25 Aralık 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
Haber Giriş: 24.12.2024 10:50 | Son Güncelleme: 24.12.2024 19:05

İtalyan aşırı sağcılar, kafalarını komünist bir felsefecinin yazdıklarından kaldıramıyor

‘Kültürel hegemonya’yı ele geçirmek İtalyan sağı için bir takıntı haline geldi. Giorgio Ghiglione’nin Foreign Policy'deki yazısına göre Başbakan Meloni ve çevresi, bunun için yüzlerini komünist felsefeci Gramsci’ye dönüyor
İtalyan aşırı sağcılar, kafalarını komünist bir felsefecinin yazdıklarından kaldıramıyor

6 Eylül’de İtalya Kültür Bakanı Gennaro Sangiuliano bir seks skandalı nedeniyle istifa etti ve yerine Alessandro Giuli atandı. Giuli’nin neredeyse hiç siyasi tecrübesi yoktu, ama gençliğinde tıpkı Başbakan Giorgia Meloni gibi İtalyan Sosyal Hareketi (MSI) isimli bir neo-faşist partinin üyesiydi. Seçimden kısa süre sonra Meloni onu Roma’nın önemli müzelerinden MAXXI’nin başına getirdi.

Sağcı bir kültürel hegemonya inşa etmek

Bir açıdan Giuli, bakan yapılmadan önce de Meloni’nin vizyonunun bir parçasıydı. Yıllardır kendisini en önem verdiği projeyi hayata geçirebilecek kişilerden biri olarak görüyordu: Sağcı bir kültürel hegemonya inşa etmek.

Kültürel hegemonya konsepti, İtalyan komünist felsefeci Antnonio Gramsci tarafından Karl Marx’ın öngördüğü işçi devriminin neden gerçekleşmediğini açıklamak için geliştirilmişti. Teorisine göre bunun gerekçesi yönetici sınıfın okullardan medyaya kadar tüm sosyal kurumları kontrol etmesi ve bunları ideolojilerini yaymak için kullanmasıydı; nüfusun inanç sistemini ve dolayısıyla eylemlerini bunlar şekillendiriyordu. Başka bir deyişle, kültürü kontrol etmek siyasi ve sosyal sonuçları kontrol etmek anlamına geliyordu.

Meloni bir komünist değil, ama II. Dünya Savaşı’nın sonundan bu yana solun sanattan akademiye kültürel kurumları kontrol etmeyi başardığını, bunun da sağa karşı "kuvvet hegemonyası" diye tanımladığı bir durum yarattığını savunuyor. Şimdi iktidara gelmişken, bu dengesizliği tersine çevirmek için kararlı.

Giuli kitabında vizyonunu anlattı

Giuli de ona katılıyor ve bir yol haritası için yüzün Gramsci’ye çeviriyor. Mayıs ayında ‘Gramsci Yaşıyor’ isimli kitabında vizyonunu anlattı: "Bugün, özellikle de sağda tüm savaşların anası veriliyor: Dışlama zihniyetinden sistem zihniyetine geçiş; bu da kendini bir vizyona, bir toplum perspektifine sahip bir yönetici sınıf olarak algılamak anlamına gelir".

Kitapta savunmaya çalıştığı şey, yakın zamana kadar kibar toplum tarafından ve daha spesifik olarak kültür alanında dışlanan sağın, Gramsci'nin kültürel hegemonya vizyonunu benimsemesi gerektiği. Başka bir deyişle, gerçek bir yönetici sınıf olmak için yalnızca siyasi güce güvenemezsiniz; paylaşılan değerler sistemi aracılığıyla uzlaşmayı sürdürmek ve kültürel kurumları ele geçirmek için baskın bir anlatı oluşturmanız gerekir ki bu da solun geleneksel olarak daha iyi olduğu bir şeydir.

İtalyan sağının Gramsci hayranlığı izole bir olay değil: Başka Avrupalı sağcı gruplar da komünist felsefeciden ilham aldı. Ancak Meloni’yi diğerlerinden ayıran şey bunu hayata vizyon ve güce sahip olması.

