Resmin bir tarafında enkaz altında kalanları kurtarmak için canla başla çalışanlar var. Bu resmin içine girebilirim. Neler yaşandığı hakkında iyi kötü bir bilgim var çünkü. Yaşanmışlıktan kaynaklanan bir bilgi. Artık çok uzakta kalmış gibi görünen bir zamandan. 1999 Gölcük depremi… Ben de o günlerin ruh haliyle, adı ne olursa olsun, bir şey yapma telaşındayım. Kurtarma çalışmaları hakkında hiçbir bilgim ve tecrübem olmadığı halde… Temasa geçtiğim grupların birinden haber geliyor. İspanyolca bilen birilerinin arandığını öğreniyorum. Bir Meksika kurtarma ekibinin tercümanlığını yapması için… Tereddüt etmeden göreve talip olduğumu bildiriyor ve çizilen yol haritasına uyarak görev yerine intikal ediyorum. Üç gün sürecek enkazın altında kalanları kurtarma çalışması böyle başlıyor.
Ekibin yetkililerle bağını sağlamak için elimden geleni yapıyorum. Neler yaşandığını burada anlatmayacağım. Vakti zamanında çok önemli bir iş yaptığımı ifade etme iddiasındaysa hiç değilim. Tam aksine, yaptığımı vicdanı olan herkes yapabilirdi. Mesele başka yerde zaten. Bu kurtarma çalışmalarına katılan herkes çok zor bir iş yapıyor. Hem bedenen hem de ruhen. İlerleyen günlerde, aylarda ve yıllarda yaşananların etkileri farklı bir şekilde görülebilir. Farklı dünya görüşlerinin artık önemsenmemesinin gerektiği bir yerdeyiz. İnsandan daha değerli ne var?
Ağır sorular
Gerçekler bu kadar yalın değil tabii. Bazı bölgelere yardım için fazlasıyla gecikilmesinin acısından doğan öfkeyi nasıl dindireceğiz? Enkaz altında kalanlar neler hissediyor? Kurtulanlar gelecekte neler hissedecek? Kaybettiklerinin yükünü nasıl taşıyacak? Kurtarma ekiplerindekiler karşılaştıklarını nasıl hatırlayacak? Yardım malzemeleri toplamak için gecelerini gündüzlerine katanları, dayanışma ahlakını bir daha gösterenleri gördükten sonra, felaketten çıkar sağlamaya çalışan insan müsveddelerini nereye koyacağız? Ya yağmacıları? Silahlı soyguncuları? Onca insanın ölümüne, inşaatlarında kullandıkları kötü ve eksik malzeme yüzünden sebep olan hırsız müteahhitleri?
Resim giderek çirkinleşiyor, bakılamaz hale geliyor, değil mi? Ama ne yazık ki bu gerçeklerle de yüzleşmek zorundayız. Çare? Bu yaşananlardan gereken dersi almamız gerektiğini bir daha mı söyleyelim Söylemeyelim. Çünkü bu ders büyük ihtimalle çok uzun bir süre, nesiller boyu alınamayacak. Kaybettiklerimizle kalacağız. Bazılarının matemi çok ağır olacak, fakat bir süre sonra her şey unutulacak. Felaketin acısını yaşayanlar çok daha zor unutacak elbet ama onlar da bu kervana katılacak. Bu kaçıncı depremimiz? Kelimenin mecazi anlamını da önemseyerek soruyorum. Bu kaçıncı depremimiz?
Hayatın anlamı?
Oysa nasıl boş her şey. Tüm acılar, tüm hırslar, öfkeler… Hepsi insani, biliyorum. Hepsi hayatımızın vazgeçilmez bir parçası. Hiçbirimiz mükemmel değiliz çünkü. Mükemmellik diye bir şey de yok ayrıca. Hepimiz, her an, beklenmedik, ya da aslında beklendik bir depremde enkaz altında kalabiliriz. Her şey boş demem bundan. Bir de bakmışsınız bir anda yok oluvermiş her şey. Nereye yarayacak tüm bu hırslar? Zafer duygularımız? Soruyu herkese sormak geliyor içimden. Hedeflerimiz için onca insanı kırmaya değecek mi? Kader vaazları vermek için sormuyorum bu soruları. Kadere inanan bir insanım ama benim burada derdim başka. Ölümün tek vazgeçilmez gerçek olduğuna inandığım için böyle bir yerde durmaya ihtiyaç duyuyorum diyelim.
Uzaklardan bir ses bilimle tüm bu sorunların önüne geçilebileceğini de söylüyor. O sesin sahibine sadece cilalarla yaşamayı tercih edenleri gösterebilir miyim? Birileri bu ülkede nitelikli birçok uzmanın bulunduğunu söylüyor. İtiraz edemiyorum. Ama onların da yeterince dikkate alınmadığını hatırladığımda gülümsemekten daha fazlasını yapamıyorum. Öfkeyle. Kederle. Susmak neye yarar? Ya konuşmak?