“Denizini bozduğunuz anda Bodrum’un kıymeti kalmaz”
1.5 aydır Bodrum’da “haydi eller havaya” bir durum var, ama bu kez eğlenmek için değil, pankart kaldırmak için. Kargı’dan Turgutreis’e Gökçebel’den Adaboğazı’na kadar Bodrum’un farklı mahallelerinde yaşayanlar ayakta, kendilerine zorla kabul ettirilmek istenen kararlara karşı seslerini yükseltiyorlar. Bu hafta hem onlara hem de hepimize örnek olabilecek Bodrum Tilkicik Koyları Girişim Sözcüsü Murat Kaynar’la görüştük
Son beş yıl içinde biri Bodrum Tilkicik, diğeri İstanbul Bebek’te sonuç almayı başarmış iki semt hareketi yaşandı. Her iki sivil hareket de denizi korumak adına kıyılarının betonla doldurulmasına izin vermedi. Ve bu her iki hareketin de içinde aynı isim vardı: Murat Kaynar. Bebekliler Derneği Başkanı ve Bodrum Tilkicik Koyları Girişimi Sözcüsü. Birinde büyük bir sermaye grubuna, diğerinde iktidar partisinin en güçlü olduğu, dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye’sine karşı kazanılmış her iki başarıda da adı geçen Murat Kaynar için “Acaba necidir?” diye düşünürseniz ilk beş sorunun yanıtı şöyle: Dünya görüşü olarak sol eğilimleri olan biri misiniz? Değilim. Tam tersine benim geldiğim tipteki aileler için Türkiye’nin fildişi kulelerinde oturan, creme de la creme’i deniyor, ki benim de bu ifadeyi biraz kabul etmem gerek sanırım. Peki “çevre aktivisti” mi oldunuz? Bizim kuzen Ömer Madra “Gezegenimizi koruyalım” diye diye benim de beynime bir şeyler kazınmıştır muhakkak; ayrıca iklim değişikliğinden herkes kadar ben de rahatsızım, ama çevrecilikle ilgili bilmediğim o kadar çok şey var ki… Çevreciyim diye tanımlayamam kendimi. “Sosyalleşmeyi seven bir hayırsever” diyebilir miyiz? En sevmediğim laf. İyilik yapmak sadece para vermek demekmiş gibi, “hayırseverlik” kelimesi bende kötü bir duygu yaratıyor. O zaman şöyle soralım: Bodrum’a veya Bebek’e marina yapacakları zaman neden “Bana ne” demediniz? Hiç düşünmedim ki Murat sen niye yapıyorsun bunu diye… Yani klasik bir laf edeceğim, ama sanırım birincisi memleketimi sevdiğim için. Bu dünyadan, ülkemizden, ailemizden aldığımız güzellikler var, onları geri ödemenin bir yolu bu. Bir vefa gibi… İkincisi de mesela biz niye Boğaz’ı seviyoruz ya da niye Bodrum’a geliyoruz? Çünkü her ikisinin de en önemli özellikleri iklimi ve denizi. Bunlar bozulursa ne kıymetleri kalacak? Böyle yerlerin maalesef sadece varolmaları yeterli değil, korunmaları da gerekiyor. Ve en çok da vahşi kapitalizmden korunmaları gerekiyor. Yalnız bu lafı duyunca “Siz kalkınma karşıtısınız” diyenler çıkabilir?.. Kesinlikle değiliz. Ben de çalışma hayatı boyunca ticaret yapıp para kazanmaya çalışmış, o sayede güzel seyahatler etmiş, güzel yaşamış girişimci bir insanım. İsteyen de istediği villayı, oteli yapsın, ama çevreye zarar vermemek şartıyla… İklimi ve denizi bozmadan…
Antalya, Bebek ve Bodrum
Buraya kadar olan yanıtlardan bir fikir sahibi olmak mümkün, ama portreyi biraz daha detaylandıralım: Murat Kaynar, 1953 doğumlu. Anne tarafı Midilli göçmeni ünlü Madra ailesi. Coca Cola’nın eski CEO’su Muhtar Kent’le kuzen. Annesi Piraye Hanım Robert Kolej mezunu. Babası Halis Bey üst düzey bankacılık kariyerini İşbankası’nda tamamlamış, işadamı Vehbi Koç’la Türkiye Eğitim Vakfı’nın (TEV) kurucuları arasında yer almış, İstanbul Rotary Kulübü’nün eski başkanı. Anne ve babası da eski İstanbul cemiyet