Yıllardır her fırsatta Göcek’in hem karadan hem denizden büyük bir kirlilik baskısı altında olduğunu konuşuyoruz. Denizcilerin Göcek’i açısından iki önemli sorun var. Birincisi, deniz üstünde kontrol edilemeyen bir tekne yoğunluğu var. İkincisi bu teknelerin önemli bir kısmı Göcek’in sakin koylarında haftalarca yerlerinden kımıldamadan, adeta bir deniz üstü gecekondusu gibi yaşamaya başladılar. Bitmedi, marina fiyatları aşırı ölçüde artınca koca koca yatlar Göcek koylarını kış aylarında bir marina gibi kullanmaya başladı.
(Bu sorunları 3 Eylül 2021 tarihinde Oksijen’de yazmıştım. Gazetemizin web sayfasında okunabilir.)
Doğa ve Göcekseverler bu eşsiz körfezimize bir çeki-düzen gelsin, bu koyların kullanımı koruma kurallarıyla yönetilsin diye çırpınırken Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan şaşırtıcı bir hamle geldi. Bakanlık Göcek koylarının kullanım hakkının parsel parsel, 10-14 yıllığına açık artırmayla kiraya verileceğini açıkladı.
Nasıl bir kullanım hakkı?
İhale teknik ve idari şartnamesi oldukça detaylı hazırlanmıştı. Kabaca bakanlığın hedefi şöyle ifade ediliyordu:
Her etapta 100 civarı kara bağlantı noktası (mapa) ve deniz çayırlarını korumak üzere 50-60 deniz bağlantı noktası (şamandıralı tonoz)… Yani tüm Göcek koylarında 6 işletme ve 600 civarı tekne bağlama noktası için deniz kullanım hakkı ihale ediliyor.
15 Mart 2022’de yapılan ilk etap (Atbükü - Boynuzbükü bölgesi) ihalesine AKP’ye yakın bir madenci-petrolcü iş insanı, eski milletvekili 12.5 milyon lira yıllık kira bedeli ile en yüksek teklifi verdi. Bölgedeki yorumlar “Vay canına, böyle bir kira ile ilk 6 ayda batar” şeklinde oldu. 1 milyon lira açılış bedeli ile ihale pazarlığını başlatan bakanlık komisyonunun da bu rakama biraz şaşırdığı ifade ediliyor.
24 Mart 2022’de yapılan 2 ve 3’üncü etap ihalelerinde ise teklifler alenen uzay uçuşuna döndü. 1-1.5 milyon lira açılış bedeliyle başlayan bu iki ihalede Bedri Rahmi ve Kille Bükü bölgesi için 28.1 milyon lira yıllık; Sarsala, Manastır, Hamam, Binlik, Yavansu bölgesi için 50 milyon lira yıllık teklife kadar ulaşıldığı iddia edildi. (Resmi açıklama yapılmadı, bu rakamlar pazarlık salonundan tanıklıklardır.)
Bu teklifler karşısında Göcekliler’in, konuyla ilgili uzmanların ve bakanlıktaki ihale komisyonunun şapkaları da uçtu…
Evdeki hesap ve çarşının hesabı...
Çevre Bakanlığı, bu konularda yıllardır çalışan hiçbir uzmana danışmadan bir Göcek yap-işlet-devret modeli ve ihale şartnamesi hazırlamıştı. Ama projede birkaç temel sorunun yanıtı yoktu.
Her şeyden önce ilk 3 etapta telaffuz edilen rakamlar yılın belli aylarında 100-120 tekneyi şamandıra ve mapaya bağlama ücretiyle karşılanabilecek seviyelerin çok üstündeydi.
