Akademisyen, mucit Northwestern Üniversitesi ALS Araştırma Laboratuvarı Kurucu Başkanı Doç. Dr. Hande Özdinler, Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji Bölümü’nü bitirdikten sonra yine Boğaziçi’nde biyoteknoloji üzerine yüksek lisansını tamamladı. Doktorasını Amerika’da hücre biyolojisi, anatomi ve sinirbilim dallarında yaptıktan sonra Harvard Medical School’da Nörocerrahi Bölümü’nde araştırmacı olarak çalışmaya başladı. Harvard Sinir Sistemi Onarım Merkezi (HCNR) tarafından ödüllendirildi. 2015 yılında International Innovation dergisi tarafından, ‘En İyi Buluş Yapan 10 bilim insanı’ndan biri seçildi. Amacı biyolog olmaktı ama 23 yaşında aniden beyin kanamasından kaybettiği kardeşi ile bütün kariyer planlarını değiştirdi.
Küçükken de bilime ilgi duyar mıydınız?
Çok meraklı bir çocuktum. Büyüteçle yaprakları, böcekleri saatlerce incelerdim. Annem ve babam bize hiç “Yapma” demedi. Sadece “Sence bu doğru mu?” derlerdi. Hatta kardeşim küçükken annemin rujuyla duvarlara resim çizmişti. Bunun üzerine babam duvarı rulo kağıtlarla kaplayıp evin her köşesine de boya kalemleri bırakmıştı. Kardeşim sonradan ressam oldu. Amacım biyolog olmaktı ama kardeşimi 23 yaşında beyin kanamasından kaybetmek hayatımın seyrini değiştirdi.
Nasıl?
Sonra Amerika’ya doktoraya gelmiştim. Bitki biyolojisi, akıllı bitkiler, susuzlukta ölmeyen ağaçlar gibi konular üzerinde çalışıyordum ki kardeşimin vefat haberini aldım. Büyük bir şok yaşadım. Beyin hakkında hiçbir şey bilmiyordum ve beyni tanımak istedim. Bunu kardeşime bir borç olarak gördüm. Doktoramın iki buçuk senesi bitmiş olmasına rağmen her şeyi bıraktım ve rotayı sinir bilimi ve nörolojiye çevirdim. Bu da bir genetik öğrencisi için kolay olmayacaktı. Kim o şansı verir ki Amerika’da?
Siz ne yaptınız?
İnternetten Amerika’daki Türk hocaları araştırdım. Şansıma Reha Erzurumlu Hoca’yı buldum. Boğaziçi Üniversitesi’nde master tezi ödül aldığımı, iyi bir öğrenci olduğumu, çok çalışarak bu geçişi yapabileceğimi anlattım. Beni New Orleans Üniversitesi’nde sinir bilimi programına kabul etti. Hücre biyolojisi, sinir bilimi ve anatomi konuları üzerinde doktoramı tamamladım.
Peki kardeşinizin neden beyin kanaması geçirdiğini anlayabildiniz mi?
Daha çok beynin nasıl öldüğünü anlamak istedim. Kardeşim yüksek tansiyon hastasıydı. Damarlarında patlama oldu. Yüksek damar hastalıklarında sodyum potasyum dengesini ve bunun beyni nasıl etkilediğini anladım.
Çalışmalarınıza sonra nasıl yön verdiniz?
Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi Nörocerrahi bölümünde doktora sonrası çalışmalarımı tamamladım, Harvard’da sadece iki araştırmacıya verilen HCNR bursunu kazandım, sonra Harvard’da hoca oldum. Çalışmalarım Amerika’nın ünlü bilim dergilerinde yayımlandı; PRP proteinin beyindeki rolünü inceleyen çalışmam Science dergisinde tam sayfa haber oldu. 35 gibi çok genç sayılabilecek bir yaşta Northwestern Üniversitesi bana üst nöronları araştıran bölümün kurucu başkanı olmamı teklif etti. Bu bölüme daha sonra Özdinler ALS Araştırma Laboratuvarı adını verdik. O gün bugündür de oradayım. 14 sene oldu.
Gelelim bu yılın başında yaptığınız ve ölü sinir hücrelerini canlandırarak ALS hastalığına çözüm bulan çalışmanıza...
Beyinde binlerce farklı nöron tipi olsa da ALS hastalarında biliyoruz ki beyinde sadece üst motor nöronlar ölüyor. Bu nöronlar sayı olarak az olsalar da yaptıkları iş çok önemli. Beyinle omurilik arasındaki mesajlaşmayı sağlıyor, “Sağ elini uzat, parmaklarını oynat, yürü, yutkun” gibi hareketleri koordine ediyorlar. ALS hastalarında beyinle omurilik arasındaki iletişim kesiliyor, hastalık hızla ilerliyor ve ölüme yol açıyor. Biz hayvan modellerinden aldığımız bu nöronları önce florasan yaparak görünür kıldık, sonra onları kültüre koyarak inceledik. Neden hastalandıklarını ve öldüklerini anladık.
Neden ölüyorlarmış?
