Son yıllarda deniz dibinde en çok gördüğümüz iki tür var, balon ve Aslan balıkları. İkisi de aşırı seviyede tehlikeli ve zehirli. İkisi de istilacı, yani kendi türleri dışında denizde tüm yaşamı yok ediyorlar. Balon balığına itlaf dışında pek çare yok. Ama Aslan balığı lezzetli ve eti zehirsiz, dolayısıyla en iyi çözüm; onu yiyerek istilayı yenmek!
Haziran ayının ortalarında Fethiye’nin kayalık kıyılarında bir dalış teknesindeyim. UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) ve Tarım Orman Bakanlığı Doğa Koruma - Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün sürdürdüğü ‘Denizde İstilacı Türlerle Mücadele Programı’nın bir etkinliği bu. Resmi ismi de ‘Aslan Balığı Derbisi ve Gastronomik Tadım Günleri’…
Sahne 1: Deniz dibi
Bu aralar herkesin morali yerlerde sürünüyor, iyi haberle konuya girelim. Aslan balığı avı için Fethiye limanıyla İblis Burnu arasındaki dalış noktalarında, ellerinde özel kovalar ve özel mızraklar ile safariye hazırlanan iki düzine dalgıçla birlikteyim.
İtiraf edeyim; ellerinde mızrak olan bu kadar heyecanlı avcı ile denize girmeye korktum. Önce onlar ava başladılar, tekneden uzaklaştılar, sonra maske, şnorkel ve palet ile bir sığ su teftişine çıktım.
Ve size bir iyi haber: Deniz dibi hala hayli temiz. Kayalık kıyılarda dip çamur değil, tertemiz kum. Gökova ve Hisarönü’nde, hele ki Göcek’te saatlerce yüzüp tek bir balık görmüyorsunuz. Burada hala karagöz, sarpa, biraz ıskaroz var, kayalıklar arasında bir müren bile gören oldu.
Tüple dalan avcılar, 8-10 metre ve daha derin sularda, kayaların gölgesinde yakaladıkları Aslan balıklarıyla kovalarını tamamen doldurup tekneye döndüler, o da ayrı mesele.
Sahne 2: 30 yıl önce kızıldeniz’de
Ben Aslan balığı ile yaklaşık 30 yıl önce Kızıldeniz Hurgada’da dalış yaparken tanıştım. Balıkta estetik arıyorsanız, sanırım şampiyon ile karşı karşıyasınız. Deniz dibinde, tül yelpazeleri andıran yüzgeçlerinin arasında askıda duran, kırmızı pembe, zebra desenli muhteşem bir yaratık. Akıntı şiddetli bile olsa kocaman yan yüzgeçleriyle bir helikopter gibi suyun içinde askıda duran, sakin, serinkanlı bir güzellik abidesi.
O günlerde ve hâlâ, Kızıldeniz’de Aslan balığı bir sorun değil. Çünkü denizde bir doğal denge var, Aslan balığı nüfusu biraz artarsa ortamdaki yırtıcıların besini haline geliyor, tüketiliyor ve doğa dengesini koruyor.
Ama Aslan balığı örneğin Fethiye, Gökova, Kekova gibi bir denize ulaşırsa, buradaki tüm türleri yok ediyor ve denizi hızla çöle çevirebiliyor.
Sahne 3: 100 yıl kadar önce süveyş kanalı
Aslan balığı ve diğer istilacı türler Akdeniz’e çoklukla Süveyş Kanalı’ndan ve biraz da gemilerin balast suları ile girdiler.
Peki, soru şu: Bu felaketin müsebbibi Süveyş Kanalı 1869 yılında tamamlandı ama bu kötü balık Türkiye kıyılarında ilk kez 2014’te saptandı. O güne kadar neredeydi?
Cevap: İstilacı Hint Okyanusu türlerinin Akdeniz’e Süveyş üzerinden geçişi 2000’lerde başlıyor ve Akdeniz’in küresel ısınma ve tuzluluk oranının artışından tüm dünyaya göre çok daha hızlı etkilenmesi nedeniyle 2010’larda büyük bir patlama yaşanıyor.
