Dünya siyaseti ile ilgilenenler 2024 seçimlerini, yeni tarz popülist otoriter liderler ile onlara karşı demokratik, sol veya muhafazakâr grupların kurduğu ittifaklar arasında küresel bir mücadele olarak inceliyor. Bir yanda müesses nizama başkaldıran ya da başkaldırıyormuş gibi yapan liderler… Diğer yanda ise reformcu olsa da bir yönüyle statükocu ama demokratik değerlere de sahip çıkmaya çalışanlar var
2024’te 64 ülkede genel seçim ya da başkanlık seçimi olacak. Yerel seçimlerle beraber bu sayı daha da artacak. Yine bir hesaplamaya göre dünya nüfusunun yüzde ellisi seçime gidiyor. 2024 dünya seçim yılı.
Bu seçimlerden bir kısmı çok kritik. İlk olarak 13 Ocak’ta Tayvan’da seçimler yapıldı. Sonucun Amerika-Çin ilişkilerini nereye doğru götüreceğini hep birlikte göreceğiz.
Pakistan ve Bangladeş seçimleri Güney Asya’da yeni bir siyasal altüst oluş ve darbeler döneminin başlangıcı olabilir. Muhalefet tarafından boykot edilen Bangladeş seçimlerinin etkileri ne olacak? Pakistan’da hapishaneden seçime katılacak olan İmran Khan seçimi kazanırsa, ki hiç de düşük bir ihtimal değil, Pakistan ordusu ve yargısı bu başkaldırıya nasıl cevap verecek?
Hindistan seçimlerinde bir sürpriz olmaz ise Narendra Modi’nin Hindistan Halk Partisi’nin seçimleri kazanması bekleniyor. Yine de Kongre Partisi’nin Modi’nin Müslüman azınlığa (azınlık dediysem 170 milyonu aşkın bir nüfustan bahsediyorum) karşı girişilen kutuplaştırıcı ve dışlayıcı siyasete karşı nasıl bir pozisyon oluşturacağına bağlı. “Kongre Partisi İslam partisi mi oluyor” tartışmaları arasında bu seçim sadece Modi’nin popülist milliyetçi rejiminin iyice oturması açısından değil Hindistan Müslümanlarının kaderi açısından da çok hayati. Modi’nin sandıkları silip süpürmesi Hindistan’da yeni bir Hindu-Müslüman çatışmasını tetikleyebilir.
Rusya seçimleri her ne kadar formalite ise de süregiden savaşın ve derinleşen iktisadi buhranın seçim sonuçlarına rakamsal olarak yansımasa bile seçim sürecinin Rusya toplumunda bir dip hareketlenme yaratacağı söyleniyor. Kim bilir! Ukrayna’da ise seçimlerin iptal edilme ihtimali var. Zelensky’nin Batı’daki sempatisi İsrail-Hamas savaşının dramatikliği arasında buharlaştı. Eğer Zelensky seçimin ertelenmesi için uğraşırsa, bu Rusya-Ukrayna savaşının gidişatını da Rusya lehine değiştirecektir.
İngiltere’de erken seçim olursa, ki herhalde olacak, 14 yıl sonra İşçi Partisi iktidara gelecek gibi gözüyor. Müstakbel İşçi Partisi iktidarı belli ki kalıcı ve taze bir sol programdan ziyade siyasi skandallarla devamlı lider değiştiren Muhafazakârların seçmeni bıktırmasıyla ilgili olacak.
Fransa’da aşırı sağcı Rassemblement National adayını, Marine Le Pen’i başkanlığa taşıyacak gibi gözüyor. Nihayet Fransız aşırı sağı muradına erecek. Gerçi artık Fransa’da aşırı sağın da sağı olduğu için Le Pen bazı açılardan makul bile kalabilir. Ama seçimin odağı belki de Rassemblement National’in 1995 doğumlu yeni lideri Jordan Bardella olacak. Fransa, Le Pen’in başkanlığından ziyade, aşırı sağcı parlak gençlerin temsilcisi Jordan Bardella’nın başbakanlığına hazırlanıyor. Bu arada çiftçilerin ayaklanması seçim sonuçlarını Le Pen ve Bardella lehine etkilemesi yüksek ihtimal sanırım.
Listeyi uzatabiliriz... Meksika, Almanya, İspanya, Güney Afrika, Venezuela, Moğolistan, Endonezya, Cezayir... 64+ ülkenin çok ilginç seçim hikayeleri 2024’e damgasını vuracak.
Ve tabii ABD seçimleri
2024 ABD seçimlerinde belli ki 2020’deki Biden-Trump mücadelesinin rövanşını göreceğiz. Gerçi Cumhuriyetçi Parti’nin adayı resmen belli değil. Nikki Haley hala direniyor ama çok büyük bir sürpriz olmaz ise Trump’ın adaylığı garanti gibi. Demokrat Parti’nin adayı ise, yaşına ve son yıllardaki fiziksel düşüşüne rağmen Joe Biden olacak. Başkan yardımcılarında sürprizler olabilir.
ABD’de ilginç bir durum var. Cumhuriyetçi Parti de Demokrat Parti de Trump’ı aday olarak görmek istiyor (Gerçi Cumhuriyetçi Parti tabanı demek daha doğru). Neden? Demokrat Parti Trump’ı mağlup edebileceğini düşünüyor. Toplumdaki Trump karşıtlığının birleştirici ve mobile edici gücüne güveniyor. Cumhuriyetçi Parti’nin elitleri bir yana Cumhuriyetçi Parti tabanı ise Trump’ı adeta bir devrimci lider olarak görüyor. Bu seçmenin çoğu 2020 seçimlerinin müesses nizam tarafından Trump’dan çalındığına inanmış durumda. Trump iktidarı adeta nafile ve meşru olmayan çabalarla engellenmeye çalışılan kutsanmış bir tarihi zorunluluk onlar için.
