23 Aralık 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
05.03.2021 06:00

Covid tanıklığındaki dünya bize ne diyor?

Pandemi son 30 yılın MR’ını çekti ve önümüze koydu. Toplumlardaki çelişki, adaletsizlik ve gerilimler iyice su yüzüne çıktı. Anladık ki, Soğuk Savaş sonrası reel sosyalizmin yıkılışı ile kurulduğunu sandığımız neo-liberal düzen bir şeyin başlangıcı değil, muhtemelen sonuymuş

İçinden geçtiğimiz dönemin tarihi ileride nasıl yazılacak acaba hiç düşündünüz mü? Bazı dönemler tarihçilerin diğerlerinden daha çok ilgisini çeker. Özellikle kırılma, buhran, savaş ve bunların ardından gelen yenilenme ve kuruluş dönemleri… Geçen yazıda dünya olarak tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi ifade etmiş ama buhran döneminde sıkıştığımızı, yeniden kuruluş ve istikrar aşamasına sıçramaktan muhtemelen çok uzak olduğumuzu yazmıştım. Pandemi bu buhran döneminin anatomisini ortaya seriverdi.  Peki nereye doğru yol alıyoruz? Yine böyle zamanlarda tarihin nereye doğru evrileceğini tahmin etmek hiç kolay değildir zira krizler olasılıkları o kadar çoğaltır ki, en muhafazakâr dönüşümlerden en radikal kırılmalara kadar, ihtimaller tarihin önüne seriliverir. Tabii müneccim ya da gelecek tahminleri yapan bir sosyal bilimci değilim ve bir tarihçinin gelecek hakkında çok söz söylemesi de mesleki bir deformasyon sayılabilir. Ama tam da böyle “deformasyonlara” ara sıra izin vermek için bir gazetede yazıyor değil miyim? Pandeminin uzun erimli etkilerini henüz kestiremiyoruz. Toplumlar, devletler ve ekonomiler bu kâbusun devamında nasıl dönüşecekler henüz belli değil. İyimserler, Covid 19’dan önemli dersler alınabileceğini, bu virüsle kapitalizm ve devlet örgütünün önemli arızlarının ortaya çıkıverdiğini ve önümüzdeki dönemde bu arızaları tamir etmek ve daha adil, müreffeh ve nispeten iyi işleyen bir dünya düzeni için imkânların ortaya çıktığını söylüyor. Kötümserler ise bu dönemin çok daha derin bir krizi tetikleme ihtimalinden bahsediyor. Onlara göre bu büyük salgın toplumlardaki adaletsizliği (ve tabii küresel adaletsizliği de) derinleştirecek, bunun sonucunda iç çatışmalar ve savaşlar hız kazanacak. Diğer yandan, bazı sosyal bilimciler, pandemi ve dijital devrimin bir araya gelmesiyle devletlerin ve şirketlerin toplumlar ve özel hayatlar üzerindeki kontrolünün hiç görülmediği kadar arttığı yeni bir sürveyans dönemine girdiğimizi vurguluyor. Bu iyimserler ve kötümserler arasında bazı gözlemciler ise pek bir şeyin değişmeyeceğini, Covid 19 parantezinin bir süre sonra kapanacağını, hayata kaldığımız yerden, aynı çelişkilerle devam edeceğimizi ifade ediyor.  İşin doğrusu hem iyimser hem kötümser olmak için farklı nedenler var. Pandemi bize son otuz yılın MR’ını çekti ve önümüze koydu. Toplumların içindeki çelişki, adaletsizlik ve gerilimlerin iyice su yüzüne çıkmasını sağladı. Özellikle Soğuk Savaş sonrasındaki büyük teknolojik ve finansal dönüşüme rağmen dünyadaki siyasal rejimlerin ve ekonomilerin ne kadar kırılgan olduğunu yaşayarak gördük. Anladık ki, Soğuk Savaş sonrası reel sosyalizmin yıkılışı ile kuruluyor olduğunu sandığımız neo-liberal düzen bir şeyin başlangıcı değil, muhtemelen bir şeylerin sonuymuş. Gelinen noktada dünyada farklı sağ-popülist ve radikal milliyetçi ve dinî hareketler dışında, henüz sosyalizm gibi insanlığı heyecanlandıran yeni kuramlar ve ütopyalar ufukta gözükmüyor. Yine de son otuz yılda neo-liberalizme getirilen sol ve çevreci eleştirilerin ne kadar değerli olduğunu gördük. İyimser olmak için bir neden varsa, o da kurulduğunu sandığımız ama yıkılmakta olduğunu hissettiğimiz Soğuk Savaş sonrası dünyaya karşı yaşadığımız hayal kırıklığının besleyeceği yeni düşünceler, tasavvurlar, pozisyonlar ve ittifakların sonsuz imkânları olsa gerek.

