İletişimci ve eleştirel düşünür Bülent Korman, 47 doğumlu. ODTÜ Mimarlık koridorlarında Sinan Cemgil ile aynı havayı solumuş. İlk gençlik yıllarında Oğuz Atay’ın çok yakın dostu; Sencer Divitçioğlu’nun düşün maceralarının kulağı olmanın mutluluğunu yaşamış. Korman, 68 kuşağının eğilip bükülmeden bugüne gelmiş nadir temsilcilerinden biri. Kendi adıyla bir web sitesi var. Buradaki, 30 yıla yayılan yazılarının her birinde 68’in o saf ve masum isyan duygusunu görüyor, kâh hüzünleniyor kâh keyifleniyorum. (Bir örnek olarak Mayıs 2018: “Başka topraklarda yazılmış Memleket Notları”.)
Biraz eskilere gidelim…
Bülent Korman ODTÜ’yü bitirdiğinde bir tesadüf eseri reklamcı olduğunu söylüyor. Türkiye’de reklamcılığın altın çağında ve kısa bir ücretli mesai sonrasında, 1977’de ilk butik ajanslarımızdan Era’yı kuruyor. Era, o yıllarda en az sayıda müşteriyle çalışıp, en fazla sektör ödülü alan ajanslardan biri. Birlikte çalışmaktan büyük keyif aldığı Vitali Hakko’nun Vakko’su için yaptığı kampanya ile kazandığı son Kristal Elma’dan sonra ajans çalışanlarının kıdem tazminatlarını ödüyor ve 1993’te Era’yı karşılıksız olarak çalışanlara devrediyor. Reklamcılığa tesadüfen adım atmış olabilir, ama bu başarı herhalde tesadüf değil; Bir sohbetimizde kendi de itiraf ediyor, sanırım katıksız bir mükemmeliyetçi. Emekli oluyor, kendisine zaman ayırmaya karar veriyor. Peki, ne yapıyor? Örnek: Herkes “Emekli olacağım dünyayı gezeceğim” der. Bülent Korman şöyle gezi güzergâhları yapıyor: “Hemingway’in hayatı ne kadar ilginç. Onun içtiği tüm barlarda bir tek atacağım, harpte yaralıyken unutamadığı bir omlet yediği Mont St. Michel’deki terası bulacağım.” Hemingway tam bir maceraperest, Korman da böylece Venedik senin, Havana benim tüm dünyayı dolanıyor. Sonra mesela, Lawrence Durrel’in peşinden Korfu Adası’nın; Leonard Cohen’in ‘Görkemli Kaybedenler’ romanını valizine koyup Hydra Adası’nın yolunu tutuyor. Dünya onun için bitmeyen bir öykü haline geliyor. Örnek: Son yıllarda pek moda herkes kendini mutfak sanatlarına adadı. Bülent Korman, bu maceraya 40 yıl önce adım atmış şanslılardan. Ama eline Michelin Guide’ı alıp keşfedilmiş 3 yıldızlı restoranlar skoru peşinde koşmuyor. Mesela Costa Brava kıyılarında El Bulli’ye uğruyor, kitabını alıyor, yemek yemiyor, ama şef Ferran Adria’nın ünlü Barselona pazar yeri La Boqueria’da tavsiye ettiği bir jamboncu babanın peşine düşüyor. (Bu konuda detaylar için: Deniz Alphan, ‘Mutfakta Erkek Var!’)
Denizler…
Bu arada… Daha emeklilik çağına varmadan, hayatının ilk radikal kararıyla, kendini Bodrum’a ve denizlere atmış durumda. Sene 1984… Zeren’i ‘Bodrum Guleti’nin babası’ diye anılan Erol Ağan’ın Bodrum Kalesi yanındaki ambarı önünde, kızakta görüyor ilk kez. Kemane başlı, kepçe kıçlı, kısa salmalı zarif bir iskelet. Öyle bugünküler gibi 30-40 metre değil, tam boyu sadece 17 metre. Kızaktaki ismi ise ‘Durukos’… Bu tekneyi Bodrum’un ilk gulet charter şirketinin sahibi Demir Duru, Erol Usta’ya ısmarlamış. ‘Çolak’ lakaplı Erol Usta gibi, Demir Duru da Girit göçmeni. Biri guletin, diğeri charter turizminin babası… Korman, Durukos’u öyle beğeniyor ki, 80’lerin başında tamamlanıp denize inen tekneyi ertesi yıl satın alıyor. Gönül bağını da kuruyor, kızının ismini veriyor: ‘Zeren’. O gün bugün, genişçe bir de mutfak kurduğu Zeren’de, sözcük ustası 50 yıllık yol arkadaşı Ferit Edgü, lezzet ustası Vedat Milor gibi nice dostunu keyifle ağırlamış. O denizleri keşfetmiş, Zeren de ona denizciliği öğretmiş. Bülent Korman düşüncesine sadık, duygularında istikrarlı bir insan. Denizde de öyle. 40 yıl o büyülü ahşaba dokunmaktan vazgeçmemiş, Zeren’e sadık kalmış. Ve bir anda, bir karar: Deniz bitti! Zeren’i Urlalı denizsever bir iş insanına devrediyor…
“Bırakıp gidiş”in öyküsü…
Bu kararın ardındakileri hissetmemek mümkün mü? Korman, insanın arındığı bir evren olarak denizlere gönül vermiş. Bugün ise denizdeki kirliliğin artmasını konuşmaktayız. Gözlerim Korman’ın web sitesinde bir başka yazıya takılıyor: ‘50 Yıllık Öykü, Bir Takım Adalar’ Temmuz 2019… Yazıda, Theo Angelopoulos’un ‘Voyage a Cythere’ filminden, Onassis’in adası Scorpios’un dedesinin vasiyetini hiçe sayan torunu tarafından bir Rus oligarka satıldığı günlere savruluyoruz-Ege gezilerimizde iki kez önünden de geçmiştik, ne de güzeldi. Ve bu yazının son noktası da o yazıdan: “İthaka, Odysseia’da olduğu gibi, bir ‘yenik dönüşün’ adası ise, Kythira, o filmde olduğu gibi, ‘bırakıp gidişin’ adasıydı...”
Turist hanımların poposu ve Zeren
Bodrum guleti, Akdeniz’in sert havasında, azgın dalgalarında konforla yol alabilen, sakin bir akşamüstü de kıyılarda kuğu gibi süzülebilen zarif bir teknedir. Bodrum Guleti, Giritli Ziya Usta ve ondan el alan yine Giritli bir-iki ustanın eseridir. Bunların en ünlüsü de daha askerlik dönüşü sağ elini kasnağa kaptırıp kaybeden Erol Ağan’dır. Bir objektif kriter yok ama, bence Çolak Erol’un tersanesinde üretilmiş en zarif gulet de Zeren olabilir.
