler lazım bize, işte onlar bunu yapabilir” diyor ve ekliyor: “Hoşça vakit geçirmeliyiz. Söz gelimi Tarkan ve Sezen Aksu konserler versin. Özellikle eve mahkum kalan 65 yaş üzerine ilaç gibi gelecektir. Bizim 7’den 70’e ruhumuzu hem yatıştırmaya hem de çok köpürtmeye ihtiyacımız var.”
"Covid-19 sert bir kış hastalığı olarak kalır"
Pandemi döneminde sağlığımızı korumak için neler yapmalıyız? En başta hiç tartışmadan aşı olacağız. Bu salgını dünya ölçeğinde bitirmenin tek yolu var, o da aşılanmak. Herkesi aşıya ikna etmeye çalışacağız. Hiçbir aşıda ayrımcılığa gitmeyeceğiz. Biontech olur, Moderna olur, Sinovac olur. Hangisini bulursak... Hiç düşünmeyin, bulabildiğiniz aşıyı olun diyorsunuz? Kesinlikle. Bu bir orman yangını, yanmak istemiyorsanız, ‘Ben Mercedes bekleyeceğim’ olmaz, Lada bulursanız ona binin, bisiklet bulursanız bisiklete binin. Yolda eğer bir Mercedes bulursanız, Lada’yı bırakın ona geçin. Bugün falanca aşıyı olabilirsiniz, 6 ay sonra başka bir aşı olacaksınız zaten. Ve ümitsizliğe kapılmadan, bu işin uzayacağını da bilin. Nasıl? Ben Covid 19’un tümden gideceği kanaatinde değilim. Maalesef bu maske, mesafe, hijyen ve sosyalleşme meselesi daha uzun zaman sürecek.Ben aşı oldum, gönüllü oldum hatta, yeterli antikorumu yaptım ama dışarıda hala çift maskeyle dolaşıyorum. Çünkü henüz elimizdeki aşıların hiçbirisinin virüsü taşımamıza engel olacak kapasitede olduğu gösterilmedi. O nedenle pandemi bitti düdüğü çalınana kadar maske takmamız, mesafe ve hijyene dikkat etmemiz şart.
“Bu günlere de şükür diyebilmemiz lazım”
Peki virüs ne zaman kontrol altına alınabilir sizce? Ben virüsün ancak önümüzdeki Ekim, Kasım ayları gibi daha yönetilebilir hale geleceğini düşünüyorum. Zaten bu virüs bir kış hastalığı olarak kalacak. Tıpkı grip ve nezle gibi... Ama çok daha sert bir kış hastalığı olarak kalacak tabii. Hastanelere, ‘Mart ayında hastalık pik yapabilir, hazırlanın’ diye uyarılar gittiği söyleniyor... Biz hep korkuyla yaşayan bir toplum haline geldik. Bu fevkalade yanlış bir yaklaşım. Tam tersine bizim vatandaşı daha fazla motive edecek mesajlar vermemiz lazım. Mesela önümüzdeki sonbaharda minimum 12-13 aşı ve muhtemelen çok daha etkili ilaçları konuşuyor olacağız. Hatta bu ilaçlar bulundu haberi gelirse hiç şaşırmayın. Önümüz aydınlık. Virüsü artık tanıdık. Virüse karşı nasıl bir destek tedavi yapacağımızı biliyoruz. Ölüm oranları çok düştü. Yeter ki yeni vakalarla hastaneleri meşgul etmeyelim. Bundan sonrası işin psikolojik kısmıyla alakalıdır. Öyleyse ne yapmalıyız? Salgında dört önemli konu var. Uykunuza, beslenmenize, egzersize ve en önemlisi huzura odaklanacaksınız. Bugün Instagram’da paylaşım yaptım. ‘Sabah, öğle, akşam huzur hapı alın’ diye. Bazıları ‘Hocam o tableti nerede buluruz’ diye soruyor. Yani o kadar çok uzaklaşmışız ki kendimizden, huzuru bile eczaneden alınacak bir hap olarak görüyoruz. Sizin için huzur nedir peki? Bakın, huzur tabletinin içinde ne var biliyor musunuz? Sevgi, şefkat, sabır, hoşgörü, affetmek var. ‘Bu da geçer’ diyebilmek, paylaşmak var. Hoş görmek var, hor görmek değil. Ötekileştirmemek var. ‘Ben’ yerine, daha çok ‘biz’ diyebilmek var. O tabletin içine tıpkı multivitamin tableti gibi 20 mineral, 30 vitamin koymanız lazım. Ama zaten biz onu koymayı beceren bir kültürden geliyoruz. Güne huzurla başlayıp, ‘Buna da şükür, hiç olmazsa savaş halinde değiliz’ diyebilmemiz lazım. Önce huzur dediniz. Peki ikincisi sağlıklı beslenme mi? Hayır, sağlıklı yaşam deyince ilk aklımıza beslenme geliyor. Ama doğrusu bu değil. Özellikle bu dönemde ilk sırada huzur, ikinci sırada aktivite yer almalı. Hiç kimse ‘Eve hapisken nerede egzersiz yapacağız?’ demesin. Evdeyseniz çömelin, kalkın, zıplayın, yürüyün... En basit kültür fizik hareketlerini yapın. O da mı olmadı, ev temizliği yapın! Bahçeyle uğraşın. Bunu bir eğlenceye çevirin. Ama mutlaka hareket edin.