Bu patlamaya destek olan iki olgu daha var. Birincisi, 1970 yılında devreye giren Asvan Barajı’nda küresel ısınma ve kuraklık nedeniyle her yıl daha fazla su tutuluyor. Dolayısıyla Süveyş Kanalı’nın Akdeniz’e bağlandığı deltaya Nil’den ulaşan tatlı su miktarı geometrik olarak azalıyor. Kızıldeniz’in tuzlu suyuna alışık balıkların Akdeniz’e geçişini engelleyen en önemli bariyer ortadan kalkıyor.
İkincisi, Süveyş Kanalı 2010’larda 90 metre genişletiliyor. Yani stabilize köy yolu bir anda 4 şeritli otoban haline geliyor. İstilacı türler Akdeniz’e yürüyerek değil, koşarak girmeye başlıyor.
Sahne 4: Gelecek hızla yaklaşıyor
Bilim insanları, en azından yayılımı yavaşlatmak için tek çare avlamak, diyorlar. Bu alanda çalışma yapan saygın sivil toplum kuruluşları, Akdeniz Koruma Derneği, İskenderun Doğa ve Bilim Derneği, Akdeniz Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü, TÜDAV… Herkes aynı fikirde ve herkes Aslan balığı sürek avı düzenliyor. Tüm STK’lar Aslan balığını mutfağa sokmayı hedefliyor.
İskenderun Teknik Üniversitesi’nden deniz biyoloğu Prof. Dr. Cemal Turan, istilacı türlerle mücadeleye baş koyan bilim insanlarından biri. Sunumunda, 2000’lerden itibaren her 5 yılda bir Akdeniz’deki yabancı tür sayısının ikiye katlandığını ve bugün 100’ün üstünde yabancı, pek çoğu istilacı tür ile karşı karşıya olduğumuzu anlattı.
Bu açıklamaların devamı da var; su sıcaklığı, tuzluluk, derinlik, asidite ve benzeri 7-8 değişkenle oluşturulan modellerde, “Bugün tek tük Sicilya’ya ulaşan Aslan balığı nüfusunun, bu yüzyılın sonlarında İspanya ve Cebelitarık kıyıları hariç tüm Akdeniz’de en önemli egemen tür haline geleceği öngörülebilir” diyor.
Sahne 5: Karayipler: savaşın başladığı yer
İnsanoğlunun Aslan balığı ile mücadelesi bundan 20 yıl kadar önce Florida ve Karayipler’de başlıyor. Muhtemelen bunun sebebi, bir akvaryumdan açık denize atılan 3-5 balık.
Aslan balıkları tıpkı bugün Türkiye sahillerinde olduğu gibi diğer tüm türleri yavru iken yiyerek, denizde büyük bir soykırım makinesi gibi yayılıyorlar. Akvaryumlarda da… Florida’daki bir turistik akvaryumda Aslan balıkları diğer tüm türleri yok edince, tesisin yöneticisi sinirlenip bu istilacı ve yok edici balıkları Meksika Körfezi’ne atıyor.
Körfeze atacağına çöpe atsa bu felaket başlamayacak. 3-4 yıl içinde Meksika Körfezi, Karayipler, Cayman Adaları, Bahamalar… Tüm Orta Amerika, Batı Atlantik Aslan balığı ile kaplanıyor. Bugün Brezilya kıyılarına kadar yayılan ve engel olunamayan bir istiladan bahsediyoruz…
2000’lerde büyük bir savaş başlıyor: Doğaya karşı insan. Kazanmak zor! Tıpkı bizim sulardaki balon balığına karşı olduğu gibi kuyruk başına teşvik ile başlayıp, ‘insanlara yedirelim’e doğru giden bir mücadele...
Sonuç: Başarı da var hüsran da
Fethiye Çalıştayı’nda Orta Amerika Aslan balığı savaşının gönüllü uzmanları deneyimlerini aktarıyorlar:
“Florida’da buradakine benzer derbiler düzenledik, bir günde 26 bin balık avlandı. Bir derbide şampiyon ekip 2000 balık avlamıştı. Ama resifte en azından avlanan kadar Aslan balığı kalmıştı. İki ay sonra aynı resife daldığımızda da, derbi öncesine yakın bir Aslan balığı popülasyonu ile karşılaştık.”
