Denizden yükselen çığlık: Kim ısırıyor beni? Göremiyorum!
Andaman, Bengal Körfezi’nin güneyinde, Tayland’ın batı kıyılarında yer alan denizin ismi. Bengal Körfezi ise, Çin, Hindistan, Bangladeş ve Tayland’a ait 3-4 milyon kilometrekarelik yoğun tarım arazisinin, altyapısı olmayan kentlerinin tüm posasının Ganj, Bnahmaputra gibi dünyanın en büyük 3-5 nehri ile denize sürüklendiği büyük bir çorba. Denizdeki mikroorganizmaların gelişimi için muhteşem bir beslenme cenneti. Dünya denizlerinde kirlenmenin ilk ve en hızlı geliştiği yerlerden biri.
20 yıl önce Phuket’te bir tatil
2000’lerin başı, Bengal Körfezi’nin doğu yakasındaki Phuket o zamanlar Tayland’ın en önemli tatil rüyası. Küçücük adanın her koyunda 5 yıldızlı birkaç otel var. Saatlerce süren uçak yolculuğunun ardından otelimize vardığımızda hemen mayolarımızı giyip denize koştuk. Bu koşu sırasında dizi dizi yüzme havuzlarının kenarından geçiyoruz ve havuzlar otel müşterileriyle tıka basa dolu. Önümüzdeki kocaman kumsalda ise yürüyüş yapan 3-5 kişi, uçsuz bucaksız denizde ise kimse yok. “Delirmiş bu Avrupalılar” diye birbirimize gülümseyerek yavaş yavaş derinleşen denizde yürümeye başladık. Canım sıkıldı, koşa koşa bel hizasına kadar ilerledikten sonra kendimi denize attım. Bu esnada bir tuhaflık sezmedim değil, ayaklarıma bir şeyler batıyordu. Denize daldıktan birkaç saniye sonraysa gerisin geriye kumsala koşmaya başladım. Birileri resmen beni saniyeler içinde yemeye başlamıştı. Havuz kıyısında güneşlenenlerin gerekçesini o anda keşfettim. Vücudumdaki kızarıklıkların geçmesi ise 3-5 gün sürdü. Deniz biti (sea lice) ile böyle tanıştım.
20 yıl sonra Türkiye kıyılarında…
3-4 yıl kadar önce bu deniz bitleri Türkiye mavi yolculuk kıyılarında da belirmeye başladı. Önce feryatlar Doğu Akdeniz’de İskenderun’la Antalya arasındaki sahillerde yükseldi, sonra Göcek’ten… Geçtiğimiz 2 yıldır Gökova ve Hisarönü’nde de hayli yaygın rastlaşıyoruz. Peki nedir bu deniz biti denen yaratık? Uzmanlara sorduğunuzda gülümsüyorve “Onlar aslında denizanaları” diyorlar. Ama görmüyorsunuz çünkü denizanası larvaları. Boyları bazen 1 milimetrenin altında, mini minnacık yavru denizanaları. Bazı denizanalarının kendilerini korumak için dış çember, ağız bölgesi ya da dokungaçlarında bulundurduğu toksik kapsül hücreleri (nematosist) doğal olarak larvalarda da mevcut. Ve insanı rahatsız eden deniz bitleri, bu zehirli denizanalarının larvalarından başka bir şey değil. Aslında zehirsiz olanlarla birlikte yüzmeye alışığız. Bazen ağzımızı onlarla çalkalıyoruz, bazen su şakası yapıp birbirimizin gözüne kulağına bu larvaları fışkırtıyoruz. Zehirli olanların larvaları ise, bir yerimize dokunduklarında fena halde bizi yakıyor. Ve onlara ne zaman, nerede rastlayacağınız artık pek belli değil. Gökçeada’da da varlar, Kekova’da da…
Gelecek yıl daha fazla olacaklar. Şaşırmayın!