Hesap gayet basit: 50 milyon lira teklifli 3’üncü etap ihaledeki bölgede bakanlık sadece 127 bağlama noktasına izin veriyor. Bu bağlama noktaları 5 ay yüzde 100 doluluk ile çalışsa, sadece kira bedelini karşılamak için her tekneden günlük 2500 lira almak gerek. Altyapı yatırımı ve işletme giderleri ile bunu tekne başına ortalama 4000 lira (250 euro) diye düşünün. Dünyada hiçbir doğa parkında, milli parkta, deniz cennetinde böyle bir ‘günlük tonoz-mapa kirası’ yok…
Peki o halde şöyle düşünebilir miyiz? Çevre Bakanlığı sınırlı bir deniz alanının kullanım hakkını kiraya vermeyi istiyordu. Ama astronomik teklif sahipleri o sözleşme ile başka bir şey elde ettiklerini (mesela tüm koy, yamaçlar, ormanlar) düşünüyorlardı…
Zaten Çevre Bakanlığı’nın sözleşmesinin 6’ncı maddesinde “Alanın imar planına göre ilave yapılaşmaya müsait olması durumunda idarenin izni ile yeni bedel ve şartlarla inşaat yapılabilir” gibi bir açık kapı da var. Durum nazik! Üstelik kâbus senaryosu olarak gördüğüm bu olasılığı aklına getiren sadece ben değilim.
Göcek’te bir işletme modeli geliştirmek üzere bugüne dek en fazla çalışan uzmanlardan biri, İMEAK DTO (Deniz Ticaret Odası) Yönetim Kurulu eski Üyesi Faruk Okuyucu’dur. Okuyucu bir oldu bitti ile Göcek’in ihale edilmesi nedeniyle yaptığı basın açıklamasında aynen şunları söyledi:
“Yapılan ihalelerde verilen teklifler hesaplandığında 9-21 metre arası tekneler için önerilen mapa/şamandıra sistemlerinin, bu bedelleri çıkaramaz gibi göründüğü barizdir. İhaleyi kazanan şirketlerden bir süre sonra iskele, ponton ve kara alanına tesis talepleri gelmesi olasıdır. Bunun sonucu ise devasa bir Göcek koyları marinalar kompleksi oluşmasıdır.”
Bir küçük not: Aslında tekliflerin geometrik artışı (12.5 milyon, 28.1 milyon, 50 milyon TL) ile 1-2-3’üncü etap ihale bölgelerinin deniz kıyısındaki orman dışı kullanılabilir arazi büyüklüğü arasında net bir korelasyon da var. Hele ki 50 milyon lira teklif verildiği iddia edilen 3’üncü etaptaki Büyük Sarsala ve Yavansu Koyları’nda kolaylıkla günübirlik turizm alanına (bungalov butik otel ya da dev marinalara) dönüştürülebilecek yüzlerce dönüm düz alan söz konusu.
Tepkiler ve iptal davası
Göcek ihaleleri şartnamesine ve sonrasında Çevre Bakanlığı’nın gururla yaptığı açıklamalara baktığınızda yat sahiplerinin VIP araçlarla havalimanından transferinin bile Göcek e-uygulamasına entegre edildiğini görebiliyorduk.
Ama bölgedeki 4 bine yakın ticari ve sportif teknenin koylardan nasıl yararlanacağına ilişkin bir netlik yoktu.
İkincisi, büyük büyük dedesinin kullandığı kayığa binip hafta sonu Göcek koylarına dinlenmeye gidecek yerel halktan bir ücret talep edilecek mi, belli değildi.
Hatta yürüyerek ya da bazı koylarda bisikletle, arabayla ulaşılan hafta sonu dinlenme alanları halkın kullanımına kapatılabilecek mi, o da belli değildi.
Fethiye ve Göcek’in 7’den 70’e tüm esnafı, turizmcisi, işletmecisini isyan ettiren işte bu küçük ayrıntı oldu. Daha ihaleler yapılmaya başlamadan Göcek, Fethiye ve Ölüdeniz’deki tüm ticaret odaları, esnaf, turizmci, çevre dostu STK’ları, balıkçı, turizmci kooperatiflerini ve meslek örgütlerini bünyesinde barındıran Güç Birliği Platformu’nun da desteğiyle Bölge Yolcu Taşıma Kooperatifleri Birliği Ankara İdare Mahkemesi’nde iptal davası açtı.
Çevre Bakanlığı alelacele “Guletler para ödeyecek ama günübirlik gezi teknelerine Göcek serbest olacak” gibi bazı açıklamalar yaptı. Ama bu yüzeysel yanıtlar bölgede başlayan yangını söndürmeye yetmedi.
