Şu anda aslında dönüşümün yeni ve akla ziyan unsurları, bunların günlük ya da çalışma hayatına, eğitime, sosyal pratiklere etkileri tartışılıyor; kişilerin, kurumların, ülkenin kendini nasıl yenilemesi gerektiği, bunun için insan kaynağı dahil hangi alanlarda yatırım yapılacağı hesaplanıyor. Dönüşüm, geçiş dönemi için toplumun her katmanının uyumu için gereklerin belirlenmesi, bunu taşıyacak altyapı, enerji ve diğer ilgili konuların planlanıyor olması gerekirdi. Olmadı. Olmamakla kalmadı. Beş on yıl içinde hayatın tamamını etkileyecek, ülkenin refah seviyesini, ülkeler arası gelişmişlik seviyesini, yurttaşların iyi yaşama ve mutlu olma seviyesini belirleyecek olan bu konular; hiç bilinmeyen ve kolay kolay bilinemeyecek bir süre için ertelendi. Büyük ölçüde ıskalanacağı da belli oluyor.
Ayakta kalabilmek için hıza dayanıklı olmak kesin. Zamana dayanıklı olmanın yüceltilemediği, hız ile uyum sağlayamayanın bırakın geri kalmayı, oyundan düşeceği bir döneme, bir çağa girdik. Hızlı duyma, görme, saptama; hızla bu bilgileri anlama, anlamlandırma; hızla çözüm üretme ve uygulama, hızla strateji kurup eldeki olanak, yetenek, malzeme, iş bilgisini aynı hızla toplam olarak yönetebilmek gerekiyor. Bunun için veriyi bilgiyi sürekli güncelleyip, her durum için farklı tepki verecek refleksleri diri tutmak ve sürekli geliştirmek gerekiyor. Çoklu disiplinden insan ve yapıları bir arada daha hızlı müdahale ve etkin sonuç olacak şekilde yönetecek bilgisi, görgüsü ve eğitimi yeterli kadrolara sahip olmak gerekiyor. Yeterli hızda bir işleyişe erişemeyip, kötü, başarısız sonuçlar alındığında ancak hızın ne kadar değerli ve yerine konmaz, ikame edilemez bir hız olduğu anlaşılıyor. Burada yapılacak bir başka büyük hata ise erişilemeyen hızın kötü sonuçlarının acele ile çözülebileceğini sanmak olabilir. Hız ve acele apayrı işleyişlerdir.
Üç haneli milyar dolar
Depremde, hayati olan hız faktörü yakalanamamıştır. Müdahalede, lojistikte, eş güdümde, güvenlikte, haberleşmede geç kalınmıştır. Sebepleri ne olursa olsun. Geçerli olsun ya da olmasın. Sonuçlar tam olmasa da büyük çapta ortaya çıkmaktadır. Çok üzücüdür. Kaygı vericidir. Ama… yeni bir risk de zamanında ıskalanmış olan hızın “acele” ile telafi edilebileceği zannıdır. Yüz binlerce ev yıkılmış, bir o kadar ölü ve yaralı var. Devlet kurumları dahil; on binlerce iş yeri, dükkan, imalathane, tezgah… yok oldu. Tarım, hayvancılık sekteye uğradı.
Zarar ve hasarın boyutunun net hesaplanmasına çok zaman var ama üç haneli milyar dolar civarı gibi duruyor ilk gözlemlerde. Ekonomi çok zor bir durum ve dönemdeyken, enflasyon yükselişini sürdürürken, savaşların ortasında bir bölgede, enerji gibi maliyetler de gemi azıya almışken… Yani yaraları sarmak için harcanacak her kuruşun, kullanılacak her kaynağın mutlaka ve mutlaka amaca uygun, tanımlı hedefe doğru kullanılması gerekir. Fakat seçim döneminde olunması, kısa vadede çabuk sonuç alma veya gösterme gayretlerine sebep oluyor. Büyük, iyi planlanmış, faydası çok uzun süreli olacak çözümler yerine; aceleci, kısa vadeli, göstermelik “semptomatik” tedavilere başvurulursa hasta ayağa kalkamaz.
Geçici bile olamayacak çözümlerin kalıcı gibi gösterilmesi, yetkinlik ve liyakat sıskalığının bu ağırlığı kaldırabilmeye yeteceğinin sanılması durumu daha da zorlaştıracaktır.
On binlerce bir şekilde ayakta kalabilmiş insan büyük şehirlere akın etmeye başladı bile. İşsizliğin tavan yaptığı, hayatın iyice pahalılaştığı metropoller, pek çoğu nitelikli iş gücü olsa dahi çözüm olamaz. Yepyeni hüzünlü hikayelerin yolu açılır. Aceleyle iç göç, aceleyle küçük çocukların “bir yerlere” teslimi, aceleyle yapılan binalar, yollar, aceleyle ve özensizce yapılan finansal destekler bir anda aceleyle yapılan kalıcı olumsuzluklar serisi haline gelebilir.
Ortak akıl, uzun vade
Bu durumda “fırsat” kavramı olumsuz olmayabilir. Zeminin, iklimin, tarım alanlarının, sosyal gereklerin doğrultusunda, toplam olarak yeniden planlanmış kentlerde, teknolojinin son olanaklarından faydalanarak malzeme ve dayanıklılıktan çevre ilişkisine, enerji tüketiminden teknolojik altyapıya kadar detaylı düşünülmüş, riski azaltılmış toplam bireysel ve sosyal faydası yüksek koşullarda yaşama olanağı tasarlanıp yakalanabilir. Farklı disiplinlerin, çıkarlardan arındırılmış bir ortak akılla bunu çözebileceğine inanmak ve uzun vadeyi düşünmek gerek.
Hatta İstanbul depreminin yeniden güncelleşmesi, bu konudaki korku ve endişenin tavan yapması da, nüfus hareketleri, belli iş kolları, imalathane ve benzerinin şehirdeki anlamsız yoğunlaşmasından da kaçınıp, nüfusu metropolden dışarıya yönlendirme olanakları da hesaplanabilir. Hızla çalışılıp birkaç yıl içinde belli bir yere gelinebilir. Kısa vadede sonuç alma hırsının aceleciliği yerine, bilim ve akılla beslenen, iyi çalışılıp, yetkin ekiplerce yürütülen hızlı çözüm ve reaksiyonlara yönelmek gerekir. Bütün dönüşümleri ıskalamamak için.