Denizanalarının aşırı artışı konusunda tüm dünyada çoktandır panik yaşanıyor. 2005’te Filipinler’de eğitim dalışı yapan 127 deniz polisinin yarısına yakını, denizanası zehirlenmesi nedeniyle hastanelik oldu. Zaten yıllardır Filipinler’de ortalama 20-40 kişinin bu nedenle yaşamını kaybettiği açıklanıyor. 2006’da Kızılhaç İspanya Costa Brava sahillerinde denize giren 19 bin kişiye denizanası zehirlenmesi tedavisi uygulandığını bildirdi. Aynı yıl Avustralya’da bir yüzücü 3 dakika içinde yaşamını kaybetti. 2007’de İrlanda’da 100 bin somon balığı denizanaları tarafından zehirlendi. 2008’de National Sciences Foundation, birçok ülkede nükleer santral soğutma sistemlerinin denizanaları tarafından bloke edildiğini açıkladı. 2010 Japon açık deniz balıkçıları her gün ağlarına takılan tonlarca denizanası nedeniyle uzak denizlere yöneldi. Bir Japon balıkçı teknesi denizanası dolmuş ağı gece karanlığında çekmeye çalışırken devrildi, battı. 2018’de Almanya’da bir plajda 3 gün içinde 90 kişi denizanası nedeniyle hastanelik oldu. Vatandaş haklarına aşırı düşkün (covid’i en hızlı yok eden ülke) Yeni Zelanda yıllardır denizanalarına karşı büyük ve turizm gelirinden endişe eden pek çok ülkeye göre olağanüstü şeffaf bir mücadele veriyor, tüm plajlara uyarı levhaları kondu. Aşırı deniz kirliliği yaşanan Meksika Körfezi ve özellikle Florida yıllardır sert gözetim altında. Plaj koruma görevlileri, kırmızı bayraklarını 20 yıla yakın süredir, genellikle köpek balığı alarmı için değil, zehirli denizanaları için kaldırmaktalar. Haberlere bakınca insanın gözü yerinden oynuyor. Haydi şunu da ekleyelim: Komik ama gerçek. ABD’de özellikle Gulfstream’in sıcak su akıntılarından etkilenen kıyılarında yüzücülere satılan deniz biti koruma kremleri ve denizanasından koruma amaçlı yüzücü giysileri karlı sektörler haline geldi.
Bizim sulara yaklaşalım…
Akdeniz… Aslında son 10 yıldır denizanası patlaması alarm veriyor.Hatta Akdeniz’in, tüm dünya denizlerinde olduğu gibi, yavaş yavaş ‘bir balık denizi olmaktan çıkıp denizanası denizi’ haline dönüşmeye başladığına ilişkin bilimsel araştırmalar çok. AB denizanası takip grubu CISEM, 2008’de ‘Jellywatch’ isminde bir program başlattı. Halen en yoğun gözlemlerin Cebelitarık-İspanya, Sicilya, İsrail, Fransa, Girit ve Adriyatik’te yapıldığı bildiriliyor. Yakın yıllarda İtalya, İspanya ve Malta denizanalarına karşı yakın takip ve kampanya başlattı. Fransa ve İspanya bazı plajlarda denizanası ağları yerleştirdi. Tabii ki bu ağlar minicik deniz bitlerini engelleyemiyor! Türkiye kıyılarında da bu artış son yıllarda belirginleşmeye başladı. Özellikle de, bu denizlere ait olmayan zehirli denizanalarının son yıllarda tıpkı aslan balığı, balon balığı gibi kıyılarımızda sayıları artmaya başladıkça. Hangileri? Öncelikle Kızıldeniz’den sularımıza gelen yeni türler, Göçmen denizanası ve Ters-düz denizanası ciddi bir tehlike kaynağı. Görünüşleri bile “Ben tehlikeyim” diyen Püsküllü denizanası, Deniz Ciğeri denizanası ise bizim denizlerin eski sakinleri, ama sayılarının artmaya başlaması nedeniyle yeni tehlikeleri. Dünya denizlerinde alarma neden olan bir tür olan Kutu denizanası da son yıllarda Türkiye kıyılarında görülmeye başlanmış durumda, sadece daha az zehirli bir versiyonu. Bu yıl Yunanistan’ın Halkidiki kıyılarında alarm verildi. Yine hayli zehirli ve bölge için atipik denizanası türleri, Pusula denizanası ve Mor Sokar denizanası… Az sayıda olmakla birlikte bu türlerin örneklerine bizim kıyılarımızda da rastlandı. (www.yayakarsa.org web sayfasında ayrıntılı bilgi bulabilir, görüntülerini ezberleyebilir, ayrıca denizlerimizdeki denizanası gözlem projesine katkıda bulunabilirsiniz. )
Neden arttı denizdeki bu istenmeyen yaratıklar?