hayatının sevilen isimleri. Ablası Boğaziçi Üniversitesi’nin efsane hocalarından Prof. Dr. Oya Başak. İkiz kardeşi Şerif Kaynar, adını özellikle Turkcell ve Vodafone’nun CEO’ları belirlenirken duyduğumuz Uluslararası Korn Ferry İnsan Kaynakları şirketinin Türkiye yöneticisi. Murat Kaynar, ailesiyle birlikte 1 yaşından itibaren Bebek Ayşe Sultan Korulu. Saint Joseph Lisesi’nin ardından Bradford Üniversitesi’nde kimya mühendisliği eğitimi, San Francisco’da MBA derecesini alıyor. Türkiye’ye döndükten sonra kimyasal hammadde üzerine kendi işini kuruyor. Eşi Süreyya Hanım Kıbrıslı bir ailenin kızı. Kaynar çiftinin her iki oğlu da Alman Liseli, eğitimlerini İngiltere’de tamamlıyorlar ve hep birlikte aile şirketinde çalışıyorlar. Yani “beyaz Türk” bir işadamı tarifi yapılacak olsa gördüğünüz gibi Murat Kaynar tam da o tarifteki kişi. O yüzden biz de sorduk: Sizi bu sahaya çıkıp mücadele verme işlerine ilk kim “bulaştırdı? Çocukluk arkadaşım Suzan Bayazıt… Eşi bankacı Tayfun Bayazıt da arkadaşımdır. 2013’te yeni emekli olmuştum, bir yerde karşılaştık, “İşin yoksa Antalya’da bizim için koşsana” dedi bana. Ben atlet falan değilim, ne koşusu bu dedim; “Ben Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın gönüllüsüyüm, orada koşup bağış toplayacaksın” dedi. O gün bugündür eşim Süreyya’yla birlikte katılıyoruz; bir yandan Runatolia’da koşup bir yandan da kız çocuklarının eğitimi için bağış topluyoruz.Bu ne değiştirdi hayatınızda? O koşularda fiilen de ruhen de iyilik peşinde koşuyormuşum gibi geliyor bana. Adım Adım Platformu’nun sloganı bu: İyilik Peşinde Koş! Hani demin kendimi nasıl tanımladığımı sormuştunuz ya, sanırım bu iyilik peşinde koşma duygusu tesir ediyor bana… Çünkü siz iyilik peşinde olursanız arkanızda destek de görüyorsunuz ve hep birlikte daha iyi bir şeylerin parçası oluyorsunuz. Bebek’te hep birlikte tekne park mücadelesi vermek gibi mi? Doğru, 2015 yılıydı. Bebekliler Derneği için bir başkan aranıyordu, bana sen ol dediler, nasılsa bir kez Antalya’dan bulaştı, peki dedik olduk. Tam Bebek tekne park sorununun çıktığı günlerdi. Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ayşe Sultan Korusu’ndan Küçük Bebek’teki deniz fenerine kadar kıyıda 300 yat kapasiteli bir tekne park yapmak istiyordu. Bunun için bütün o kıyı şeridi betonla doldurulacaktı. Bizim dernek, Bebek Semt Girişimi, tüm Boğaz severler kıyımızı öyle iyi savunduk ki, sonunda proje Büyükşehir Belediye Meclisi’nden döndü. O başarının püf noktası neydi sizce? Biz orada çok kritik bir ayrıntıyı yakaladık: Boğazın ortasında hayali bir transit geçiş koridoru varmış ve kıyılardan bu koridora belirli bir metre uzaklık gerekiyormuş. Bebek’teki sahil doldurulsa o mesafe kuralı ihlal edilmiş olacaktı. Bu bilgi herkese son noktayı koydurdu. Bebek deneyimi size ne kazandırdı? Birincisi organizasyon yapma deneyimi kazandırdı. Ama daha önemlisi doğru insanlarla doğru bir ekip çalışması yapılırsa başarmanın mümkün olduğunu gördüm. “Bebek’te başardık, Bodrum’da da başarabiliriz” mi dediniz? Kesinlikle iyilik gibi başarı da bulaşıcı bir şey. Bir tarafta bir başarı varsa onu gittiğin başka yere de bulaştırıyorsun. Ben Bebek’te sonuç aldığımızı görmeseydim belki de Tilkicik için böyle bir mücadeleyi hayal bile edemezdim. Bodrum Tilkicik Koyları Girişimi’ni kurma fikri nasıl gelişti? O da 2015 yazının sonuydu, Tilkicik’teki