Hisarönü, bazıları çok çok ünlü lezzet durakları ve her havaya kapalı Bencik, Dirsek, Adaboğazı gibi demirleme alanlarıyla hem gezgin denizciler, hem de aynı kayaya bağlanıp haftalarca tatil yapan deniz tatilcileri için favori körfezimiz. Tabii bu kadar favori olunca, bazı sıkıntıların ortaya çıkması da kaçınılmaz oluyor. Geçen hafta 2023 Gökova izlenimlerimi Oksijen okurlarıyla paylaşmıştım. Şimdi de rotamızı Hisarönü Körfezi’ne çeviriyoruz ve gezmeye Knidos ile başlıyoruz.
Büyük daha büyük tekneler
Bundan 15-20 yıl önce bir koya girdiğimizde teknelere bakardık, 45 feet bir tekne gördüğümüzde “Vay şuna bak, amma büyük, ne güzel” gibi hayret, beğeni nidaları dökülürdü. Şimdi elini sallasan 50 feet tekneye çarpıyor. 45 feet fukara teknesi haline geldi. Bu büyüklük takıntısını şu anda en iyi hissettiğiniz körfez de Hisarönü.
Gökova’dan Knidos’a adım attığımız anda bu basit gerçeği hızla kavradık. Antik kentin daracık limanında 20-30 metrelik motor yatlar, 48-50 feet katamaranlar fink atmakta. Körfezin derinliklerine girdikçe tekne boyları da büyüdü. İlk şaşkınlığı amatör denizcilerin alarga koyu Kurucabük (Datça Aktur) koyunun ortasında 60 metrelik bir süperyat ile karşılaşınca yaşadık. D-Maris, Tavşan Bükü ve Sucağız Koyları’na demirli 25-40 metrelik megayatların açığında, 70-80 metrelik süper yatları hiç saymıyorum. Bu tekneler eskiden de aynı bölgede toplanırlardı. Ama bunlardan biri 2 millik daracık Bencik Koyu’na girince artık nutkum tutuldu. Bencik’in en büyük manevra alanı 220 metre genişlikte ve bunun 100 metresi alargadaki küçük teknelerle kaplı. Koya giren 60-70 metre uzunluğundaki süper yat bu daracık bölgede güç bela geri döndü ve çıkıp gitti. Ama yüreğimiz ağzımıza geldi.
Yeni nesil tasarım
Türkiye kıyılarında bu günlerde rağbet gören tekne tasarımı, kışlık evi andıran tekneler. Yeni nesil motor yatlarda görülen bu apartman modeli belirgin, küt çizgiler taşıyor. Bunlar genellikle 3-4 katlı kübik deniz üstü yapıları. Burnu bile mutlaka balta baş, yani küt. Teknelerin alışılagelmiş zarif üçgen hatları yerine agresif bir kare tasarım söz konusu. Yelkenlilerde de favori modeller ev tarzı olmaya başladı. Geniş, giderek daha geniş kıç havuzluk bir kural. Jeneratör, su yapıcı, çamaşır, bulaşık makineleri şart. Pandemi döneminde bu eve benzeyen tekne takıntısı öy,le arttı ki, Türkler mangal sever diye Fransız, İtalyan tasarımcılar tekne kıçına barbekü opsiyonu bile sundular.
En favori modeller ise koca salonlu, 3 katlı yeni nesil katamaranlar. Denizin üstünde kat kat yükseliyorlar. “Fukara teknesi” 12 metre boyundakinin salonu bile bizim İstanbul’daki evin salonunu aratmıyor. Zaten sahip ve sahibeleri bu katamaranların salonunu kauçuk, yuka, benjamin gibi bitkilerle dekore edebiliyor (Biz eskiden sivrisinek kaçırır diye minyatür bir fesleğen koyardık tekneye, onu hatırladım birden).
Katamaranların asıl güçlü yönü ana yelkendir. Gövde kat kat denizin üstünde yükselince ana yelken de ancak cücük gibi olabiliyor. Zaten bu katamaranların ana yelken açtığını da pek göremiyorsunuz. Hatta “bana direk gerekmez” diyen müşteriler, çift gövdeli motor yat opsiyonunu da yarattı. Öyle ya, yelken, direk, arma, oldukça maliyetli şeyler. Eğer bu ıvır zıvırı kullanmıyorsan neden tonla para vereceksin ki?
Bu katamaranların dünyada en yoğun satış yaptığı ülke Türkiye. En ünlü markalardan biri Türkiye pazarından öyle mutlu ki, burada bir üretim tesisi kurmak için ciddi ciddi fizibilite çalışması yaptıklarını duydum.
