Mavi kıyılarımızın çilekeş ağaçları ne zaman rahat bir nefes alacaklar?
2021 yılında mavi kıyılarımızda milyonlarca ağaç yandı. Yanıp kül-kömür olanlar bir yana, kıyılarımızdaki ağaçların yıllardır devam eden bir derdi de kendilerini seyretmeyi pek seven denizciler tarafından boğuluyor olmaları… Diğer yandan, 2020 ve 2021 deniz sezonunda denizciler arasında sık sık alevlenen bir tartışma-sitem konusu da teknelerin ağaçlara bağlanması konusundaki yasaklar ve cezalar. Bu yıl denizcilerin elektronik gruplarında birkaç ceza uygulaması işittim, bir önemli anket ve bir de hayli şatafatlı bir tartışma… Önce şu şatafatlı tartışmayı anlatayım, sonra sorunlara, cezai uygulamalara, denizcilerin bu konudaki hassasiyetini gösteren 1600 kişilik bir ankete ve basit çözümlere göz atalım… Sadun Boro ve Okluk’taki 8 No’lu çam ağacı… Sanırım orman yangınları sırasındaydı, bir amatör denizci arkadaşımız Bozburun Adaboğazı’nda devasa bir guletin 15-20 cm. çapında bir ağaca koltuk halatını bağlayıp esaslı bir şekilde kanırtması karşısında isyan edip kaptanı uyarıyor. Genç gulet kaptanı “Merak etmeyin biz bu doğadan ekmek yiyoruz, onu sizden daha iyi koruruz” gibi sinirli bir yanıt veriyor. Bunun üzerine amatör denizci arkadaşımızın isyanı yükseliyor ve guleti hem Sahil Güvenlik’e şikayet ediyor, hem de 50 bin üyeli bir Facebook denizciler grubunda fotoğrafını koyuyor, kimliğini açıklıyor. İşte kıyamet öylece koptu. Gruptaki profesyonel kaptanlar söz konusu gulet kaptanına sahip çıkan, kimileri hakarete varan yanıtlar verirken, saygın bir yelken eğitim kaptanımız da topa girdi ve “Ağaca bağlanılmaz diye kim söylemiş, Sadun Boro üstadımız ömrünün yarısını Okluk’ta 8 no’lu çam ağacına kıçtankara bağlı olarak geçirmedi mi?” gibilerinden klasik bir yanıt verdi. Bunun üzerine yine dipsiz tartışmalar… Orman yangınlarıyla bilenmiş amatörlerden tepkiler, ağır tonajlı yatları kullanan profesyonellerden destekler…
Mesele tonaj farkı
Sadun Boro’nun efsane teknesi Kısmet, 10 metre boyunda, 10 ton ağırlığındaydı. Ağaçlara bağlanıp görece ağır zarar veren tekneler, 20-40 metre boyunda, 50-150 ton ağırlığında. Sadun Boro bu boyda ve üstelik genç bir ağaca bağlanmış bir tekneyi görse, eminim hepimizden ağır (galiz) bir yanıt verirdi… Ben konunun uzmanı değilim. Mühendis, fizikçi arkadaşlara sordum. Ağaca binen yükün Newton cinsinden hesaplanabileceğini söylediler. Uzun ve karmaşık bir formülü var. Ama kabaca 30 metre uzunluğunda,4 metre yüksekliğinde bir tekne yandan (bordadan) aldığı 15 deniz mili rüzgar ile ağaca 2 ton civarında baskı uyguluyor. Bunun salınım anında ulaşabileceği maksimum değer ise 4 ton. Yani 12-14 mm. bir halat, 4 tonluk bir güç ile testere gibi ağacı oyuyor. Netice: Gidin Göcek’in tüm ünlü koylarına, denizin kıyısındaki ağaçların hemen tümünde 5-6 cm. derinliğinde bir halat oyuğu görebilirsiniz. Ne yapar bu oyuk? Meyve ağaçlarında ‘boğma’, asmada ‘bilezik alma’ isimli bir budama yöntemi var. Yaprakların ürettiği hormon ve besinler dış kabuğun hemen altındaki phloem tabakasındaki ince kanallardan gövdeye iletiliyor. Asmada ‘bilezik alma’ budaması, üstünde salkımların olduğu yeni sürgünlerdeki besin maddelerinin kütük ve köklere ulaşımını kesip, besinlerin doğrudan üzüm salkımlarına ulaşmasını, tanelerin daha iyi büyümesini sağlamak için yapılıyor. Ama bu sırada kütüğe suni sulama ve gübreleme de yapılıyor. Aksi taktirde asma kütüğünün büyümesi duruyor, ayrıca zamanla buradan böceklerin ve bakterilerin iç dokuya geçişi ve kuruma ortaya çıkıyor. 