21 Kasım 2024, Perşembe Gazete Oksijen
Haber Giriş: 01.11.2024 09:25 | Son Güncelleme: 01.11.2024 09:28

Utanç ve arzunun kıskacında

Garth Greenwell, Sana Ait Bir Şey isimli ilk romanında; utanç ve arzunun kıskacındaki bir karakterin içsel çatışmasını açığa çıkarırken, simgesel şiddet ve toplumsal cinsiyet üzerine de okuru sorgulamaya davet eden bir queer edebiyat örneği
Utanç ve arzunun kıskacında

Nilgün Yıldız Coşkun

Arzu ve utanç, pişmanlık ve zevk normlara uymayan ilişkilerin ikilemleridir. Çatışma halinde gibi görünseler de birbirlerini tamamlarlar; fantezi ve özgürlük vadederler. Dayatılan rollerin, belirlenen kategorilerin dışına çıkılmıştır ve “ben”in keşfi yüzleşmeyi de beraberinde getirir.  Amerikalı eleştirmen, şair, romancı Garth Greenwell, Şafak Tahmaz çevirisiyle Livera Yayınevi’nden yayımlanan Sana Ait Bir Şey isimli bol ödüllü ilk romanında; utanç ve arzunun kıskacındaki bir karakterin içsel çatışmasını açığa çıkarırken, sembolik şiddet ve toplumsal cinsiyet üzerine de okuru sorgulamaya davet ediyor.

Greenwell’in ilk olarak 2016’da What Belongs to You adıyla basılan bu ilk romanı, eleştirmenler tarafından da olumlu karşılandı ve bugün hâlâ queer edebiyatın önemli kitaplarından biri olarak batıda adından sıkça söz ettiriyor. Ve okur okumaz bende queer edebiyatın önemli klasiklerinden Giovanni’nin Odası’na dönme ihtiyacı doğurdu. Çünkü James Baldwin’in 1964 tarihli Giovanni’nin Odası’nda araladığı arzu-utanç perdesi, 60 yıl sonra Garth Greenwell’in Sana Ait Bir Şey romanıyla başka bir odaya açılıyor. Giovanni’nin Odası’nın David’i arzularından utanç duyduğu için onları bastıran bir karakter; toplumsal cinsiyet dayatmalarını kabullenmiş, bedeniyle çatışma içinde. Sana Ait Bir Şey’in isimsiz anlatıcısı ise bedeninin arzularına uyumlandığı için utanç hissediyor. Kendisini ete kemiğe bürünmüş bir sömürü ilişkisinin kollarında buluyor.

Talepler karşılanmadığında ilk kim canavarlaşır?

Roman üç bölümden oluşuyor; arzu-utanç ikileminin evreleri olarak görebileceğimiz bu bölümler, bir ilişkinin seyriyle birlikte eşcinsel bir erkeğin yaşadığı çeşitli sorunları da açığa çıkarıyor. Bulgaristan’da Amerikan Koleji’nde öğretmenlik yapan isimsiz Amerikalı anlatıcı, Sofya Ulusal Kültür Sarayı’nın umumi tuvaletlerinde bir erkekle karşılaşıyor (Bu arada yazar Greenwell de bu işte çalışmış.) Mitko adlı bu genç, para karşılığı seks teklif ediyor ve anlatıcı arzu nesnesi olmadığını fark etse de arzusunun peşinden gidiyor. Aralıklı görüşmelerle ilişki farklı bir hale bürünüyor; Mitko’nun Bulgarca priyatel dediği bir arkadaşlık. “İhtiyacım var” adı altında sonu gelmez talepler... Aslında sigara parası, bir çift ayakkabı, kontör gibi küçük talepler bunlar, ancak daha fazlasını elinden alabileceğini, gerekirse onu soyabileceğini belirtmekten çekinmiyor. Peki böyle bir ilişkide güç kimin elinde? Sömüren ve sömürülen rol dağıtımı nasıl? Ya talepler karşılanmadığında ilk kim canavarlaşır?

İlk bölümdeki arzu-utanç çatışmasının anlatıldığı lirik üsluba, ikinci bölümde melankolik bir öfke ekleniyor. Anlatıcının babasının ölümüyle başlayan bu bölümde arzusunu ilk keşfettiği, sonuçlarıyla ilk kez yüzleşmek zorunda kaldığı çocukluk yıllarına geçiyor. Bellek, kimlik arayışı, yabancılaşma, aile mitoslarının birleştirici işlevi gibi meselelerle ilerleyen bu çarpıcı bölümün ardından Mitko hayatına tekrar giriyor, talepleri ve bulaşıcı hastalığıyla… Toplumun bu hastalığa bakış açısına karşı risk almanın verdiği hazzın yerini sert gerçeklik alıyor: “Hastalık, geldiğim yerde benim gibi erkekler hakkında anlatılan yegâne hikâyeydi ve hayatımı ya namuslu ya da lanetli olacağım bir ahlak masalına indirgemişti.” Frenginin tedavisi için gereken iğnelerin Bulgaristan’da olmamasıyla arka planda değinilen Amerikan refahına ulaşma isteği, Bulgaristan’ın ekonomik sıkıntıları ve gençlerin başka bir ülkeye gitme düşünceleri de ön plana çıkıyor. Tabii burada metinde bir karakter gibi karşımıza çıkan, kapakta da yer alan blokevo’lardan bahsetmemek olmaz. SSCB döneminde yapılan, Sovyet blokları olarak bilinen bu binalar brütalist mimari örnekleri. Betonun açıkça görünür olduğu bu mimaride büyük ölçekli yapıların gizlenecek bir detayı olmuyor. Süslemeden kaçınılan, tüm çıplaklığıyla algılanabilir yapılar... Bu açıdan baktığımızda Sana Ait Bir Şey de tüm çıplaklığıyla yaşananları anlatan, tema çeşitliliği tuzağına düşmeyen ve queer sorunlarına odaklanan görkemli bir bina. Grath Greenwell’in The Guardin’a verdiği bir röportajda da dediği gibi, o “queer edebiyat geleneğinde queer insanlar için yazan queer bir yazar. Ve tüm bunlardan dolayı, bu kitap herkes için”...

Sana Ait Bir Şey / Garth Greenwell / Çeviren: Şafak Tahmaz / Livera Yayınevi / Roman / 188 Sayfa