AKP Muğla İl Başkanı devrede
AKP Muğla İl Başkanı Kadem Mete’nin çığ gibi büyüyen bu tepkiler ve sistemdeki zayıf noktaları Ankara’da tartışmaya açtığını 7 Nisan tarihli yerel gazete haberlerinde okuduk. Hatta, gazetecilerle bir iftar düzenleyen Mete şöyle açıklamalar yaptı:
“İhalede kiralanan yerlerden bir tanesinin, koyun iç kısmında yasak inşaata başladığını gördük. Halbuki, bu denizin üzerindeki şamandıraların işletilmesi olayı iken, alan kişiler sanki kendilerine bir hak verilmiş gibi birtakım istinat duvarları çekmeye başladılar. Bu da Bakanlığımız tarafından görüldü. Dolayısıyla buradaki işin kamu eliyle yapılmasının daha uygun olacağı görüşüne varıldı. Dolayısıyla bu ihalelerin iptal edilmesi söz konusudur. Henüz bir karar verilmedi fakat öyle tahmin ediyoruz devletin kurumlarının, sivil toplum örgütlerinin ve bu mesleği yapan birliklerin ortak çalışması ile orada bir düzenleme yapılacaktır.”
Bu açıklamadan bir gün sonra, Kadem Mete’nin sözünü ettiği Sıralıbük (Hurmalı) Koyu’ndaki yeni inşaatlardan başlamak üzere Göcek’te yıllardır yıkım bekleyen tüm kaçak yapılara işlem yapıldığı haberi geldi. (Basına “300 kaçak bina yıkılacak” diye haber servis edilmişti. Tüm Göcek’te benim bildiğim sadece 8-10 kaçak yapı var. Bu furyada onların bile tümü yıkılır mı emin değilim. Nasıl bir hesap anlamadım. Bakalım göreceğiz.)
Bu arada bakanlık da informel yollardan bir açıklama yaptı: İhaleler durdurulmuş ve kararlar askıya alınmıştı.
Şimdi Bakanlık kara kara düşünüyor...
Anlaşılan o ki, Çevre Bakanlığı ekibi ve politikacılar, itirazlardaki haklılık noktalarını hızla fark ettiler. “Herhalde bir yerde hata yapıyoruz” dendi ve yıldırım hızıyla düzenlenen ihalelerin 4-5-6’ıncı etapları askıya alındı.
İki haftadır Ankara’dan farklı söylentiler geliyor. Örneğin;
• “İdare mahkemesinde iptal davası açıldı, Çevre Bakanlığı bu davanın sonucunu bekliyor.” Oysa ilk ihale öncesinde iptal davası açılmış olmasına karşın hem 1’inci etap, hem de 2 ve 3’üncü etapların ihalesi yapıldı.
• Çevre Bakanlığı’nın DTO ile temas kurduğunu ve “Bu sistemi siz kurun, işletin” diye ısrarcı olduğunu birkaç farklı kaynaktan işittik. Ancak DTO’nun bu işe sıcak bakmadığı biliniyor. Zaten 4-5 yıl önce böyle bir girişim olmuş, hatta işletme için şirket de kurulmuş; ancak kamu yönetiminin talep ettiği yüksek kira bedelleri nedeniyle DTO bu projeye girmekten son anda vazgeçmişti.
• Bir söylenti de Çevre Bakanlığı’nın tüm koyların işletme hakkını GİSAŞ’a (yani Gemi İnşaat Sanayicileri Birliği) vermek istediği… İddialara göre, GİSAŞ 3’üncü etaptaki en yüksek teklifi veren şirket. Eğer doğruysa, Bakanlığın bu talebini de hiç anlamadım. Zaten mesele yüksek kira bedeli değil mi? Eğer kira yüksek olursa, sistem baştan çökecek ya da işletmeci karaya, ormana çökecek. Başka çaresi var mı?