Denizanaları, dünyanın en eski türünü koruyabilmiş canlılarından biri. Şimdiye kadar saptanmış 4 bine yakın türü var. Smithsonian dergisinde, “Denizlerin bir sonraki kralları: Denizanaları” başlıklı ilginç bir makale okudum, “500 milyon yıllık denizanası fosilleri bulunmuştur, ortaya çıkışları 700 milyon yıla gider” diyor. İnsanın yok edemediği, aksine doğaya zararlı etkileriyle yayılımını kolaylaştırdığı bir canlı. Bu türün öyle bir yaşama tutunma gücü var ki, bir dişi denizanası spermle karşılaşma şansını artırmak için günde 45 bin yumurtasını denize bırakıyor. Bugünkü artış için de bilim insanlarının çok basit yanıtları var: Birincisi su sıcaklıkları artıyor. WWF’nin bir araştırmasına göre, iklim değişimi Akdeniz’in okyanuslara göre yüzde 20 daha hızlı ısınmasına neden oluyor. Denizanaları ise sıcak ortamda daha çok ürüyor. Mesela su sıcaklığı 13 derece iken 20 denizanası yavrusu görülen bir alanda, su sıcaklığı 15 dereceye yükselince 40 denizanası yavrusu gözleniyor. İkinci önemli neden, denizanalarının çoğalması deniz kirliliği ile katlanarak artıyor. Denizdeki organik ve inorganik besin miktarında artış en çok denizanalarının hoşuna gidiyor. Üç… Denizanası larvaları aslında minik balıkların gıdası. Akdeniz yüzölçümü olarak dünya denizlerinin yüzde 1’ine tekabül ediyor, ama deniz canlılarının yüzde 10’u Akdeniz kökenli. Maalesef, bu denizde doğal balık avı öylesine aşırı boyutta ki, yiyecek balık da kalmadı, denizanası larvalarını yiyen yavru balık da… 2016 itibarıyla Akdeniz balık stokunun yüzde 85’inin avlanmış olduğu tahmin ediliyor. Kentlerimizde balıkçı tezgahlarına baktığınızda, yediğimiz balıkların üçte ikisinin kültür balığı haline gelmiş olması bunun bir göstergesi. Bunun üzerine ne oluyor? Denizanaları zaten neslini tüketmekte olduğumuz deniz balıklarının kalan yumurta ve larvalarını da yiyor ve deniz balıkları iyice sahneden çekilmeye başlıyor. Doğanın dengesiyle bu kadar oynarsanız, işte sonuç böyle oluyor. Yakın gelecekte denizlerde yaşam adına sadece balık çiftliği kafesleri ve denizanaları kalabilir. Karadeniz ve Marmara Denizi’nde yıllardır dehşet ile seyrettiğimiz bolluk gittiğimiz yönü gösteriyor.
Çözüm bu mudur?
Çinliler, 1000 yıldır denizanası yiyor. Mesela susamlı, tatlı ekşi soslu salatalar, sokak mutfağının önemli bir öğesi. Japon hükümeti denizanasını geleneksel mutfağa ‘haute jellyfish cusine’ ismiyle sokma çabasında. Menülerine denizanası dondurması, kokteyli, karamelli tatlı vb. ekleyen aşçılar teşvik ediliyor. Hatta bu eğilim Avrupalı maceracı deneysel şeflerde de belirmeye başlamış durumda. Olay ileri boyutlara da varıyor. ABD’de Auburn Üniversitesi (Alabama) içerdiği minimum kalori (100 gramda 18 kalori) nedeniyle denizanasını ‘ultimate-modern diyet formülü’ olarak tanımlıyor. Yani, hem geleneksel, hem de modern toplum “Madem ki bu ölümsüz canlıyla savaşamıyoruz, artık denizanası yiyelim” diyor… Çözüm bu mu? Ben de “şimdilik almayayım” diyorum… Neden denizlerin temizliğine, denizlerde doğal dengenin, yaşamın geri dönüşüne biraz daha kafa yormadığımızı da anlamıyorum…
Ne yapacağız?
Yüzücülerin, dalgıçların, amatör ve profesyonel balıkçıların dikkatli olmaları ve denizanasıyla temastan kaçınmaları gerekiyor.Deniz bitlerinden, yani larvalarla temastan kaçınmak ise yanma anına kadar pek mümkün değil. - Özellikle küçük çocukların kıyılara vurmuş denizanalarına elle temas etmemeleri, temas etmişlerse, ellerini vücutlarına ve gözlerine sürmemeleri gerekiyor. - Denizanalarında bulunan yakıcı kapsül hücreleri, deriyle temas sonucunda patlıyor ve yanma/ kaşıntı başlıyor. Kaşıntı daha sonra yerini acıya ve kızarıklığa bırakıyor. - Bu kapsüller daha çok mayo ile cilt arasında sıkışma ile aktive oluyor. Deniz biti şüphesi durumunda yüzme giysilerinin hızla çıkarılması. Tekrar kullanım öncesi mutlaka sıcak su ve deterjan ile yıkanması ve güneşte kurutulması öneriliyor. - Tatlı su kapsüllerin daha hızlı patlayıp deriye nüfus etmesine neden oluyor, bu nedenle sadece tuzlu su+karbonat, amonyak veya sirke ile temas eden bölgenin yıkanması tavsiye ediliyor. - Hiçbir tedavi aracı bulunmaması halinde, 42-45 derece sıcaklıktaki su uygulaması tüm deniz zehirlilerinde en iyi koruma yöntemi olarak biliniyor. - Alerjik bünyelerde daha ciddi klinik vakalar görülebiliyor. Aşırı rahatsızlık durumunda mutlaka tıbbi yardım gerekiyor.