Fethiye’deki etkinliğe ABD ve Karayipler deneyimleri ile katılan ve Lionfish University’nin de kurucuları olan Jim Hart ve Stacy Frank’a “Peki hiçbir umut, başarılı örnek yok mu?” diye sordum.
Jim Hart biraz düşündü, sonra “Cayman” dedi. Küba’nın altında Jamaika’nın batısında tam Karayipler’in ortasında minicik iki ada. Büyük Cayman’da başarı sağlanamamış, ama Küçük Cayman’da başarı elde edilmiş.
Nedir başarı?
Aslan balığı popülasyonu, 5 yılda yüzde 50-60 seviyesinde azalmış. Sonrasında da, en azından artış yok. Peki nasıl oldu bu?
Küçük Cayman Adası’nda, her hafta 1-2 scuba teknesi, her biri 10-20 Aslan balığı avı uzmanıyla mızraklı tarama yapıyormuş. Her hafta!
Şunu da sordum: “Küçük Cayman aşağı yukarı bizim Fethiye ya da Marmaris, Bodrum coğrafyası büyüklüğünde bir yer değil midir?”
Evet!
Peki… Bizim su altı dalış turizmi teknelerimiz, dalgıçlarımız Cayman’dakilerden daha mı aciz ya da beceriksiz?
Tabii ki hayır! Ama denizlerdeki lagos, orfoz, baraküda gibi doğal avcıları aşırı avlanma ile tükettiğimiz için bu mücadele çok daha zor.
Sahne 6: Profesyoneller
İstilacı türler dediğinizde balıkçıların gözünde önce balon balığı dehşeti canlanıyor. Jilet gibi dişleriyle ağlarını, pareketadaki iğnelerini parçalayan bir balık. Hatta oltadan, ağdan ayırmaya çabalarken parmağını kaybeden balıkçılar var.
Oysa Aslan balığı çok farklı; yeni yeni, ticari bir ürün haline gelen bir tür.
Örneğin Kaş’ta yılların dalış ve su sporları kurumu Dragoman, sadece Aslan balığı menüsü sunan bir fish&cips restoranı açtı. Hızla takipçileri de geldi. Kaş’ta bugün 4-5 tane, menüsünde Aslan balığı gurme lezzetleri sunan kafe-restoran var.
Özellikle Gökova ve Datça’da Akdeniz Koruma Derneği’nin çabalarıyla Aslan balığı yakalanınca çöpe ya da denize değil, buzluğa atılan bir tür haline geldi. Dernek, Urla’daki gurme restoranların menüsüne Aslan balığı varyasyonlarını soktu. Daha da önemlisi, tüm Güneybatı Ege’de Aslan balığını menüsüne alan restoranlar için bir soğuk hava tedarik zinciri oluşturdu. Uzun müddet balıkçılardan Aslan balıklarını satın alıp, hatta temizleyip bu restoranlara ücretsiz dağıttı.
Sahne 7: Balığın ticarileşmesi
UNDP ve Tarım Orman Bakanlığı’nın Aslan balığı programı için Fethiye kıyılarında dalgıç teknesine binmek üzere iken... Rıhtımdaki komşu balıkçıların tezgahlarına uğradım. Denizden yeni çıkmış 2 kiloluk bir mercan, 1.5 kiloluk bir fangri ve yanında Aslan balıkları var. Aslan balığı 100 lira. Lagos, mercan, sinarit, fangri gibi birinci sınıf balıklar 600 lira.
Aslan balığı besin değeri yüksek, hayli lezzetli ve ucuz. Soru şu: Bu lezzeti tanıtabilir, mutfağa kabul ettirebilir miyiz?
İşin gerçeği… Bugünkü ekonomik kriz ortamında olasılıkla insanlar 1/5 fiyattaki Aslan balığını makul bir protein kaynağı ve deniz balığı lezzeti olarak görmeye başlamış durumdalar.
