08 Eylül 2024, Pazar Gazete Oksijen
29.04.2022 04:30

Kendi kendinizin doktoru olun

Birçok hastalık kendi kendine geçiyor çünkü vücut mekanizmaları devreye giriyor. Dolayısıyla asıl işimiz bu süreci kolaylaştırmak olmalı. Önce ne yemememiz gerektiğinden başlamamız gerek

Dr. Mark Hyman: Merhaba. Bu hafta tıp dünyasının öncülerinden Andrew Weil ile doğal iyileşme sistemlerimiz ve vücudun iyileşme gücü hakkında konuşacağız. Hoş geldin Andrew.

Vücudun iyileşme mekanizmalarını harekete geçirmeyi öğrenince, doğru şartları sağlayarak birçok hastalıktan kurtulabiliyoruz. Sağlık yaratmak, yani sağlıklı zemin oluşturmak aslında tamamlayıcı tıbbın merkezinde yer alıyor. Sağlığı nasıl tanımlamalıyız? Sağlığı nasıl ölçüyoruz? Yiyecekleri, zihnimizi, bedensel pratikleri ve diğer alternatif yöntemleri iyileşme için nasıl kullanıyoruz?

Dr. Andrew Weil: İlk olarak bunun yeni bir fikir olmadığını söyleyelim. Hipokrat, “Doğanın iyileştirici gücü önünde saygıyla eğilmeliyiz” demişti. Tıp dünyasındaki meslektaşlarımdan sağlığı tanımlamalarını isteyince en yaygın cevaplardan biri, “hasta olmamak” oluyor; halbuki bu pek de işe yarar bir cevap değil. Bence sağlık pozitif bir denge ve bütünlük hali; en önde gelen niteliği ise esnek dayanıklılık, bu sayede yaşamınızı sürdürüp size zarar verebilecek şeylerin üstesinden geliyorsunuz. 

Üstelik birçok hastalık kendi kendine geçiyor çünkü vücudun iyileştirme mekanizmaları devreye giriyor. Vücut bağışıklık, sinir ve dolaşım sistemlerini kullanabiliyor; dolayısıyla asıl işimiz bu sürecin işleyişini kolaylaştırmak olmalı. Çoğu insan vücudun bu becerisine güvenmiyor. Bu bakış açısını değiştirebilirsek uzmanlara duyulan ihtiyacı da azaltabiliriz. 

Dr. Mark Hyman: Vücudun iyileşme sistemi nelerden oluşuyor?

Dr. Andrew Weil: Merkezde bağışıklık sistemi var. Başlıca savunma sistemimiz bu; bizi enfeksiyona, patojenik organizmalara, kansere ve zararlı yabancı maddelere karşı koruyor. Ancak bağışıklık sistemini düzenleyen de sinir sistemimiz ve zihnimize bağlandığı için zihin ile bedeni birbirinden ayıramazsınız. Zihinsel ve duygusal çevremizde olanlar fiziksel ortamımızı da etkiliyor. Yani hepsi birbirine bağlı. Ama her biyolojik yapının içinde kendine ait onarım mekanizmaları var; DNA molekülü bile hasar almışsa kendisini onaracak enzimler üretiyor.

Dr. Mark Hyman: Yiyeceklerin ilaç olduğu fikrini ilk ortaya koyanlardansın. Çünkü iyileşme sistemini bu şekilde aktive etmek mümkün. 

Dr. Andrew Weil: Anti-enflamatuvar bir diyet geliştirmiştim. Geçmişte koroner arter rahatsızlıklar, Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklar ve kanser gibi hastalıkların hiçbir ortak noktası olmadığı düşünülürdü. Ama bugün hepsinin ortak noktasının düşük seviyeli kronik enflamasyon olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla enflamasyona yol açan her şeyden kötü sonuç çıkıyor. Bunun iyi tarafı da var: İnsanları vakitsiz öldüren ve hareketsiz hale getiren büyük sorunların ortak bir kökeni varsa, bunlarla mücadele için ortak bir strateji de var demektir. 

Bu da uygunsuz enflamasyonu dizginlemek. Enflamasyonun iyileşme için kritik bir işlevi var: Vücudun neye müdahale etmesi gerektiğini haber veriyor. Ancak vakti gelince bitmesi lazım, aksi halde kronik hale geliyor ve hastalığa yol açıyor. Pro-enflamatuvar dediğimiz bu duruma birçok faktör etki ediyor, diyet ise en önemlilerinden biri. Ama diyetin bir özelliği de bizim kontrolümüzde olması. 

Dr. Mark Hyman: Yediklerimizin kaloriden ibaret olmadığına, aslında ilaç olduğuna dair farkındalık artıyor. Yiyecekler sadece hastalığı önlemiyor, mevcut hastalığın iyileşmesine de yardımcı olabiliyor. 