Bu resmi Covid 19 salgınından iki sene önce yapmıştım. Küresel bir hikayeyi anlatıyordum, ama hikayeyi aklımda netleştirmemiştim. Sadece zihnimde Orta Çağ'da İslam ve Hıristiyan dünyalarında paylaşılan T-O Haritası vardı. Covid 19 salgınında farkettim ki, bu resimle bilmeden Dünyayı Covid 19 virüsünün ikonografyası ile ifade etmişim. Neye niyet neye kısmet. Covid 19’u suçlamak yerine, dünyayı yeniden düşünmek dileği ile...
Bu resmi Covid 19 salgınından iki sene önce yapmıştım. Küresel bir hikayeyi anlatıyordum, ama hikayeyi aklımda netleştirmemiştim. Sadece zihnimde Orta Çağ'da İslam ve Hıristiyan dünyalarında paylaşılan T-O Haritası vardı. Covid 19 salgınında farkettim ki, bu resimle bilmeden Dünyayı Covid 19 virüsünün ikonografyası ile ifade etmişim. Neye niyet neye kısmet. Covid 19’u suçlamak yerine, dünyayı yeniden düşünmek dileği ile...

ABD’nin sosyal-siyasal krizi

Pandeminin toplumdaki çelişkileri nasıl ortaya çıkarttığının en belirgin örneği kuşkusuz Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşandı, yaşanıyor. Covid 19 dünyanın en güçlü ülkesinde sigorta ve ilaç şirketlerinin manipüle ettiği sağlık sisteminin toplumu nasıl da büyük bir eşitsizliğe sürüklediğini, bugün itibarı ile 500 bine varan Covid 19 sonucu ölen ve çoğu alt gelir grubundan olan insanların eşliğinde takip ettik. Daha da önemlisi bu salgının etnik ve ırksal eşitsizliği Amerikan toplumunun yüzüne vurmasıydı. Siyahlar, Hispanikler ve yerli Amerikalıların böyle bir felaket karşısında beyazlara göre nasıl da korumasız oldukları, ırkın ve sınıfsal kimliklerin nasıl iç içe geçtiğini gördük. Aynı zamanda pandeminin yarattığı güvensizlik psikolojisi içinde siyahlara karşı polis şiddetinin ne safhaya geldiğini fark ettik. Donald Trump’ın seçim kampanyalarında ABD’nin beyazlara ait olduğunu haykırdığı günlerde, Mayıs 2020’de, George Perry Floyd adlı bir siyahın sekiz dakika boyunca beyaz polisler tarafından nefesinin kesilerek nasıl öldürüldüğünü seyrettik.  Irksal adaletsizliğin en çıplak haliyle sergilendiği Floyd cinayetinden sonra toplumda bir dalgalanma oldu. “Black Lives Matter” yani “Siyah Hayatlar da Önemlidir” hareketinin bir anda alevlenmesine tanık olduk. Pandeminin en ağır seyrettiği ve New York’taki toplu mezarların fotoğraflarının yayınlandığı günlerde, ABD’nin bir çok şehrindeki büyük sokak gösterileri Amerika toplumunu sarstı. Pandemi karşısındaki çaresizliği ile beraber Siyah Hayatlar hareketi Trump’ın devrilmesinde etkili oldu. Yeni gelen Biden hükümeti, pandemi ile mücadelenin yanında ırksal ve sosyal adaleti en önemli önceliklerinden biri olarak ilân etti. Tüm bunlar olurken, toplumdaki kutuplaşmanın ve ırkçılığın