yazlık sitemizden de komşumuz olan Aksoy Holding ailesi aynı koyda Epique Island adında bir rezidans projesi yapacaklarını, içinde marina da olacağını açıkladı. Bu habere kimi komşularımız, “Ne güzel evlerimizin değeri artacak” diye sevinirken kimilerimiz de “Bu marina denizimizi kirletecek” endişesini duydu. Ben de rahatsız olanlardandım ve 2016 yazında öyle kendi kendime İl Çevre Genel Müdürlüğü’nün sitesine girip duyurulara bakmaya başladım. Üçüncü veya beşinci bakışımda karşıma “Tilkicik’teki kıyı dolgusu için Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) yapılmasına gerek yoktur” ilanı çıktı. Aslında dolgularda belli bir metreküpe kadar ÇED’e gerek yok deniyor zaten, değil mi? Doğru, onlar da tam o sınırda tutmuşlar ölçüyü, ama yaklaşık 12 dönüm denize beton doldurarak yapılacak bir güneşlenme alanı, 160 küsur metre mendirek fikri Tilkicik koyu için bize çok masum gözükmedi. Hele de ardından marinanın geleceğini düşününce endişemiz arttı. İlk işimiz komşu sitelerle bir toplantı yapıp konuyu anlatmak oldu. İşte o ilk toplantıda Tilkicik Koyları Girişimi de başladı. Üç yıl boyunca çok yoğun çalıştık, imzalar attık, dava açtık, bilimsel veriler topladık, ama sonunda dolgu da, marina projesi de, kıyı imar izni de iptal edildi. Bir semt hareketinin başarıya ulaşması için olmazsa olmazları sayarsanız; bir?Bir: İlk andan itibaren çok sıkı takip ve son noktayı koyana kadar da işin peşini bırakmamak. Özellikle Bodrum için takip etmeniz gereken en kilit yer ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü. İki: Bizim bütün süreci birlikte paylaştığımız Mehmet Horuş gibi mutlaka ÇED konusunda uzman bir çevre avukatıyla çalışmak. Üç: Evet, aranızda axess’i olan komşularınızın olması kolaylaştırıcı etki yaratabiliyor, ama asıl maddi kaynak yaratabilmek çok önemli. Maalesef parasız mücadele olmuyor. Bilim adamlarına başvurmanız gerekiyor, hukuki yardım almanız gerekiyor, araç gereç kiralamanız gerekiyor, bunların da hepsi para demek. Tabii bunu yapabilmeniz için de çok şeffaf olmanız lazım. Dört: Yapıcı olmalısınız. İnsanlar fazla sertlik gördüler mi kaçıyorlar. Kimseyi kırıp soğutarak birlik olamazsınız. Bir semt hareketinde birlik yoksa sonuç alamazsınız. Beş: Ben mücadelemiz boyunca “Onlar kafalarına koymuşlarsa bir şekilde yaparlar, biz mani olamayız, işlerini Ankara’dan çözerler” gibi cümleleri çok duydum. O zaman hiçbirimiz hiç bir şey yapmayalım. Kesinlikle yılgınlığı kabul etmemek gerekiyor. Ayrıca Ankara’da da işini çok iyi yapan üst düzey uzmanlar var. An geliyor o insanlar sizin şansınız olabiliyor. Belli bir ölçüde iyimserlik şart. İyimser olmadan bu işlerin altından kalkacak enerjiyi bulamazsınız. Başaracağınıza inanacaksınız. Başarmanın ödülü ne oluyor? Ben öyle çok idealist bir insan değilim, ama mesela Tilkicik’teki Akdeniz foklarının, deniz çayırlarının yaşayacağını düşünmek beni çok mutlu ediyor. En çok onlar adına seviniyorum. Şimdi düşündükçe bile gözlerim doluyor; elinize bir fırsat geçip de şu dünyada bir şeylerin korunmasına katkı sağlamanın hazzı öyle büyük ki… Ben insanın başını yastığa koyarken kendini bu kadar iyi hissedeceğini tahmin edemezdim, ama öyleymiş. Kahraman gibi mi? Bende öyle duygular yoktur, kendimi daha iyi hissediyorum diyorum, ama kahraman falan değilim. Zaten bu tip sosyal girişimlerin bir tane kahramanı olmaz, “kahramanları” olur.