Dr. Andrew Weil: Bu konuda tamamlayıcı tıbbın en iyi uygulandığı alanlardan biri de romatoloji. Diyet sayesinde bu alanda birçok doğal çare bulunabiliyor. Çok güçlü baskılayıcı ilaçlara başvurmadan önce yaşam tarzımıza dair değişiklikleri deneyip bu hastalıkları nasıl değiştirebileceğimizi görmeliyiz. 

Dr. Mark Hyman: Anti-enflamatuvar diyet olarak ne önerirsin? 

Dr. Andrew Weil: Önce ne yemememiz gerektiğinden başlamak gerek, çünkü son derece enflamatuvar besleniyoruz. Standart diyetimizde yanlış yağları, yanlış karbonhidrat türlerini tüketiyoruz; meyve, sebze ve baharat gibi koruyucu unsurlardan yoksun kalıyoruz. Yani ilk adım rafine, işlenmiş ve fabrikada üretilmiş gıdaları yememek. 

Günümüzde trans yağlar büyük oranda kullanımdan kalktı ama üretilen gıdaların içi rafine bitkisel yağlarla dolu; bunlar pro-enflamatuvar, yani enflamasyona yol açan yağ asitleri içeriyor. Benzer şekilde ucuza mal olduğu için çokça kullanılan bir diğer öge ise yüksek fruktoz içerikli mısır şurubu. 

Bunları diyetinizden çıkarıp çok çeşitli ve her renkten sebze-meyveye odaklanmak gerekiyor. Otlar ve baharatlar da çok faydalı. Zerdeçal enflamasyona karşı en güçlü doğal madde. Zencefil, yeşil çay da öyle. Karbonhidrat konusunda ise ayrım yapmak gerekiyor. Hızlı sindirilip kan şekerini yükseltenler zararlı. Ama fasulye, bal kabağı ve tatlı patateste bulunan, yavaş sindirilen karbonhidratlar yararlı. 

Dr. Mark Hyman: Kuşkonmaz, enginar, hatta brokolide de karbonhidrat var. Ama bunlar fitokimyasallar içeriyor ve son derece faydalı. Hep yediğimiz berbat karbonhidratlar gibi değil. 

Dr. Andrew Weil: Mavi Bölgeler (Blue Zones) adı verilen, dünyada ortalama yaşam süresinin en uzun olduğu bölgelerde fasulye tüketimi çok yaygın çünkü ucuz, içinde bol lif, mineral, fitobesinler, yavaş sindirilen karbonhidrat ve protein var. Ben ayrıca zeytinyağını çok seviyorum. Hem leziz hem de yağ asidi açısından gayet dengeli; ayrıca diğer yağlarda bulunmayan anti-enflamatuvar içeriğe sahip. Yemekler zeytinyağı ile pişirilmeli. Kokusunu sevmeyenler avokado yağını da tercih edebilir. Omega-3 de çok önemli. Takviyelere odaklandığımız için doğrudan balıktan almayı unutuyoruz. Mesela sardalyada ve ringada bolca bulunuyor. 

Dr. Mark Hyman: Ben manavı eczane gibi görüyorum. Alışveriş yaparken meyve-sebzeye ilaç gibi bakıp o şekilde seçiyorum. Bu sayede buzdolabım da bir nevi ecza dolabına dönüşüyor. 

Dr. Andrew Weil: Probiyotikler de önemi yeni anlaşılan yiyecekler arasında. Eskiden sağlık için yoğurt yiyenle dalga geçilirdi. Ama bugün bağırsak mikrobiyomunun fiziksel ve ruhsal sağlık üzerindeki en belirleyici unsurlardan olduğunu biliyoruz. Mikrobiyomu olumlu yönde değiştirmek için yapılabilecek en iyi şeyin mayalı yiyecekler yemek olduğunu biliyoruz. Ben susuz lahana turşumu, salatalık turşumu ve kimçi turşumu kendim yapmayı çok seviyorum. Hem ucuz hem de lezizler. 

Dr. Mark Hyman: Zihin-beden anlayışından biraz bahseder misin? İnsanlar günlük hayatta bu konuda neler yapabilir?

Dr. Andrew Weil: Zihin ile beden arasındaki bağlantıyı kullanmayı ilk kez tıbbi hipnoz dersinde öğrendim. Dersi veren hocamız dermatolojik ve gastrointestinal hastalıkları olanların önce hipnoterapi alması gerektiğini, çünkü strese bağlı rahatsızlıkların en çok bu alanlarda ortaya çıktığını söylüyordu. Her halükarda zihin-beden tıbbının tamamlayıcı tıp içinde önemli bir yeri var. Bunlar zamandan, paradan kazandıran ve bugün yeterince kullanılmayan terapiler. Üstelik hem uygulayan hem de hasta için zevkli pratikler. Dahası, zihnimizin ulaşmayacağı yer yok, çünkü her yerimizde sinirler bulunuyor, yani zihinsel etki yaratabilirsiniz. 