Kitap yayıncılığı ve sinema üzerinde güçlü etki

Adil olmak gerekirse, İtalya'da solun kültürel hegemonyayı tamamen elinde bulundurduğu algısı çoğunlukla yanlış. Ülkeyi 1948-1992 yılları arasında yöneten merkezci ancak sosyal açıdan muhafazakar Katolik parti Hristiyan Demokratlar, başta okullar ve televizyon olmak üzere bazı kültürel kurumlar üzerinde güçlü bir etkiye sahipti. Komünist Parti de kitap yayıncılığı ve sinema üzerinde güçlü bir etkiye sahipti.

Ancak aynı zamanda, 1994-2011 yılları arasında aralıklarla başbakanlık yapan sağcı politikacı Silvio Berlusconi'nin televizyon üzerinde yarı tekel kurduğu da biliniyor. Yine de, iki büyük kitap yayınevine sahip olmasına rağmen gücünü diğer kültürel alanlarda kullanmadı.

Meloni’nin yaklaşımı ise farklı. Roma Tre Üniversitesi’nden modern tarih profesörü Giorgio Caravale, "İktidara geldiğinde Berlusconi’nin 20 yılda yapamadığını yapmalıyız. Kültüre yatırım yapıp karşılığını almalıyız" dedi.

Meloni, Venedik’in görkemli film festivalinin yanı sıra şehrin ünlü mimarisi ve sanat organizasyonlarını denetlemekle sorumlu Binnale di Venezia’nın başına da eski bir MSI üyesi Pietrangelo Buttafuoco’u atadı.

Devlet televizyonu “Tele-Meloni” olarak adlandırıldı

Meloni'nin hükümeti İtalya'nın devlet televizyonu RAI'nin kültürünü şekillendirmede özellikle aktif oldu, öyle ki son birkaç yıldır eleştirmenler tarafından “Tele-Meloni” olarak adlandırıldı. Bu çaba Berlusconi dönemine kıyasla daha agresif ve başarısına rağmen Meloni birilerinin kendisi hakkında kötü konuşmasından korkuyor gibi görünüyor. Sonuç olarak, kötü haberler genellikle sansürleniyor ve iyi haberler kutlanıyor - bu sadece yabancı bir gazetede Meloni yanlısı bir manşet olsa bile.

RAI'nin genel müdürü Giampaolo Rossi de eski bir MSI aktivisti ve Meloni'nin Roma'nın Colle Oppio mahallesinde siyasi kariyerine başladığı aynı parti şubesinden geliyor. Rossi'nin liderliğinde RAI, aralarında Hırvat şehri Rijeka'nın İtalyan milliyetçileri tarafından işgalini yücelten ve 1943'te faşist rejimin son haftalarını konu alan bir diğerinin de bulunduğu pek çok tarihi mini dizinin yapımcılığını ve yayıncılığını üstlendi.

Meloni'nin kültürel nüfuz kurma çabaları sadece ideolojiden değil, aynı zamanda zorunluluktan da kaynaklanıyor. Hükümet başkanı olarak Meloni kendisini, Avrupa ile iyi ilişkiler sürdürmek için seçmenlerinin istekleriyle çatışan politikalar uygulamak gibi zor bir konumda buldu. Dış politikada, tabanı Rusya yanlısı olmasına rağmen Ukrayna'nın yanında yer almak zorunda kaldı; ekonomide ise sağlık harcamalarını ve yerel yönetim fonlarını kısmak zorunda kaldı ki bu tabanı arasında pek de popüler olmayan bir hamleydi.

Bu durum Meloni'yi savunmasız bir pozisyona soktu. Berlusconi'nin aksine, ne olursa olsun imajını koruyacak bir medya imparatorluğuna sahip değil. Bu durumda, olumlu haberlerin yapılmasını sağlamak için kilit medya ve kültür pozisyonlarına kendisine sadık kişilerin atanması gerekiyor.

Meloni'nin kültürel hegemonya kurma ihtiyacı konusunda net bir vizyona sahip olması ve bunu aktif bir şekilde sürdürmesi, başarılı olacağı anlamına gelmiyor. Bazı eleştirmenler, bu hevese rağmen sağın kültür üzerindeki etkisinin hala zayıf olduğunu savunuyor: Sol görüşlü Il Manifesto gazetesinin köşe yazarlarından Mario Ricciardi, “Meloni ve [siyasi partisi] İtalya'nın Kardeşleri, gerçek bir kültürel hegemonya yaratmaktan ziyade iktidar pozisyonlarını işgal etmekle ilgileniyor gibi görünüyor” dedi.