Lüküs hayat
Bencik Koyu, Hisarönü’nde yerel balıkçıların hala bulunabildiği tek yer. Biz de belki güzel bir balık buluruz, saşimi falan yaparız hevesiyle ünlü balıkçı Tekin Dayı’nın telefonunu çevirdik. Tekin Dayı olayı hemen özetledi, önce “Deniz levreği ve grida var” dedi. Biraz soru sorunca “Deniz levreğini kim kaybetmiş ki sen bulacaksın” ve “Grida değil de kaya levreği, granyöz de diyorlar bazen” gibi sözlerle konuya tam açıklık getirdi. Fiyat sorunca Marmaris’ten satın aldığı bu kültür balıklarına 1000 TL / kg istedi. İşin havası tamamen kaçtı.
Balıkçıda bile fiyatlar marketin 5 katı, restoranlarda mütevazı bir içki eşliğinde kişi başı 1500-2000 TL hesap ödendiğini duyunca şaşırmamaya başladım. Tekneyle gezerken bazen bir iskeleye bağlanıp restorana gidiyor ya da bakkal ihtiyacı, su ikmali, bazen akülere elektrik takviyesi gibi zorunluluklara çözüm bulmaya çalışıyorsunuz. Birincisi eskiden 20-30 iskele bulunan Hisarönü’nde bugün sadece 10 iskele, rıhtım, marinet kalmış durumda. Bunların 1 gecelik bağlanma, su-elektrik ücreti ise 12 metrelik bir tekne için 800-2500 TL arasında değişiyor.
Yerel “butik” pazarlar
Eskiden keyifle yerel pazara uğrar, ihtiyaçlarımızı giderirdik. Örnek veriyorum, Orhaniye pazarında barbunya (kabuklu) 120 TL. Kiraz 100 TL. Kurucabük pazarında peynir, tereyağı, zeytin ne alırsan 300 TL, İstanbul’daki gurme şarküteriden pahalı. Böyle pahalı bir hayat…
Ama Kocabahçe Sailor’s Paradise, Kuzbükü Neighbours, Söğüt Octopus ve Denizkızı gibi lezzet duraklarına 2-3 gün önceden rezervasyon yaptırmazsanız yer bulmak zor. Bir gün Dirsek Bükü’ne girdik, koca koyda ilaç için tekneyi bağlayacak tek bir aralık yoktu. Tahminimce 120 civarında kıyıya bağlı, 20 civarında alargada tekne vardı. Restoranı (Levent Şengül) arayıp akşam için yeriniz var mı diye hiç sormadım. Ekim başı uğrarız artık. Dirsek Bükü’nü bu kadar kalabalık bulunca, kendi kendimize “Herhalde tekneler buraya yığılmış, Bozburun Adaboğazı boş olmalı” dedik.
2 saat yol gittik. Adaboğazı’nda şansa tek, rakamla “1!” teknelik boş yer bulduk. Hemen demir atıp bağlandık. Bizden sonra gelen 20-30 tekne yer olmadığı için yakın koylara yer aramaya gitti. Bozburun’a gittiğimde Adaboğazı kalabalıksa hiç debelenmeyip koy dibindeki Burgaz Bükü’ne gidip alargada kalırım. En güvenli yerdir. Ertesi sabah bir Bozburun turu yaptık, Burgaz’ın önünden geçerken baktım içeride 9 tekne alargada. Burası sığ koydur, en fazla 4-5 tekne alargada güvenle (risksiz) geceleyebilir. Anlayın insanların çaresizliğini. Bu kalabalık 2-3 yıl önce ancak bayram günlerinde yaşanıyordu.
Nerede çokluk, orada tokluk…
Deniz üstünde bu kadar çokluk olunca kirlilik artışı kaçınılmaz. Zaten geçtiğimiz yıllarda kirlilik alarmı veren Bozburun, Selimiye, Dirsek, Bencik gibi popüler demirleme bölgelerinde karasal kirlilik yüküne eklenen denizci kirliliği vahim seviyelerde. Kapalı koyların bazılarının eskiden billur gibi kum ya da çakıl olan zemini artık kalın bir tortu ile kaplanıyor.
Selimiye, Bozburun gibi yerleşim merkezlerinde bir otele gelen insanların yakın zaman içinde temiz deniz arayışıyla nasıl bir yayılım gösterebileceklerini hayal edebiliyorum. Yerleşim merkezlerinin yakınında pek çok gizli cennetin kısa süre içinde taksi botlar ya da tesisin servis botlarıyla ulaşılan restoran, beach, butik otel haline dönüşeceğini tahmin ediyorum. Örnek: Selimiye’de tatil yapanlar arasında denize girmek için hemen açık denizin kıyısındaki Sığ Liman’a giden çok insan var.