Dr. Mark Hyman: Bağışıklık sisteminin düşüncelerimizi dinlediğini düşünen uzmanlar var. Dolayısıyla bu tarz yöntemler vücudumuzdaki birçok şeyin düzenlenmesine etki ediyor. 

Dr. Andrew Weil: Her şeyden önce herkes stresin zihin ve beden üzerindeki olumsuz etkilerini gidermenin belli bir metodunu öğrenmeli ve uygulamalı. Benim favorim nefes egzersizleri; çünkü ekstra zaman ve para gerektirmiyor, üstelik etkili. Ayrıca hastalara daha iyi olabilecekleri fikrini aşılamak çok önemli. Birçok hastam onlar için yaptığım en önemli şeyin bu inancı vermek olduğunu söylüyor. Biz hekim olarak kötümser olmamalıyız. Sorunları çözmek için hastaların vücutlarına güvenmelerini sağlamak çok önemli. 

Dr. Mark Hyman: Düşüncelerimiz her şeyi etkiliyor. Telomer, mikrobiyom, bakteriler, her şey bundan etkileniyor. Bu yüzden doğru kafa yapısında olmak çok önemli. Ama insanlara duygu ve düşüncelerini nasıl yöneteceklerini öğretmiyoruz. Duygusal zekaya dair eğitim almıyoruz. Okumayı, yazmayı, matematiği öğreniyoruz ancak hayattaki en önemli şeyleri, mesela sağlıklı ilişkilere sahip olmayı, kendimiz için sağlıklı bir temel oluşturmayı ve paramızı nasıl yöneteceğimizi öğrenmiyoruz.

Dr. Andrew Weil: Bunların hepsi sağlıklı yaşamın olmazsa olmazları. Anaokulundan itibaren vücudun kendini iyileştirme yetisine dair eğitim vermemiz ve bunu profesyonel eğitime kadar ilerletmemiz gerekiyor. 

Dr. Mark Hyman: Çoğumuz arabamızın veya iPhone’umuzun nasıl çalıştığını bilirken vücudumuzun nasıl çalıştığını bilmiyoruz. Yiyecek, zihin, bedendeki sistemler, egzersiz, bitkiler, otlar ve besinler aracılığıyla vücuttaki iyileşme sistemlerini öğretme çabanı çok değerli buluyorum. 

Dr. Andrew Weil: Birkaç yıl önce New York Times gazetesi New York’taki diyabet salgınının etkilerine dair yazı dizisi yayınladı. Araştırmaya göre her muayene ve danışmanlık için ortalama 50 ila 100 dolar kaybeden sektör, diyabet kaynaklı her ampütasyon için 6 bin dolar kazanıyor. Yani önleyici yaklaşım para etmiyor. Bunu düzeltmeden hiçbir yere varamayız. Çünkü yozlaşmış bir sistem var ve insanlara hastalığı önlemeyi öğretmek değil ameliyat ve ilaçlarla müdahale edip para kazanmak istiyor.

Dr. Mark Hyman: Kişisel olarak uzun yaşama konusunda neler öğrendin? Bu konuya nasıl yaklaşmak gerekiyor? 

Dr. Andrew Weil: Her şeyden önce, ömür uzatma konusuna biraz şüpheyle bakıyorum. Bence insan ömrünü çok fazla uzatamayacağız, bunun görece sabit kalacağını düşünüyorum. Asıl olan şey ise yaşlanırken sağlıklı kalmaya odaklanmak. İnsanların 60-65 yaşını geçtikten sonra kalp, nörodejeneratif hastalıklar, kanser gibi sorunlar yaşadığını görüyoruz. Bunun kaçınılmaz olup olmadığına bakmalıyız.

Bence yaşlanma süreci ile yaşa bağlı hastalıkları birbirinden ayırmak mümkün. Amaç uzun ve iyi yaşayıp düşüş dönemini mümkün olduğunca kısa tutmak. Buna hastalığı kısaltmak deniyor; yani ömrümüzün sonundaki yeti kaybı ve çöküş dönemini olabildiğince kısaltmalıyız. Senin önerdiğin diyet, yeterince dinlenme ve uyku, düzenli fiziksel aktivite, stresle mücadele gibi yaşam tarzı değişiklikleri tam da bunu yapıyor.

Günümüzde yüz yaşını görenlerin sayısı giderek artıyor ama bakınca çoğunun ağır hasta olduğunu görüyorsun. Hedef bu olmamalı. Sırf süreyi uzatmak için yaşamıyoruz. Hayatın keyfine varacak, kendimizi iyi hissedecek şekilde yaşayabilmek istiyoruz. Yani esas konu yaşlandıkça iyi kalmaya devam etmek.

