Ortak bir hocamız vardı. Tiyatroya, edebiyata, daha da önemlisi insan olmaya dair birçok değerli bilgi edindiğimiz bir hocamız... Haldun Taner... Farklı zamanlarda ve elbette farklı şekillerde geçmiştik rahle-i tedrisatından. Bir gün bir dersimizde söyledikleri, aradan geçen onca yıla rağmen hâlâ hatırımdadır. Oyunculuğun mizacında sadece sahnede değil, gündelik hayatta varlığını duyurma ve hissettirme kaygısı vardı. Onları tutamazdınız. Kendilerini gösterecek o sahneyi mutlaka bulurlar ve hemen ortaya çıkarlardı. Ferhan Şensoy da onlardan biriydi işte. Aktörlük onun doğasında vardı. Çok yol almıştı. Daha şimdiden tiyatromuzda çok önemli bir yer edinmişti... Haldun Hoca’nın bu yorumunu dinlediğimde kendi yolumun başlarında bile değildim. O yola çıkmaya hazırlanıyordum sadece. Tereddütlerim, heyecanlarım ve korkularımla tabii. Aralarındaki ilişki hakkında pek bir bilgim yoktu. Bir usta-çırak veya hoca-öğrenci ilişkisinin havası ve duygusu hakimdi ama sanki, sesine ve söylediklerine. Öyle idiyse, bir öğrencisinden böyle övgüyle, hatta hayranlıkla söz etmesi ne kadar saygı duyulası ve öğreticiydi. Zamanın akışında bu ilişkinin nasıl bir derinlik taşıdığını öğrenecektim. Hem cenazesinde hoca için ‘Ben babamı kaybettim’ dediğinde, hem de aradan başka yıllar geçtikten sonra bizzat kendisinden...
03.09.2021 04:30
Ferhan Şensoy’un son oyunu
Virginia’nın bakışı
19 Ocak 2024
Mişima’nın dalgaları
12 Ocak 2024
Müfide Kadri’nin fırça darbeleri
05 Ocak 2024
Gölgede kalmış bir roman
29 Aralık 2023
O sularda kalanlar
Tüm Yazıları
22 Aralık 2023