1 şişe şarabının 20 bin Euro’ya satıldığı Romanee Conti’nin (Fransa-Burgonya) 500 yıllık bağlarında böyle bir yöntem uygulanıyor mu? Tabii ki hayır! Ama Manisa’nın sofralık ya da kuru üzüm üretilen bağlarında uygulandığını görebilirsiniz. Ve de kuruyan asmalar düzenli olarak yenileriyle değiştiriliyor. Meyve ağaçlarındaki ‘boğma’ budamasının sonuçları da farklı değil. Bilezik alma özel bir bıçakla yapılıyor, boğma ise tel ya da halat ile. Peki… Kıyılarımızda halatlarla boğulmuş çamlara suni sulama ve gübreleme yapıldığını hiç duydunuz mu? Ben duymadım. Ama Gökova Karacasöğüt’te, 200 yıllık boğulmuş ve kökleri zayıf düşmüş bir çam ağacının, 40 metrelik bir yatın zorlamasıyla köklerinden sökülüp denize devrildiğini biliyorum. Tartışmalara neden olan cezalar… Kanunlarımızda bir teknenin kıyıdaki bir ağaca koltuk halatı bağlayıp zarar vermesi suçtur. 6831 sayılı Orman Kanunu 14’üncü madde A bendi uyarınca ‘yaş ağaçları boğmak’ (ağaçlara bağlanan koltuk halatı) yasaktır ve idari cezaya neden teşkil eder. Bu konudakiidari ceza 2021 yılı için alt sınır 697 TL., üst sınır 5.637 TL’dir (her yıl yayınlanan tebliğ uyarınca bu rakamlar artar). Ceza uygulaması orman rejimi altındaki bölgelerde, milli parklarda ve muhafaza ormanlarında alt sınırın iki katından az olamaz. Orman Genel Müdürlüğü 2021 Yılı İdari Para Cezalı Tebliği, madde 68, bend 8’de kamu denetçisi alt-üst sınır idari ceza miktarı takdirini şöyle tarif ediliyor: “...İdari para cezasının miktarı belirlenirken işlenen kabahatin haksızlık içeriği ile failin kusuru ve ekonomik durumu birlikte göz önünde bulundurulur.”
Takdire göre ceza…
Örneklere bakarsak, son 2 yıldır cezai uygulamaların genellikle orantısız örneklerde yaşandığını gözlemliyoruz. Mesela, 80-100 tonluk bir koca yat 20 cm. çapında genç bir ağaca bağlanıvermiş. Bunun yanı sıra Hisarönü Bencik, Göcek koyları, Gökova Longoz ve İngiliz Limanı gibi orman ile denizin muhteşem bir uyum ile buluştuğu istisnai koylarda Sahil Güvenlik’ce kesintisiz denetim yapıldığını da belirtmek lazım. SG çoğunlukla uyarı yapıyor, ceza kesmiyor, ek kusurlar ya da ağır zarar koşulları varsa kanundaki ‘yaş ağacı boğmak’ suçundan (kabahat) idari ceza tespiti yapıyor. Diyelim ki, hakkaniyet gösteren bir ceza aldınız. Ödemeye karar verdiniz. Burada ikinci bir ceza ile karşılaşıyorsunuz. Çünkü Sahil Güvenlik suçu belgeliyor, İlçe Orman İşletme Müdürlüğü’ne tutanağı yolluyor ve cezayı, diyelim ki Bencik’te olay tespit edildi, Datça Orman İşletme Müdürlüğü tanzim ediyor. 1 ay sonra cezayı posta ile ev adresinize yolluyorlar. Mesela o sırada İstanbul’a döndünüz, bir zahmet Datça Mal ya da Vergi Müdürlüğü’ne bizzat gidip cezanızı ödemeniz gerekiyor. (2020 yıl sonu itibarıyla elektronik tahsilat yok idi… Bugün var mı, öğrenemedim.)