• Son olarak… Ege kıyılarının son yıllarda en tartışmalı (çünkü çok ciddi bir şeffaflık sorunu var) şirketi MUÇEV’in en azından ilk ihaleye girdiğini biliyoruz. Tabii kazanamadı (çünkü kamu şirketi olduğundan hesabını varsayımlara göre değil, kurallara göre yapmak durumundaydı). Ama MUÇEV Ltd. Şti. aslında, bu iş için biçilmiş kaftan. Muğla’ya Hizmet Vakfı (Valilik-Belediye) ve Türkiye Çevre Vakfı (Çevre Bakanlığı) gibi iki kamu STK’sına ait. Hem diğer şirketler gibi kâr odaklı değil, kamu yararı odaklı olma iddiasında hem de deniz turizmi hakkında diğer adaylara göre daha bilgili ve az biraz deneyimi de var. Ama MUÇEV Ltd. Şti. tuhaf bir şekilde bu ihalede şimdilik oyun dışı tutuluyor.
Gördüğünüz gibi ihtimaller, söylentiler tam bir çorba. Bekleyip göreceğiz. Fethiyelilerin idare mahkemesinde açtıkları davanın gerekçeleri hayli sağlam görünüyor. Bu ihalelerin iptali yüksek olasılık da, sonra ne olacak tam bir muamma.
Son söz: Çevre Bakanlığı’nın bir yap-işlet-devret modeli ile gelir yaratma isteğinde olduğu açık. Ama hevesle oluşturulan bu modelde, teknelere öyle günlük bağlanma ücretleri ortaya çıkıyor ki, 15 Rus oligarkının Göcek’in 15 koyunu birkaç yıl kiralaması dışında modelin hiçbir fizibilitesi bulunmadığı da açık.
2022 sezonunda ne olacak?
Yıllardır her fırsatta, en azından Göcek bölgesinde deniz kirliliği ve su altı yaşamının korunması için 2010 tarihli Göcek ve Dalaman Koylarını Koruma ve Kullanma Esasları isimli yasal düzenlemenin uygulanmasında fayda olduğunu dile getiriyoruz.
Bu düzenleme, “Bir tekne Göcek’teki herhangi bir koyda sadece 3 gün, tüm Göcek koylarında fasılasız 11 gün konaklayabilir” diyor. “Göcek’te ağaçlara tekne bağlayamazsınız” diyor. Doğanın yanı sıra insanoğlunu da korumak açısından, örneğin “Teknede yüksek sesle müzik çalamazsınız. Parti yapmak istiyorsanız Katrancı Adası güney kıyısına gideceksiniz” diyor…
Sahil Güvenlik 2022’de bu kuralları uygulamaya başlayabilir. Eminim, bu yasal düzenlemenin sadece 3-11 gün sınırı / ilkesi uygulansa bile, Göcek’te teknelerden kaynaklı kirlilikte çok önemli bir azalma sağlanır. Bu yönde 2022 sezonu için bir hazırlık yapıldığını işittiğimizi de belirtelim…
Doğru bir model var mı?
Sadece Göcek değil, tüm korunan deniz alanları için ilk akla gelen model yerel yönetimlerin yetkilendirilmesi. Ama bu model yürümüyor. Görüyoruz… DTO Yönetim Kurulu üyeliğinin son döneminde Göcek konusunda kapsamlı bir model çalışması yapan Faruk Okuyucu’nun kulağa hoş gelen bir önerisi var. Şöyle:
“Koruma alanları tüm dünyada artan nüfus ve turizm sonucu yoğun baskı altında kalan cennetlerdir. Artık vakıf, dernek vb. gönüllü kuruluşlarla yönetilmesi çok zorlaştı. Bu nedenle dünyada, gelişmiş çevre şirketleri modeli uygulanır. Devlet, belediyeler, çeşitli ilgili kuruluşların ortak olacağı geniş tabanlı çevre şirketleri (A.Ş.) modeli, altın hisse ve benzeri teknik/hukuki düzenlemelerle kuruluyor. Bu şirketler sadece koruma alanlarının kullanımı, idaresi, sürdürülebilir yönetimin gerçekleşmesi için çalışırlar. Kâr amaçlı olmayıp, kâr payı dağıtmayıp; kârını tamamen bölgeyi koruma amaçlı harcarlar.”
Nasıl, mantıklı değil mi?