Dr. Mark Hyman: Örneğin ortalama bir Amerikalı ömrünün son 17 yılını sağlıksız veya engelli olarak geçiriyor. Yani 60 yaşına geliyorsunuz ama sonraki yirmi yılı sağlıksız geçiriyorsunuz ve bu hiç iyi bir şey değil. 

Dr. Andrew Weil: Yaşlı ve sağlıklı insanlara bakınca çok farklı şeylere rastlayabiliyoruz. Mesela sigara ve içki içenler, sebze yemeyenler var. Ama önemli bir ortak noktaları bulunuyor: Güçlü toplumsal ilişkileri var. Bugünkü kültürümüz insanları fazlasıyla izole ediyor. Pandemiyle birlikte durum daha da kötüleşti. Sosyal ve entelektüel ilişki eksikliği hem sağlığın hem de uzun yaşamanın önünü kesen en önemli sorunlardan biri. 

Dr. Mark Hyman: Küçük bir spor kulübüne, derneğe, topluluğa üye olmak stresi azaltmakta muazzam etkili oluyor. Sosyogenomik adı verilen bir bilim alanı var; toplumsal bağlantılarımızın bağışıklık sistemini ve gen ifadesini nasıl etkilediğini araştırıyor. Bunun sadece soyut bir fikir olmadığını, somut sonuçlar getirdiğini yeni yeni anlıyoruz. 

Dr. Andrew Weil: Japonya’da yapılmış bir çalışma gördüm. Kahkaha atmanın prostat kanseri genlerini bastırdığını gösteriyordu. Zihin-beden etkileşiminin bundan daha somut örneği olamaz diye düşünüyorum.

Dr. Mark Hyman: Peki sen sağlıklı kalmak için gündelik hayatında neler yapıyorsun? 

Dr. Andrew Weil: Beslenme önerilerini takip ediyorum. Anti-enflamatuvar besleniyorum. Fiziksel olarak aktif olmaya gayret ediyorum. İki köpeğim var, onları yürüyüşe çıkarıyorum. Hayvanlar çok iyi yoldaş olabiliyor. Arkadaşlarımla vakit geçirip gülmeyi, yemek yapmayı seviyorum. Dinlenmeye, uykuya dikkat ediyor, nefes egzersizleri yapıyorum. Dünyayla bağımı koparmıyorum; bu yüzden çalışmaya devam ediyorum. Emekli olmak aklımdan bile geçmiyor. Bana hiç cazip gelmiyor.

Dr. Mark Hyman: Emekliliğe dair veriler bunun ölüm cezasına yakın olduğunu gösteriyor. 

Dr. Andrew Weil: Emekli erkeklerin ciddi bölümü altı ay içinde ya hastalanıyor ya da ölüyor. 

Dr. Mark Hyman: Peki başvurduğun ekstra yöntemler var mı? Takviye kullanıyor musun? 

Dr. Andrew Weil: D vitamini, koenzim Q10, antioksidan karışım ve biraz ekstra magnezyum alıyorum. Bağışıklık için yararlı mantar takviyeleri kullanıyorum. 

Dr. Mark Hyman: Tedavi edici mantarlar giderek yaygınlaşıyor. Ben de hem kendim kullanıyorum hem de tırtıl mantarı, reishi, maitake, şitaki ve aslan yelesi mantarı gibi türlerini hastalarıma veriyorum. 

Dr. Andrew Weil: Aslında Japon, Çin ve Kore tıbbında geleneksel olarak uzun süredir kullanılıyorlar ama yakın zamana kadar Batı’da bilinmiyordu. Bence yenilebilir mantarları diyetinize sokmak, diğerlerini de takviye olarak almak yararlı. 

Dr. Mark Hyman: Önümüzdeki 30-40 yıl için hayallerin ve hedeflerin neler?

Dr. Andrew Weil: Seksen yaşına geldim, yani bu biraz fazla iyimserlik olur. Ama tamamlayıcı tıbbın sağlam temeller üzerine oturduğunu görmek istiyorum. Her zaman günün birinde “tamamlayıcı” sözcüğünün atılıp bu alana sadece tıp deneceğini iddia ettim. Belki de o günler yakındır. Bunu görürsem çok mutlu olurum. Yine de çoğu insan çabalarının karşılığını göremeden ölürken ben bütün bunları gördüm. Bu yüzden çok mutluyum.

Dr. Mark Hyman: Beni her zaman en çok etkileyen insanlardan biri oldun. Ömür boyu gösterdiğin fedakarlık ve azim için çok teşekkürler. Hala çalışıyorsun ve bize farklı perspektifler göstermeyi sürdürüyorsun. Vücudumuzun kendini iyileştirme sistemine dair söylediklerin çok ufuk açıcı. Teşekkürler, Andrew.