Selimiye’den geleceğe ışık tutan bir diğer örnek daha: Koyun çıkışında kuzey istikametinde Mihe Bükü diye bir ıssız cennet var idi. “İdi” diyorum, çünkü buraya 10 bungalovlu, barlı, restoranlı, beach’li lüks bir tesis kurulmuş. Tamamen ağaçlar arasında. Müşteriler Turgut’tan tesisin servis botu ile getirilip götürülecek. Önüne yüzme şamandıraları çekilmiş. Yani denizciler bir koy daha kaybetti. Birinci derece doğal SİT ve orman arazisi olan bu bölgede nasıl olduysa bir tesis izni verilmiş. Bu yeni konseptin devamı da gelecektir: Selimiye’nin açık deniz kıyılarında, Mihe Bükü’nün hemen yanında, orman içinde 5 benzer bakir koy daha var!
İnşaat, dikenli tel, beton merakımız
Söğüt Köyü’nde geçen kış (yani seçim öncesi) bin adet, “rakamla 1000” ev inşa edilmiş. Bunların önemli bir kısmı tiny house, yani tekerlekli ev. Tekerlekli evlerin şahikası, koyun ardının 200-300 metrelik kayalıklarla çevrili olduğu ve doğal olarak hiçbir kara yolu da olmayan Kuzbükü’ne yaz başında bir tekerlekli evin deniz yoluyla getirilip sahile yerleştirilmesi oldu. Bozburun’un kaçak inşaat cenneti Adatepe Mahallesi yayılmaya, büyümeye devam ediyor. Bozburun ile Apostol Burnu arasında Yeşilova Körfezi’nin tam ortasında Ayaca Bükü diye bir yer vardır. Burası ıssız bir koy idi. 3-4 yıl önce dev bir Türk bayrağı direğe çekildi. Bir teraslama, baraka, taş ev inşaatları başladı. Bu yıl artık koca bir mahalleye dönmüş durumda. Herhalde isim olarak daha romantik gelmiş olmalı ki, haritalardaki Ayaca Bükü’ne “Ayışığı Bükü” denmeye başlandı. Önce bir otel yapıldı, sonra 8-10 ev… Yakında market, manav da açılır herhalde…
Denizciler açısından bu işin en tartışmalı bölgesi ise Selimiye-Dirsek Bükü arasındaki ıssız koylar. Bu cesur ve yaratıcı girişimcilerin ilk hedefi Sığ Liman oldu. Artık burada bir koca mahalle var. Koyun üçte biri de yüzme şamandıralarıyla tekne trafiğine kapatılmış durumda. Kuzbükü’nde geçen yıl bir şato benzeri ev yapıldı, yüksekliği 10 metre filan. Tüm ön yüzey cam. Kuzbükü ilginç bir coğrafya, koyun ardı 200-300 metre yüksekliğinde dimdik kayalık. Tabii ki kara yolu filan yok. İşte bu kara yolu olmayan koya geçtiğimiz aylarda bir de tekerlekli tiny house geldi. Nasıl? Helikopterle mi?
Kocabahçe’de son yapılan ikiz tiny house da hayli şaşırtıcı… Evlerin çevresi bir tür ayna ile çevrili. Teori şu: Aynalar çevredeki doğayı yansıtıyor. Ağaçlar, kayalar, otlar, keçiler, deniz vs. Daha çok kuzey ülkelerinde orman içinde yapılan evlerin yaban hayata zarar vermemesi için kullanılan çevreci bir çözüm bu… Oysa Kocabahçe pek orman arazisi sayılmaz, vahşi yaşam adına tavuk, keçi ve insan dışında bir canlı da yok...
Doğayla uğraşmanın zorlukları
Bu çevreci konseptin bir problemi var, o nasıl çözülecek merakla bekleyeceğim: Kurulduğu arsa kışın hayli etkili akabilen bir azmağın deltasının tam ortasında. Özene bezene yapılmış bahçe kış yağmurlarının ardından gelecek ilkbahara nasıl adım atacak bilmiyorum. Kocabahçe ile Dirsek Bükü arasındaki Girneyit Koyu’nda da ilk inşaat seçimlerden hemen önce gerçekleşmişti. Denize sıfır büyük bir arsa yine çevresi çitlenmiş özenli bir bahçeye dönüştürülmüş. Ama yine aynı merak: Arsa 200-300 metrelik tepelerden inen azmağın deltasında. Bu inşaatları yapanlar, kara yolu olmayan bu koylara tekerlekli tiny house konduranlar bu izinleri nasıl aldılar ayrı bir konu, benim merakım; bakalım bu azmak sorunları ne olacak?