“Çok ciddi bir uykusuzluk sorunuyla karşı karşıyayız”
Üçüncü sırayı çok merak ettim... Üçüncü ihtiyacınız ise uyku. Bakın, hala beslenme değil. Şu anda çok ciddi bir uykusuzluk salgınıyla karşı karşıyayız. Bunun önüne geçebilmemiz ve mümkün olduğu kadar akşamları bilgisayar, cep telefonu ve televizyondan uzaklaşmamız lazım. Kitap okumaya yeniden dönmemiz lazım. Ve iyi uyumak istiyorsak, mutlaka gündüzlerimizi yorularak geçirmemiz lazım. Akşama kadar oturup, sonra tıka basa yiyip yatağa girerseniz uyuyamazsınız. Hele bir de ‘Annem babam virüsten ölecek mi, çocuk okula gidecek mi, giderse virüs kapacak mı?’ gibi karamsar düşünceler içindeyseniz uykunuz hepten kaçar. Uykusuzluğun koronavirüs kapma oranını yüzde 250 artırdığı açıklandı... Öyle. Bakın, uykunuz iyiyse olduğunuz aşının bile gücü artıyor... Uyku bu kadar önemli. Dördüncüsü de doğru beslenmek. Burada da yeteri kadar su tüketin, 8 bardak kadar, yeteri kadar doğal beslenin, karbonhidrattan, şekerden, undan uzak durun yeter. Gerisi çok önemli değil.
İyi yaşlanmak için her gün 10 bin adım atın
Peki hocam siz bu kadar aktif çalışırken sağlığınızı korumak için nelere dikkat ediyorsunuz? Egzersizi hiç ihmal etmiyorum. Her gün 10 bin adım atıyorum. Hafta içi yürüyüş bandında yürüyorum, hafta sonu sahilde. Bizim sloganımız şu, paslanmamak için 5 bin adım, yağlanmamak için 7 bin 500 adım, iyi yaşlanmak için de 10 bin adım atmalı. Bu işin esası yürümektir. Bakın, iyi yaşlanmanın birinci yolu yaşlanmamaktır. Yaşlanmamak için de hareket edeceksiniz. İkinci yolu da yaşlılığı kabul etmek, kavga etmemektir. Ben iyi yaşlanmak değil de, iyi yaşamak iddiasındayım. Sosyalleşmeyi, topluma karışmayı seviyorum.
50’den sonra durma, düşme, üşütme, üzülme!
Bir de sizin artık iki öğün yemek yediğinizi biliyoruz... Neden? Evet. Sabah 7’de kahvaltı ediyorum, akşam da 7-7.30’da yiyorum. Ama bunu haftanın iki günü bozduğum da oluyor. Haftanın belli günleri tek öğüne geçtiğim de oluyor. Kendi vücudumdan aldığım sinyallerle değiştirebiliyorum bu gidişi. Uykuma çok dikkat ediyorum. Saat 11’den sonra beni kolay kolay hiçbir yerde göremezsiniz. Sabah da 6’da uyanıyorum. Mutlaka beslenmeme dikkat ederim. Mutlaka huzuruma dikkat ederim. Ama genelde şunu net söylüyorum ve uyguluyorum, 50’sinden sonra can boğazdan gelmiyor, gidiyor. Lokmalarınızı azaltmanız, adımlarınızı çoğaltmanız lazım. Yavaş yemeniz, hızlı yürümeniz lazım. Bir de şu üç kuralı hiç unutmayın; durma, düşme, üşütme! Hiç değişmez bu kural. Ama buna bugünlerde ‘üzülme’yi de eklememiz lazım. Durma, düşme, üşütme, üzülme! Bu ana kuralların çerçevesinde döndüğünüz zaman hem beden sağlığınızı hem ruh sağlığınızı garantiye alırsınız. Peki ya genlerimiz? Doğru beslenerek ve doğru yaşayarak en kötü ihtimalle yüzde 30 oranında hastalıklardan korunabilirsiniz. Sizin dışınızdakilere Allah karar veriyor, doğa karar veriyor, çevre karar veriyor. Ama sizin karar verdiğiniz şeyler de var. Ne düşünüyorsun, ne yiyorsun, ne yapıyorsun, ne kadar uyuyorsun? Dört basit şey, işte iyi yaşamak için bunlara dikkat etmemiz lazım.
Vazgeçmemeniz gereken üç takviye
Pandemi sürecinde hep D vitamini takviyesinin öneminden söz edildi. Hatta İngiltere’de halka bedava dağıtıldı... Siz takviye almak isteyenlere ne önerirsiniz? Hiç vazgeçmemeniz gereken üç şey varsa, D vitamini, çinko ve C vitaminidir. Bunun dışındaki takviyelerin hepsine doktor karar vermeli. D vitaminini de mümkünse K vitaminiyle kombine almakta fayda var.
Demirel ile Aliyev'e özel doktorluk ve sağlık başdanışmanlığı yaptı
Prof. Osman Müftüoğlu, Süleyman Demirel’in özel doktoruyken aynı zamanda cumhurbaşkanları Haydar Aliyev ve Saparmurad Türkmenbaşı’nın da sağlığıyla ilgileniyordu. Ayrıca Turgut Özal ve İslam Kerimov da sağlıklarını ona emanet etmişlerdi. Zira Prof. Müftüoğlu, çok iyi bir dahiliye uzmanı olmasının yanında, sağlıklı yaşam konusunda dünyaca ünlü bir hekim.