Sahne 8: Aslan balığı avı
Aslan balığının hayatınızı zehir edebilecek kadar güçlü bir zehri var. Derbiyi yöneten Dr. Aylin Ulman Karayipler ve Akdeniz’de yıllardır Aslan balıkları üstünde çalışıyor, “İğnesi elinize, kolunuza saplandığında ölmezsiniz, ama keşke ölseydim diyebilirsiniz” diyor.
Tam da bu nedenle birkaç yıldır çeşitli amatör denizci elektronik haberleşme gruplarında Aslan balığı avlayan ve afiyetle yiyen denizci arkadaşların paylaşımlarını irkilerek izliyorum. Bazen dayanamayıp “Aman arkadaşlar dikkat edelim, bu çok zehirli bir balık türü, aman dikkat” gibi uyarılarda bulunuyorum.
Çünkü özellikle denizin ortasındaki amatör denizcilerin Aslan balığı ile şakalaşma şansı hiç yok.
Herhangi bir şekilde Aslan balığı dikeni eline, dizine giren denizcinin yapacağı tek şey 40-45 derece sıcak suya elini, dizini 30-40 dakika sokup protein temelli zehrin bozulmasını beklemek.
İki… “Ben ustayım, dikkat ederim çarpılmam” diyenler için Fethiye derbisinden bir haberim var. Derbinin dalış grupları koordinatörü kıdemli bir dalgıç, etkinlik sırasında 6-7 diken girişi ile zehirlendi ve öyle acı çekiyordu ki bir sürat teknesi ile Fethiye Devlet Hastanesi aciline ulaştırılmak zorunda kaldı. Hastanede acil müdahalenin ardından da 12 saat gözlem altına alındı.
Sonra öğrendim ki yanımızdaki profesyonellerin hepsi en az bir kez Aslan balığına çarpılmış.
Yani… Aman dikkat, bu işin şakası yok!
Ve son sahne: Aslan balığı tadımı
Fethiye’deki Aslan balığı avının ardından ünlü bir restoranda tadım partisi vardı. Öncelikle tadının aynı familyadan iskorpit ve lipsoza çok benzediğini söyleyebilirim.
Bize 4 yöntem sunuldu: Avokadolu marine; kuskus ve taze soğan ile sote; kızartılmış balıkla yapılmış dürüm ve sebze çorbası. Bunlar hafif ya da modernize lezzet arayışları. Benim Aslan balığı tercihim kesinlikle; fish&chips!
Yanında ayrıca... Acılı ya da sarımsaklı tereyağlı ya da mayonezli bir sos da olabilir. Ya da Çin mutfağından bir tatlı-ekşi sos… Her koşulda, ağır-kuvvetli bir sos, çünkü Aslan balığı hayli hafif bir balık.
Afiyet olsun…
En zehirli balık
● Türkiye denizlerinde 500 yabancı tür var. Bunların yüzde 10’u istilacı.
● Her 3 yabancı türün 2’si Süveyş Kanalı’ndan Akdeniz’e giriyor.
● Yenmesi halinde en zehirli istilacı tür balon balığı. Etinde bulunan tetrodotoksin isimli zehir, siyanürden 1200 kat daha tehlikeli. Bir insanı öldürmek için 2 miligramı yeterli. Panzehri yok.
● En zehirli çarpan/sokan balık ise aslan balığı. Sırt, baş altı ve karın yüzgeçlerinde 18 zehirli dikeni var. Zehri protein temelli, bu nedenle diken saplanırsa zehirlenme bölgesi 45 derece sıcak suda 30 dakika bekletilmeli.
● Yaşam süresi 30 yıl. Her 4 günde 20-30 bin yumurta yapabiliyor. Diğer balıklar yemesin diye yumurtalarının üstünü de zehirle kaplıyor.
● Vücudunun yarısı büyüklüğündeki balığı yiyebiliyor. 30 dakikada 20 küçük balık yediği kaydedilmiş. Yılda 5000 balık ve kabuklu yiyor. Atlantik Okyanusu resiflerindeki doğal yaşamı birkaç hafta içinde yüzde 80 yok edebildiği saptanmış.