Annem çok severdi iğdeyi. Ben de ondan öğrendim bu meyveyi. Fransa’da geçirdiğim çocukluğumda hiç görmemiştim iğde. Türkiye’ye taşınınca annem almıştı eve. Nasıl yenir göstermişti bize. Uzaylı gibi bakmıştım annemin iğdeyi soyup yemesine. O incecik parlak kabuğunu soymuştum önce, onun gibi. İçinden pudra renkli ve dokulu bir meyve çıkmıştı. Ardından da ağzıma atmış, erimek mi desem, dağılmak mı bilemedim, o iğdenin yapışkan pudra kıvamının, zarif bir tatlı tatla, hafif balı çağrıştırarak damağıma yayılışını şaşkınlık içinde yaşamıştım. Bu farklı kokulu, dokulu meyveden ağzımda emerek çevirdiğim çekirdeği kalmıştı bir tek. Hem elinizi hem de ağzınızı oyalıyor iğde. Yanında da su içmeden olmuyor.
Sonraları sokakta bir bahar günü gezerken annem “İğde ağacının kokusunu aldın mı?” diye sorduğunda pür dikkat aramıştım kokuyu havada. Çok farklı bir kokuydu bu. Hafif geçkin meyve, biraz çiçek ağdalı bir kokuydu. Bir kere kokladın mı unutman mümkün değil. Baharda ben buradayım, sakın beni unutma der gibi çevresini kokutuyordu iğde ağacı. Mayıs ortası, haziran başı tam da çiçeklenme mevsimi iğdenin. Her yerde sarı çiçeklerini açar iğde ağaçları. Ege’den Anadolu’nun içlerine kadar her tarafta iğde kokusu vardır Türkiye’de. Sokaklar, bahçeler iğde kokar.
14.06.2024 04:30
Anadolu’yu iğde kokusu sardı
Talaş böreğini unutmayalım
20 Aralık 2024
Yılbaşı sofrası kurdeleli paket gibidir
06 Aralık 2024
Maç öncesi tükürük köftesi
29 Kasım 2024
Kaburgayı da doldurduk
22 Kasım 2024
Gavurdağı salsayı yener
Tüm Yazıları
15 Kasım 2024