Geçen sürede Trump Cumhuriyetçi Parti’de bir tür devrim gerçekleştirdi. Cumhuriyetçi Parti radikalleşti. Parti dindar muhafazakâr Amerikalıların yanı sıra memnuniyetsiz orta ve alt-orta sınıfların hareketine dönüştü. Demokrat Parti ise şehirli üst gelir gruplarının, üniversite mezunlarının, siyahların, diğer azınlıkların, göçmenlerin ve örgütlü işçi sınıfının bir kısmının koalisyonu.
Aslında Biden dönemi hiç de azımsanmayacak reformcu gelişmelere sahne oldu. İhtiyar başkan Demokrat Parti’yi sola çekti. İlk defa bir ABD başkanı olarak işçi grevlerini açıkça destekledi; muazzam bir altyapı hamlesine girişti. Üniversitede okumak için kredi alan milyonlarca insanın borçlarını sildi ya da yeniden yapılandırdı. Yasadışı göçmenleri bir anlamda koruyan bir göçmen siyaseti izledi. İşin doğrusu Biden ABD'nin en solcu başkanlarından biri olarak tarihe geçebilirdi ama İsrail-Hamas çatışmasında Gazze’ye yönelik operasyonun soykırıma doğru evrildiği artık mahkeme kararı ile sabit olan İsrail’e verdiği koşulsuz destek bu konumunu ciddi şekilde zedeledi.
ABD seçimleri dünyadaki gelişmeleri derinden etkileyecek şüphesiz. İçinden geçtiğimiz zamanın dünya siyaseti ile ilgilenenler bu dönemi, özellikle 2024 seçimlerini, birçok ülkede yeni tarz popülist otoriter liderler ile onlara karşı farklı demokratik, sol veya muhafazakâr grupların kurduğu ittifaklar arasında küresel bir mücadele olarak inceliyor. Trump-Biden seçimi tam da bu cephenin en önemli, en başat sahnesi. Bir yanda toplumların kızgınlıklarını, hayal kırıklıklarını, geçmişe özlemlerini ve gerçekçi olamayan büyük düşlerini, demagoji ve farklı performanslar ile siyaset sahnesine taşıyan, müesses nizama başkaldıran ya da başkaldırıyormuş gibi yapan liderlikler. Diğer yanda ise kurulu nizamın radikalce yıkılmasını istemeyen, reformcu olsa da bir yönüyle statükocu, ama belli şekillerde demokratik değerlere de sahip çıkmaya çalışan liderler, partiler, ittifaklar, koalisyonlar.
Biden aslında uygulamak istediği sol ajanda ile bu ikilemi aşabilir, sağ popülizm karşına sol-demokratik popülist bir seçenek koyabilirdi. Böyle bir olasılığın gerçekleşmesine yönelik sinyalleri vardı. Ama bu ihtimal farklı nedenlerden dolayı gerçekleşmedi. Ben yine de birçok yorumcudan ayrışıyorum ve Biden’ın ve Demokrat Parti’nin 2024 seçimlerini kazanma ihtimalinin kaybetme ihtimalinden daha yüksek olduğunu düşünüyorum.
Ama her halükarda Trump-Biden rövanş müsabakası bize gösteriyor ki, yeni nesil sağ popülizme karşı, kutuplaşmanın kendi lehine sonuçlanacağını düşünen, buna göre plan yapan ittifakların ötesinde toplumları heyecanlandıracak gerçekçi, taze ama iddialı sol ya da demokratik bir siyasal alternatif geliştirilmiş değil.
Türkiye'nin seçimi
Türkiye’deki 31 Mart seçimleri yerel olmasının ötesinde, Türkiye’nin gidişatını belirleyecek. 2023’te demokratik bir uyanış ve Türkiye’nin saplandığı bu rejimi değiştirmesi için büyük bir fırsat kaçtı. 2023 seçimleri üzerine yazıldı çizildi. Daha da yazılacak çizilecek. Bu tarihi seçimin sonuçları üzerine çalışmaya devam edilecek. Ama seçim sonrasında muhalefetin dağılması, rejime karşı açık ittifaklarla ya da başka şekillerde ortaklaşması ihtimali yine birçok nedenden dolayı kayboldu. İki ay sonraki seçime büyük bir iktidar blokuna karşı bölünmüş ve kendi içinde büyük sorunlar yaşayan, birbirlerini suçlayan, dağınık bir muhalefetle gidilecek.
Belediye seçimlerinin yerel dinamikleri adayların parti siyasetinin dışına çıkarak, farklı işbirlikleri kurmalarını, farklı toplum kesimleri ile gerçek ve samimi ortaklaşmalar ve ittifaklar tesis etmelerini zorunlu kılıyor. Bu yönüyle 31 Mart seçimleri muhalefetin, özellikle CHP’li adayların, parti siyasetinin ve geleneksel tabanın ötesine geçmeleri, siyaseti yerelden kurmaları için çok büyük bir fırsat. Ama bu fırsatın kullanılması için yerel siyasetin dinamiklerinin parti siyaseti tarafından sınırlanmaması gerekiyor. Türkiye’de yeni dönemi yerelden kurmak, yerel dinamiklerle, aşağıdan yukarı doğru inşa etmek ihtimali ne kadar kıymetli. Umarım bu ihtimalin idrakına varılıyordur.
Diğer yandan rejim başka bir faza geçti. Geçen hafta Türkiye 1876 öncesinde buldu kendini. Bakalım anayasasız bir ülkede yaşamak nasıl olacak.