da iyice su yüzüne çıktığını gördük. Trump devrildi ama onun temsil ettiği fikriyatın ve tepkilerin toplumun birçok katmanında gücünü perçinlediğini fark ettik. Trump’ın seçim yenilgisinin ardından, ABD şehirleri gelecek umudunu yitirmiş mavi yakalı taşralı beyazların yanı sıra, pandemi konusunda bilimin acımasız mesajlarından hoşlanmayan dindar kitlelerin kızgınlıklarına da sahne oldu. Öyle ki, bu kızgın enerji 2021’in hemen başında Amerikan Kongresi’nin binlerce Trump sempatizanı tarafından saldırıya uğramasına, hatta bir isyan teşebbüsüne kadar uzandı. Evet, Covid 19 bize bu 250 yıllık dünyanın en yeni toplumlarından biri olmasına rağmen en eski rejimini devam ettiren ABD’nin kuruluşundan beri belki de çözemediği, içindeki büyük çelişkileri bir anda gösteriverdi. Ama daha önemlisi, son otuz yılda biriken zenginliğin ve çığır açan teknolojinin tek başına ne siyahlar ne de düşük gelirli beyazlar arasında adalet hissini uyandırmaya yetmediğini gördük. Dünyanın en güçlü üniversitelerine ev sahipliği yapan ABD’nin en güçlü bilim karşıtı toplumsal kesimleri içinde barındırdığına da tanık olduk. 18. Yüzyıl Aydınlanmasının kurduğu ABD’nin içinde yine Aydınlanma karşıtı çok büyük bir derin muhalefetin olduğunu fark ettik. Bilim ile din, devlet ve toplum ilişkileri hakkında adeta 18. yüzyıldaki tartışmalara geri döndüğümüz bu günlerde sanırım ABD 250 yıllık tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor. Biden hükümeti bu tarihi zorluk karşısında nasıl davranacak; toplumdaki gerilimleri, derin kırılmaları onarabilecek, yaraları sarabilecek mi? Bu hiç kolay değil. Cumhuriyetçi Parti Trumpizme teslim olurken, Demokrat Parti’nin toplumdaki derin çelişkileri ortadan kaldırmaya yönelik bir program oluşturmaya ne hazırlığı, ne cesareti var gibi gözüküyor. Diğer yandan ABD kendi büyük buhranını yaşarken, dünya ile olan ilişkisi nasıl dönüşecek? Bu buhran, ABD’nin Çin’le, Rusya ile, Orta Doğu ile olan karmaşık ve gerilimli ilişkileri konusunda ülkeyi yönetenleri samimi bir öz eleştiriye itecek mi? Kendi demokrasisi uçurumun kenarından şimdilik dönmüş olan ABD, küresel bir demokratik bloğun liderliği konusunda kendini ve dünyayı ikna edebilecek mi? *** Kuşkusuz bu acayip pandemi döneminde her insan, aile, mahalle, köy, şehir, ülke çok ilginç şeyler yaşadı. Bu yaşananlar insanlığın küresel hikâyesiyle iç içe geçmiş durumda. Ama ABD’yi düşününce sizde de tarihin şu aşamasında Türkiye ve ABD’nin içinden geçtikleri krizlerin tuhaf bir şekilde birbirine benzediği izlenimi uyanmıyor mu? Bu iki ülkenin ve toplumun bütün tarihsel farklılıklarına rağmen! Bu sonraki bir yazının konusu olsun.
Ali Yaycıoğlu
Ali Yaycıoğlu