En büyük problemlerden biri protein topaklanması. Bunun azaltılması için ilaç üretmeye çalıştık. NU-9 adını verdiğimiz ilaç hem protein topaklaşmasını azaltıyor, hem mitokondriyi, hem endoplasmik retikulum bozukluklarını, hem hücre duvarlarını iyileştiriyor. 60 günlük bir kullanım sonrasında ölü sinir hücresini tekrar canlandırarak, neredeyse hiç hastalanmamışcasına iyileşmiş duruma getiriyor.
Bu bozuklukları engellemek elimizde olan bir şey mi? Yoksa tamamen genetik bir durum mu?
Genetik tabii önemli. Mitokondri bozuklukları vücutta serbest radikal oluşumuyla artıyor. Bunlar bedenin doğal süreçlerinde meydana gelebildiği gibi, kirliliğe maruz kalma, ağır metaller, sigara, gübre, radyasyon kullanımı gibi durumlarda da ortaya çıkabiliyor. Vücudunuzun oksijen seviyesi yüksek olsun, bol su için, temiz havaya çıkın, uzun saatler havasız ortamlarda kapalı kalıp çalışmayın, çevresel toksin dediğimiz haşere ilaçları gibi ilaçlara maruz kalmayın, organik ve işlenmemiş gıda tüketmeye çalışın. Aksi halde vücutta ve beyinde stres oluşuyor. Bundan önce üst motor nöronlar etkilenip hastalanıyorlar. NU-9 ilacı ile dünyada ALS hastalarında beyinde ölen üst motor dedigimiz sinir hücrelerini iyileştirmeyi başaran kimyasal maddeyi bulan ilk grup olduk.
Peki demans, Parkinson, Alzheimer için ne diyeceksiniz?
İlaç onaylandıktan ve piyasaya sürüldükten sonra doktorlar bu hastalar üzerinde de ilaçları deneyebilir. Alzheimer ve Parkinson’da beynin farklı yerlerindeki nöronlar ölse de, ölüm nedenleri benzer. Faz 3’ü geçtikten sonra NU-9’un bu hastalıkların tedavisinde yan ilaç olarak kullanılacağını düşünüyorum. Bütün bu nörodejeneritif hastalıkların tedavisinin 10-20 yıl içinde çorap söküğü gibi geleceğine inanıyorum. ALS bu düğümün başı, gerisi gelecek.
Bu ilaç ne zaman kullanılmaya başlanacak?
Faz 1 çalışması önümüzdeki yıl başlar. FDA, ALS gibi az insanda bulunan hastalıklara özel ve daha hızlı olan bir üretim izni çıkarıyor. Biz o onayı aldık. Normalde bir ilacın klinik çalışmalarının başlaması 10 yılı bulabilirken, bizimki çok daha hızlı olacak. Tam zamanını bilemiyorum.
“Türk hastaların da iyileştiğini göreceğiz”
Türkiye’de ALS Kliniği kurmak istiyordunuz...
Türkiye’de bir ALS kliniğinin olmaması beni çok üzüyordu. NU-9 buluşumuzdan sonra “Neden olmasın?” dedim ve görüşmelere başladım. Türk Nöroloji Derneği ve Türkiye ALS Derneği ile ortak çalışma grubu kurduk. Dünya ALS Platformu’na ülkemizi temsilen üç başvuru yaptık ve üçü de kabul edildi! Biri Koç Üniversitesi Hastanesi’nde, diğeri Çapa Tıp Fakültesi’nde, bir diğeri de Akdeniz Üniversitesi-Çukurova Üniversitesi konsorsiyumu olarak üç merkezin kuruluş onayını aldık. Doktorlarımız ABD’de eğitim ve akreditasyonlarını aldıktan sonra, merkezler açılışını yaparak hasta görmeye başlayacak. Türk hastalar dünya standardında tedavi imkanlarına ulaşacak, yüzlerce ilaçla tanışacaklar ve mutlaka bazı hastaların iyileştiğini göreceğiz.
“Bir gün resim yapmaya karar verdim”
Bir yandan da resim yapıyorsunuz, sergiler açıyorsunuz. Eşinizle Art Loves Science Vakfı’nı kurdunuz…
Kardeşimin anısını yaşatmak adına bir gün resim yapmaya karar verdim. Ailede kardeşim sanatçı, ben çalışkan öğrenci, yani ‘inek’ olarak görünürdüm. Halbuki sanatla bilimin iç içe olduğunu düşünenlerdenim. Özendim gittim, tuvaller, boyalar aldım. Benim tabii natürmort yapacak bir kabiliyetim yok. Kanvas üzerinde renkleri birleştirerek ebru benzeri bir çalışma yapmaya çalıştım. En sonunda renklerin birbirinin içine girmediği 3 boyutlu ebru yapmayı başardım. Bu yeni yöntemle yapılan resimlere OzdinART, dedim. Sanat dergilerinde yeni bir teknik olarak haberi çıktı. Eşim de hem müzisyen, hem mühendis. Art Loves Science Vakfı’yla bilime meraklı olan gençlere burs vermeye karar verdik. Konferans masraflarını, yaz okulu masraflarını karşılamaya çalışıyoruz.