Çocukluğumda zeka IQ testleri ile ölçülür, standardizasyonu yapılmış olan bu testlerden alınan puana göre kişiler IQ’su (Intelligent Quontient) yüksek ya da düşük olarak adlandırılırdı. Sonra büyüdükçe EQ (Emotional Quontient) yani ‘duygusal zeka’ diye bir kavramla karşılaştık. EQ insanın duyguları anlama, kontrol etme, değerlendirme ve ifade etme şeklinin bütünüydü ve IQ’lari ne kadar yüksek olursa olsun duygusal zekası düşük bireylerin hayatta başarılı olma şansları düşüktü. 30’lu yıllarımın başındayken dünya bambaşka bir şeyi konuşmaya başladı: Sosyal zeka. Çocukluk yıllarınızda herkesle iyi geçinen ve her şartta insanlara yardımcı olmaya çalışan arkadaşınız aklınıza geliyor mu? İşte o büyük ihtimalle sosyal zekası yüksek biriydi. Sosyal zeka, insanları rahat ve doğru biçimde anlama ve anlaşma, insanlarla doğru etkileşim kurma yeteneğidir. Ablam Sıla hep der ki ‘dünyayı sosyal zeka yönetiyor’. Buna bütün kalbimle inanıyorum. İş ve aile hayatımızdaki başarılarımızın eksik kalan parçası budur. Sosyal zeka sadece iş ve aile hayatımıza değil aynı zamanda sağlığımıza da etki ediyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri de zayıf sosyal becerilere sahip insanların hayatında daha fazla stres ve yalnızlık olmasıdır. Bu konuda Arizona Üniversitesi’nde yapılan geniş bir çalışma sosyal becerilerin 4 spesifik göstergesine odaklandı:
- Başkalarına duygusal destek sağlama yeteneği
- Kendini ifade etme ve kişisel bilgileri başkalarıyla paylaşma yeteneği
- Olumsuz iddialara ve başkalarından gelen makul olmayan taleplere karşı koyma yeteneği
- İlişki başlatma becerileri ve kendinizi başkalarına tanıtma ve onları tanıma yeteneği…