Denizcilerin haklı olduğu nokta
Örnek vereyim… Hisarönü Kurucabük ya da Gökova İngiliz Limanı’nda ancak 10 tekneden 1’i kıyıda koltuk halatını bağlayacak bir kaya bulabilir, çoğunlukla da su altında. Gökova Longoz ya da Hisarönü Bencik’te ise kıyıda koltuk halatı bağlayacak tek bir kaya bile yoktur. Ne olacak, bu koylara girilmeyecek mi? Üstelik en çok sevilen koylar… İkincisi can ve mal emniyeti… Bazen bir fırtına kopuverir ve sahiden büyük ağaçlar kıyıdaki zayıf bir kayadan daha güvenli olabilir. Burada sorumluluk biraz da devlete düşmüyor mu? Bu eşsiz koylarımızda tıpkı 10 yıl önce Göcek’te yapıldığı gibi bir baba veya mapa/anele sistemi kurulamaz mı? Bunun maliyeti ne? Yarım torba çimento, 3-4 kg. demir… Kıyılarımızdaki özel bölgelere 2.000 baba yerleştirmek çok mu zor? Bugünkü tablo şu: Bir rasyonel çözüm önerisi yok, sanki rastlantısal ceza örnekleriyle bir farkındalık yaratılmaya çalışılıyor. Göcek örneği ve bir diğer çıkmaz sokak… Mesela Göcek’te, 2010 yılında koylara 100 civarında tonoz kondu; ağaçların zarar görebileceği kıyı şeridinde de 370 tane baba ve mapa/anele bağlanma noktası yapıldı. Bakımsızlıktan tonozların büyük çoğunluğu kullanılmaz halde. Ama bizler bu baba ve mapaları hala büyük bir mutluluk ile kullanıyoruz. Ama bakıyoruz, Göcek’te bugün 30-40, hatta 100 tonluk koca koca yatlar var. Bundan 10 yıl önce 5-6 taneydi, bugün belki 200-300 tane. Bu büyük tonajlı tekneler sahildeki babalara güvenmedikleri için yine gidiyor ağaçlara bağlanıyorlar. 2 yıl önce bir amatör denizci arkadaş, Hurmalı Koyu’nda böyle bir koca yat ile karşılaşıyor. Yat kaptanı tonoz varken demir atmış, kıyıda babalar dururken koltuk halatlarını iki ağaca bağlamış. Arkadaş botuna biniyor ve gezermiş gibi yaparak yatın baş üstünde cigarasını tüttürmekte olan kaptana yanaşıyor, “Arkadaşım sancak koltukhalatını genç bir ağaca bağlamışsın, hemen yanında baba var, ona alsan” gibi bir laf atıyor. Kaptan oralı olmuyor, “Ağaç sağlam” diyor. Bizimkinin tepesi atıyor, teknesine dönüp Sahil Güvenlik’e ihbar ediyor. Biraz sonra Sahil Güvenlik ekibi geliyor, tekneye ceza yazıyor ve kıyıdan ayrılmasını söylüyor. Tekne hemen halatlarını, demirini topluyor. SG uzaklaşıyor, aynı tekne aynı noktaya yeniden demir atıp yanaşıyor. Aynı ağaçlara bağlanıyor. İnanmayacaksınız ama bu ihbar-ceza, ayrılma-yanaşma iki kez daha tekrarlanıyor. Sonunda bizim arkadaş yine bota atlıyor, yine baş üstünde cigarasını tüttürmekte olan kaptana yanaşıyor ve “Arkadaş seni ben ihbar ediyorum, tonla ceza yemene rağmen gelip aynı noktaya yine bağlanıyorsun, ne iş bu?” diye soruyor. Kaptan, kısık sesle “Bana değil, içerdekine sor” diyor. Yani yine dönüp dolaşıp deniz kültüründen yoksunluk gibi bir konuya geliveriyoruz…
Çaresizlik ve amatör çözüm arayışları
Yazının başında aktardığım büyük tartışma sırasında Türkiye’deki en büyük amatör denizci topluluğu ADYK (Açık Deniz Yat Kulübü) bünyesinde ilginç görüşler ortaya çıktı. O sırada birkaç arkadaşın ağaçlara bağlanmamak için kıyıda küçük çapalar kullandığını, birkaç arkadaşın helezonik saplamalar geliştirdiklerini ve zemine gömüp koltuk halatlarını bu portatif babalara bağladıklarını öğrendim. “Gelin koylara biz baba yapalım” gibi iyi niyetli öneriler… Ama bunların tümü zorlu uğraşlar… Her şey bir yana ormana çivi çakmak için bile Milli Orman Komitesi’nin izni gerekiyor. Sonunda geniş katılımlı bir oylama yapıldı; 1600 üyesi bulunan toplulukta yüzde 80 gibi ezici bir çoğunluk ağaçlara bağlanılmaması, ağaca bağlananların uyarılması yönünde oy kullandı. Fakat bu topluluğun kullandığı deniz araçları genellikle 10-15 metre boyunda ve 10-15 ton ağırlığında. Zaten ağaca bağlanmaları gerekirse polyester bant, kalın halat gibi en az zarar verecek malzeme kullanıyorlar. Mesele, körfezlerimizin tümünde ağaçlara asıl zararı veren büyük, tonajı yüksek teknelerin de güvenle kıyıya bağlanabileceği bir baba, mapa/anele sisteminin bir an önce kurulması. Not: Deniz çayırlarının ve denizde yaşamın korunmasına yönelik tonoz sistemi gereksinimini de iki hafta önce yazmıştım. www.gazeteoksijen.com adresinde okunabilir.