Tilkicik Raporu Avrupa Komisyonu'nda
Şu an Epique Island’ın hemen solunda Kızılada, sağında Gökçebel yat limanları yapılmak isteniyor. E peki daha yeni Epique’in dolgu ve marina projesi Mahkeme ve Bakanlık kararıyla iptal edilmişken bunlar emsal olmuyor mu? Biz de onun şaşkınlığı içersindeyiz. Üstelik sadece Mahkeme kararı da değil, beş bağımsız bilim insanı tarafından hazırlanmış çok sert bir bilirkişi raporu var. Ayrıca bizim başvurumuz üzerine 9 Eylül Üniversitesi’nden üç uzman hocanın üç gün bu koyda dalış yapıp hazırladığı bir rapor var. O raporu Avrupa Komisyonu’na gönderdik. Aynı gün raporu görüşmeyi kabul ettiler ve şimdilik rafta bekliyor. Bir başka husus da Epique meselesinde biz sadece birkaç site mücadele verdik. Bu kez Bodrum Belediyesi’nin Kent Konseyi de dahil olmak üzere pek çok platform bu işe karşı. Hatta bence Aksoy Holding de bizimle birlikte karşı çıkmalı. Sonuçta kimse bizim düşmanımız değil. İsteyen kurallara uyduğu sürece istediği projesini yapsın. Bizim arkamızda ne bir güç var ne de bu işlerden bir menfaatimiz… Tilkicik’teki insanların ortak tek bir derdi var; Bodrum’un denizi bozulmasın. Çünkü biz en çok o deniz için geliyoruz Bodrum’a.
“Kendine çevre yapmak için değil, toplum için çalışacaksın”
Kendinizi o “fildişi kule”nizden çıkmış gibi hissediyor musunuz? Çıkmış gibi değil, kesinlikle çıktım. 1 yaşımdan beri Bebekliyim, ama hiç tanımıyormuşum ki Bebeklileri… Şimdi okul müdüründen muhtarına kadar herkesle bir ortak derdim var. Aynı şey Bodrum için de geçerli. Hayatımda Bodrum’u özel bir yere koymuyordum, ama Bodrum için bir şeyler yaptıktan sonra bağlılığım oluştu. Yolda giderken beni görenler artık Tilkicik ne oldu diyorlar, Gökçebel için ne yapmak lazım, Bebek’te tekne park işi ne durumda diye soruyorlar, “Bak dikkat et yakında seni vurduracaklar” diye takılanlar bile oluyor. Sahada mücadele vermekle mesela Rotary Kulübü üyesi olmak arasında bir fark var mıymış? Rahmetli babam, ikiz kardeşim Şerif ve ben; üçümüz de İstanbul Rotary Kulübü’nün başkanlığını yaptık. Rotaryen olmanın ruhunda “kendinden önce hizmet” vardır. Yani orada kurduğun ilişkileri kendin için değil, toplum yararına kullan denir ve bu ruh insanı belli bir kalıba da sokar. Ancak gelenlerin yüzde 90’ı sosyal ilişki kurmak, güzel yemeklere, balolara katılmak, kendisine belli bir düzeyde çevre edinmek için gelir. Ama onların da katkısı maddi yönden olur. “Ben bu işlere karışmam, ön plana çıkmam ama desteğimi yaparım” derler. Tabii onları da bir yerde anlıyorum, aktif çalışma hayatının içindeyken insanın vakti çok olmuyor. Fakat dünyadaki sosyal sorumluluk projelerine katılım oranına baktığınızda da biz Myanmar’ın dahi gerisindeyiz. Ben bu “kendinden başka insanlar için de bir şeyler yapma” duygusunun hepimize biraz bulaşması gerektiğine inanıyorum. Mahkeme kararı Posidonia’da duruyor “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Eylül 2018’te Epique Island Marina Projesi için yürütülen ÇED sürecini sonlandırınca Tilkicik koylarında marina yapılamayacağını da tescil etmiş oldu. Tabii biz denizimizi kurtardık diye bu karara öyle sevindik ki elimizde kalan bütçeyle bir kutlama partisi düzenlemeye karar verdik. O kutlamada bir şişenin içine dolgu projesini iptal eden mahkeme kararının bir örneğini, nazar boncuklarını, birkaçımızın fotoğraflarını koyduk ve denize fırlattık. Tam da dolgu yapılmak istenen yerdeki Posidonia çayırlarının içine düştü şişe ve hala orada duruyor.”